Yeni Şafak Gazetesi Yazarı İbrahim Karagül, bugünkü köşe yazısında "El Kaide kampında Türk F-16 pilotu" başlıklı haberin detaylarını kaleme aldı.
"El Kaide kampında Türk F-16 pilotu" haberini görür görmez hiç sorgulamadan manşetine taşıyan, Pakistan'daki ABD saldırısında ölenlerin Almanya vatandaşı Türkler olduğunu da büyük habercilik olarak veren gazeteler bir gün sonra çelişkileri görmek zorunda kaldı.
Pakistan'dan ve Almanya'dan yapılan açıklamalar, iki olayla ilgili hiçbir bilginin kesin ve güvenilir olmadığını ortaya koydu. Bir gün önce, büyük bir heyecan ve kesinlikle haberi pazarlayan gazetelerin bir gün sonra aynı haberlerle ilgili çelişkilere yer vermesi, o bölgede yürütülen örtülü operasyonlar, karmaşık ilişkiler hakkında bilgisizlikten kaynaklandığını varsayıyoruz.
Yaş kararları nedeniyle ordudan atıldığı söylenen F-16 pilotunun yoğun çatışmalar yaşanan Veziristan bölgesindeki bir el Kaide kampında eğitim aldığı iddiaları ile ilgili Türkiye Pakistan'dan bilgi istedi.
Diplomatik ve askeri kanallar üzerinden, hem iddiayı ortaya attığı ileri sürülen Pakistanlı istihbarat yetkilisinin hem de Türk olduğu öne sürülen F-16 pilotunun ismi talep edildi. Pakistan tarafı iddiayı yalanladı. Her hangi bir istihbarat mensubu tarafından böyle bir açıklama yapılmadığı bildirildi. Oysa Amerikan AP Ajansı'nın haber kaynağı "üst düzey bir Pakistan istihbarat yetlisi" olarak verilmişti.
ABD'nin insansız hava aracıyla bir Cami ve külliyesine yaptığı füze saldırısında ölenlerden bazılarının "Alman vatandaşı Türkler" olduğuna dair haberle ilgili de çelişkili açıklamalar yapıldı.
Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, olaydan iki gün sonra bir açıklama yaptı ve iddiaya konu olan kişilerin Alman vatandaşı olduklarının kesin olmadığını, kimliklerin tespitinin çok zor olduğunu söyledi. Saldırının, ulaşılması çok zor olan bölgede insansız uçaklarla yapıldığını ve kimlik tespitinin zor olduğunu söyleyen Bakan; El kaide'nin Almanya'ya saldıracağına dair terör alarmını ise "farazi" olarak niteledi (Hürriyet).
Önce ABD tarafından bütün Avrupa'ya yönelik terör alarmı verildi, seyahat edecekler uyarıldı. Ardından İngiltere ve başka ülkeler alarma destek veren açıklamalar yaptı. El Kaide Avrupa'yı vuracaktı ama neresi olduğu bilinmiyordu. Uyarılar tartışılırken AP'nin "Türk F-16 pilotu el Kaide kampında eğitim aldı" haberi servis edildi. Bu haber yayınlandığı sırada Pakistan'da bir ABD saldırısı gerçekleşti ve ölenlerden bazılarının Türk olduğu duyuruldu.
Şöyle bir resim çiziliyordu sanki: El Kaide Avrupa'yı vuracak. Ancak 11 Eylül saldırılarında olduğu gibi, saldırıyı Araplar değil bu sefer Türkler yönetecek. Ya da Avrupa ülkelerinin vatandaşlığına sahip Türk kökenliler. Böyle olunca da akla ilk gelen ülke Almanya oluyor. Zira Avrupa'da Türkler yoğun olara Almanya'dadır. Zaten haberde de, ölenlerin Türk asıllı Alman vatandaşları olduğuna dikkat çekildi.
Size de tuhaf gelmiyor mu? Sanki birileri Türkiye'yi ve Türkleri küresel terörle iç içe göstermek istiyor. Afganistan'da ve o bölgede, dünyanın her yerinden insan var, bu doğru. Yıllardır vardı... Peki neden şimdi, Avrupa geneline yönelik terör alarmıyla Türkler ve Türkiye aynı cümlede ifade edilir oldu? Güya terör alarmının gerekçesi olan, Avrupa'ya saldırıya hazırlanan Türkler o saldırıdan öldürülen kişilermiş. Ama terör uyarısında saldırının ne zaman ve hangi hedefe yapılacağının bilinmediği, saldırıyı yapacakların Afrika veya Orta Asya'dan da olabileceği söyleniyordu!
Buraya kadar her şey bilinmezliklerle, belirsizliklerle, şüphelerle dolu. Ama oluşturulmak istenen imaj, algı net. Birileri Türkiye'yi ve Türkleri hedefe koyuyor. Bizim gazeteler de, hiç sorgulamadan bu senaryoyu sahiplenip pazarlıyor. Yahu "F-16 pilotu El kaide içinde ne yapacak, El kaide'nin savaş uçağıyla Avrupa'yı mı vuracak" diye sormak bile akıllarına gelmemiş. Bu gazeteler, bir istihbarat operasyonu için feci şekilde kullanıldılar.
Dün burada sıraladık... Son iddia ile daha öncekiler arasında dikkat çekici bir ilişki var. "Hamas militanı eğitim için Türkiye'ye gönderilecekti", "Türkiye; Suriye Lübnan üzerinden Hamas ve Hizbullah'a silah aktarıyor", gibi, Türkiye-İran ilişkilerine yönelik spekülasyonlar üzerinden bir tür kamuoyu oluşturuluyor. Sistematik bir kampanya ile Türkiye ve "şer ekseni" aynı cephe olarak yeniden tanımlanmak isteniyor.
Bu uğursuz kampanya, bugünlerde PKK'ya yönelik girişimleri, Türkiye-Pakistan ortaklığını, Ortadoğu'da oluşturulan yeni dayanışmayı hedef alıyor. Birileri boş durmuyor ve kararlı adımlarla, yeni örneklerle, asılsız iddialarla bir kitlesel algı oluşturmaya çalışıyor. Bunun bir sonraki aşaması, benzer iddiaların siyasi bir dil üzerinden ifade edilmesidir. Bugün medya üzerinden servis edilen tezler yarın başkentler arasında tartışmaya dönüşecektir.
Oysa gazetelerimiz, böyle kesinleşmemiş iddiaları sahiplenmektense, terör alarmının Avrupa ekonomisini nasıl vuracağına dair tartışmaları, sadece 2010 yılında Pakistan'da tam 78 insansız hava aracı saldırısı olmasını ve yüzlerce sivilin hayatını kaybetmesini, ülkenin iç savaşa sürüklenmesini sorgulasa, bu bölgede kimler hangi "Büyük Oyun"u oynuyor diye sorsa son bir hafta içinde Pakistan içinde NATO ikmal hattına yönelik saldırıların ne ifade ettiğini anlamaya çalışsa, küresel bunalımın yeryüzünün hangi bölgelerini neden kaosa sürükleyeceğine kafa yorsa, okuyucularının ufkunu açmayı denese daha iyi olmaz mı?
Bugünlerde servis edilen haberlere özellikle dikkat etmek gerekirken benzer iddiaları pazarlamak nasıl açımlanabilir?
Yoksa "taraf"mıyız!