İstanbul, 40 ülkeden 245 akademisyeni Bediüzzaman Said Nursi ve eserlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için düzenlenen 9. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu'nda ağırladı. Açılışta konuşan Hüseyin Çelik, “Bediüzzaman ortak değerlerde buluşmanın, kardeşliğin sembolüdür” dedi.
Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi ve manevi mirası Risale-i Nur eserlerinin daha iyi anlaşılması İstanbul İlim ve Kültür Vakfı (İİKV) tarafından düzenlenen 9. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu, binlerce vatandaşın katıldığı açılış programıyla dün başladı. Sempozyum, Bediüzzaman'ı seven ve takip edenlerin yanı sıra aralarında ABD, Rusya ve İran'ın da bulunduğu 40 ülkeden 245 akademisyen ve devlet adamını biraraya getirdi. Ataköy Sinan Erdem Spor Salonu'nda yapılan açılışta, Bediüzzaman'ın talebeleri de hazır bulundu. “İnsanlık Onuruna Layık Bir Geleceğin İnşasında İlim, İman ve Ahlakın Yeri” konusunun işlendiği sempozyumun açılış gününde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik birer konuşma yaptı. Sempozyumun açılışında konuşan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Bediüzzaman'ın etnik milliyetçiliğe hayatının hiçbir safhasında zerre kadar değer vermediğini söyledi.
Bediüzzaman'ın ırkçılıkla mücadele ettiğini kaydeden Çelik, "Bediüzzaman, ortak değerlerde buluşmanın, kardeşliğin sembolüdür" dedi. Statükocuların sıkılmadan Bediüzzaman'ı Kürtçülükle itham ettiğini ifade eden Çelik, "Hayatının hiçbir safhasında şiddete, kaba kuvvete başvurmadı. Bütün talebelerini de bundan uzak tuttu. Müspet hareket dediğimiz hareketi gerçekleştirdi. Eserleri ile de bu tavrını ortaya koydu. Buna rağmen statükocu tek partili zihniyet, kendisine sürgünü, ceza evini uygun gördü. Bediüzzaman'a hayatında tahammül edemeyenler, onun mezarına dahi tahammül edemedi. Belki de Bediüzzaman'ın bir mezara ihtiyacı yoktu. O zaten müminlerin gönlünde istisna bir yer edinmişti" diye konuştu.
Tarih boyunca dünyaya önemli ve değerli insanların geldiğini ifade eden Çelik, "Değerli insanlar yaşadığı zamanın merhametsizliğine uğrasalar bile, Bediüzzaman gibi zindanlara atılsalar bile onlar gömülen bir hazine gibi her zaman değerini korurlar. Bediüzzaman, yaşadığı dönemde kendisine hayatı zindan edenleri bile affetmiştir. Ona eziyet edenler, tarihin çöplüğüne gömülmüştür" şeklinde konuştu.
Sempozyumun açılışında konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da, "Cumhuriyet fikrinin en büyük savunucusuydu" dediği Bediüzzaman Said Nursi'nin bu anlayışına rağmen tek parti zulmünden kurtulamadığını söyledi.
Dinlerarası diyalog fikrinin temellerinin Said Nursi'nin görüşleriyle oluştuğunu belirten Arınç, "Said Nursi Hakk'a hizmeti en büyük nimet olarak gören Horasan Dervişleri gibiydi' dedi. 12 Eylül askeri darbesinden bahsedildiğinde 18 yaşındaki gençlerin yüzüne anlamsız bir ifadeyle baktığını anlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu, 30 sene önce yoktu. Sizler o yılları yaşamadınız. Aramızda ama ben 70'li yıllarda avukatlık hayatıma başladım ve 163. madde ile karşılaştım. Rahmetli Turgut Özal'ın 1991'de Türk Ceza Kanunu'ndan çıkardığı güne kadar 49 ile 91 arasında bu madde, yıllarca bir giyotin gibi çalıştı. Zulmetti, şikâyet ettirdi, sıkıntı verdirdi. Masum insanların, dindar insanların talepleri o zamanlar laikliğe aykırı bir eylem gibi gözüküyordu."
Dönemin gazetelerinde "Nurcular basıldı, suç aleti olarak tespih takke ve risale müsadere edildi" şeklinde yayınlar yapıldığını hatırlatan Arınç, şöyle konuştu: "Gözaltına alınan suç aletleriydi bunlar. Bir başkasının kasaturası, tabancası bıçağı kaması suç aleti sayılırken, Risale-i Nur talebesinin evlerinde okuduğu kitaplar ve o sırada namaz kılıyorlarsa başlarındaki takkeler, seccadeler suç unsuru olarak görülüyordu." Risalelerin o dönemde zaman zaman Diyanet İşleri Başkanlığı'na sorulduğu bilgisini aktaran Arınç, Bediüzzamlan'ın eserleriyle ilgili çarpıcı değerlendirmeleri şöyle anlattı:
"Diyanet de 'Dini selametlerinin gereği bu eserlerde suç yoktur. Bunlar imanı ve Kur'an'ı anlatan eserlerdir ve herkesin istifade etmesi gerekir' diyordu. Bazen bilirkişiler değişiyordu. Ama Bediüzzaman Hz. davasını mahkemesinde anlatırken, bunun da bir hikmet-i ilahi olduğunu düşünüyordu. Bir hakimin verdiği karar kitap haline getirildi. 'Türkiye'de hakimler var' diyerek kitaba başlık koymuşlar. Müsadere edilen eserlerde suç unsuru olmadığını, sadece Kur'an'ı değil, İncil'i de Tevrat'ı okuyarak beraat kararı veren o güzel hakimi tekrar rahmetle anıyorum."