Ali Balkız, soldaki son arayışın partileşeceğinin müjdesini verdi. Peki bu parti nasıl tutar? Aynı kültürel kimliğe sahip, benzer insanların bir araya gelmesiyle parti yeni olmuyor. Yeni partiyi başarılı kılacak olan ancak ya “yeni bir söylem” ya da “lider”dir.
Türkiye'de “sol” sürekli bir arayış içinde. Neredeyse her seçim sonrasında sol adına yaşanılan hayal kırıklığı “yeni arayışları” hızlandırıyor. Toplantılar, tartışmalar sonunda yeni bir siyasi haraket kamusallaşıyor. Sonuç, başarısızlık ve hayal kırıklığı. Nitekim, bugün var olan siyasal tabloya baktığımızda, bundan önceki arayışların neredeyse hiçbirinin başarıya ulaşmadığını görüyoruz. Mesela -bir dönem PGK'sında bulunduğum- 10 Aralık Hareketi, yenilenen SHP, Çatı Partisi girişimi.
Son olarak Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız verdiği bir söyleşide “yeni sol parti”nin Ocak ayında kurulacağı müjdesini verdi. 8 Kasım'da Kadıköy'de “eşit yurttaşlık hakkı” için meydana çıkan ve Ali Balkız'ın da aralarında olduğu organizasyon komitesi ile ilgili şunları yazmıştım: Bu mitingi düzenleyenler siyaset yapmak ve bunu da Alevilik üzerinden yapmak isti-yorlar. Yanılmamışım. İşte şimdi ellerinde fırsat var. Bakalım CHP'yi barajın altına düşürme “hayali” gerçek olabilecek mi?
Balkız'ın açıklamasının bende yol açtığı iki sorunu ifade etmek istiyorum. İlki sol arayışın içinde bulunanlarla ilgili. Bu arayışın içinde bulunan akademisyen, parti lideri, siyasi hareket temsilcileri sonuç olarak birey ve hiçbiri arkasında sahip olduğu kültürel kimlikten hareketle bu işe soyunmuyor. Acaba bu arayışa Aleviler davet edilirken kıstas alınan “kültürel kimlik” mi, yoksa “siyasal kimlik” midir? Eminim ki davet edenler, davet edilen Alevilerin, bütün Alevileri temsil etmediği gerçeğinin farkında olarak siyasal kimlik olarak Alevilerin kendi içlerinde olmasını tercih etmişlerdir.
İkinci olarak Ali Balkız'ın açıklamalarından çıkan; 22 ilde süren tartışmalar sonrasında bu oluşuma katılma kararı almışlar görünüyor. Bu Alevilik üzerinden siyasal aktörlüğe soyunmak anlamını taşır ve Alevilerin sorunlarını tek başına çözmez. Sadece, Aleviliğin siyasal rant için kullanılmasını ima eder. Oysa Alevilik bir kültürel kimliktir ve çoğuldur. Hiç kimse çıkıp, bir bütünü temsil etme iddiasında bulunamaz. Bu açıdan Alevi kimliğinin bu şekilde yeni sol arayış içine katılması iki taraf içinde sağlıklı bir başlangıç değildir. Olması gereken, yeni arayışın içinde Alevi olan bireylerin olması, Aleviğin siyasal bir kimlik olarak girmesi değil.
Diğer taraftan bu arayışlar normal karşılıyorum. Çünkü ahlaki olarak her insanın daha iyi bir düzende, daha iyi toplumsal şart ve ortamda yaşama; bunun için siyasete girmesi, sivil toplum alanında çalışması onun hakkı. Ancak bu, şu soruyu sormamıza engel değil; “Son dört-beş yıl içinde neden hiçbir -yazımızın referansı sol olsa da buna sağ'ı da dahil edebiliriz- siyasal arayış başarıya ulaşamadı?” Bırakın başarıya ulaşmayı, “siyasal olarak heyecan bile yaratmadı?”
Tarihi aralığını biraz genişlettiğinizde Türkiye'yi son 15 yılda heyecanlandıran iki siyasal hareket oldu. Birisi ilk seçimde başarısız oldu, diğeri ilk seçimde iktidar oldu.
Bu arayışlardan ilki; 1990'ların ortasında ortaya çıkan Yeni Demokrasi Hareketi'dir (YDH). Türkiye'de Kürt sorununun en yoğun yaşandığı dönemde, başta Kürt kimliğinin açık ifadesi; sorunun ancak Kürtlerle konuşarak çözülebileceği, düzenden beslenenler bu düzeni değiştiremezler gibi söylemler toplumu heyecanlandırmış ve YDH Türkiye için umut olmuştu. Tabi buna Cem Boyner'in karizmatik duruşunu da eklemek gerek. Ancak, YDH girdiği ilk seçimde beklediği başarıyı kazanamadı ama Türkiye'nin bulunduğu dönemin çok çok ilerisinde söylemi ile siyasette yeni ufuklar açtı. Bu barasızlığın nedeni, belki bir erken doğum, belki erken partileşme kararı.
Benzer bir heyecanı 2001'de kurulan AK Parti yarattı ve 2002 seçimlerinde tek başına iktidar oldu. AK Parti aslında çok önemli bir şey yapmadı. Yaptığı, kültürel kimlik olarak öncülü olan FP-RP çizgisini -o duyarlılığa sahip çıkarak-, reddi miras ile geride bırakıp, daha geniş bir toplumsal kesimin taleplerine sahip çıktı. Daha çok özgürlük, daha çok eşitlik, AB üyeliği gibi evrensel değerlere siyasal olarak sahip çıktı, bunları kamusallaştırdı ve bunun kadar önemli olan ise değişen dünyayı iyi okudu.
Peki sol adına CHP'den umudu kesenlerin sürdürdükleri siyasi arayışların, en azından geçmişte YDH kadar heyacan yaratamamasını neye bağlayabiliriz? AK Parti'nin toplumun tüm heyacanının taşımasına mı? Yoksa diğer partilerin AK Parti kadar siyasete çıkmamasına mı? Belki her ikisi birden, belki her ikisi de değil.
Ama gerçek olan şu ki, AK Parti Türkiye'de siyasal olarak yeni bir süreç başlatmış ve siyaset yelpazesini sola çekmiş ve sağ bir parti olarak diğerlerini kendi sağında bırakmıştır. Bunun anlamı kendilerini “sol”da siyasal pozisyon arayanların, temel referanslarına yenidenüretmeleri zorluğudur. Yani AK Parti pragmatizm ile açıklanabilecek bir söylemle bir sosyal demokrat partinin söylemine yakın şeyler söylüyor.
Böyle bir tabloda sol adına arayışların başarıya ulaşamamasında temel referansın yeniden inşa edilmesi dışında ikinci önemli neden daha var: Bu arayışların aktörlerinin “aynı kimlikte” ve neredeyse “aynı insanlar” olmaları. Ben bu süreci, bir anlamda “yorgun siyasetçilerin yenilik arayışları” olarak okuyorum. Bu arayışların içinde olan fikri önderlere, bunların yanındakilere bakıldığında; a)kültürel kimlik olarak “laik” dünyaya ait, b)“benzer/aynı” isimler olarak oldukları hemen görülecektir. Bu tespitleri, geçtiğimiz yıl farklı farklı arayışın içinde olan ama yeni sol parti için adları geçenlerle yaptığım uzun söyleşileri bir araya getirdiğim ve Özgür Yayınları'ndan “Türkiye'de Siyasetin Dayanılmaz Boşluğu - Sosyal Demokrat Parti Krizi ve Sol Arayışlar” kitabında da yapmıştım. Görülen o ki, bir yılda değişen sadece bu isimlerin bir araya gelmesi olmuş. Bu da başarı sayılabilir tabi.
Sol arayışların başarısızlığın bir başka nedeni ise; bu arayışların giderek bir “sivil toplum” faaliyetine dönüşmesi ve bir noktadan sonra bu faaliyetlerin sanal “çevre/piyasa” yaratmasıdır. Alevi Bektaşi Fedarasyonu Başkanı Ali Balkız bunun bir örneğidir. Yeni sol partiyi tartışmamız gereken nokta Ali Balkız ve Aleviler mi olmalıydı?
Bir adım daha ileri gidip şu soruyu soralım: AK Parti'nin toplumsal taleplerin büyük bir kısmına sahip çıktığı ve hâlâ güçlü olduğu bir siyasal yelpazede toplumda heyecan yaratacak bir söylem ya da lider yoksa “yeni bir parti için doğru bir zaman mı?” Var olan tabloya bakıldığında, siyasal arayış için doğru zaman değil ama siyasal hareket için doğru zaman.
Bugün kamuoyu araştırmalarında hâlâ yüzde 35-40'larda olan bir AK Parti karşısına, onunla benzer söyleme sahip olarak çıkmak toplumda yeterince talep görmeyecektir. Bu siyaset, CHP'nin yerine aday olsa bile. Bugün yeni sol ancak AK Parti'den daha ileri giden bir özgürlük, eşitlik talebini siyasallaştırmalı ve kamusallaştırmalıdır. Salt Alevi oylarının bunu sağlama imkânı yoktur.
Bu yüzden yapılması gereken, somut bir siyasallaşma yerine meşakkatli bir yolu göze alıp orta/uzun vadede siyaseti hedef alan bir “haraket”i başlatmaktır. Farklı toplumsal kesimlerden, yeni ve genç insanların temel sorunlar karşısında; sorun tanımından çözüm konusuna ve siyasal dilde ortaklaştığı bir hareketin kendini inşa etmesidir. Çünkü AK Parti, bugün siyaseti söylemden eyleme kadar geniş bir alanda yeniden inşa ediyor. Bu inşa, Türkiye'nin normalleşmesine kadar sürecektir. Yeni siyasi arayışların başarılı olma şansı ancak böyle bir zamanda olabilir. Onun dışındaki her arayış, AK Parti'ye ve AK Parti karşıtlarının değirmenine su taşımaktan ileri gitmeyecektir. AK Parti'nin yapıcı muhalefet olmadan tek başına kalması tabi ki tehlikedir ama salt bunun için de siyasallaşma, ne yazık ki siyaset değildir.