Mütercimler'in kıblesi

Abdülkadir Selvi
00:003/03/2010, Çarşamba
G: 3/03/2010, Çarşamba
Yeni Şafak
Mütercimler'in kıblesi
Mütercimler'in kıblesi

İskender Pala'nın, “İki darbe arasında” kitabını, 28 Şubat günü bitirdim. 2 bin subay ve astsubayın YAŞ kararlarıyla ihraç edilmesinin çarpıcı bir hikayesi aslında. İnsanların uğruna ömürlerini verdikleri üniformalarından koparılıp, bir mücrim gibi sokak ortasına bırakılmalarının trajikomik öyküsü… Ne büyük acılar yaşandı ve toplum olarak biz sadece seyrettik. Bu tür yazılar yazan biri değilim. Ancak İskender Pala'nın kitabından yer verdiği bir anekdotu, yine bir başka anekdotla tamamlamak istedim. Olay Deniz Kuvvetleri eski Komutanı İlhami Erdil'in Kuzey Deniz Saha Komutanı olduğu sırada yaşanıyor.

BİZİM İSKENDER

Preveze Deniz Zaferi'nin yıldönümünde 27 Eylül 1996 günü Taksim'deki törenlerden sonra Erdil dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan, Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi'nin restorasyonu için yardım istiyor. Söz Barbaros'un vasiyetnamesine geliyor. Erdoğan ile Erdil arasındaki sohbet şöyle gelişiyor.“Erdoğan- Barbaros'un vasiyetnamesi ha, çok ilginç. Eski yazı değil mi bu?

Erdil- Evet bizim arşiv müdürü binbaşımız var, İskender Pala adında, eski yazıyı iyi biliyor.

Erdoğan- Ha!.. Siz bizim İskender'den bahsediyorsunuz!

Erdil- ?!

Okumaya devam ediyoruz. Erdil Paşa kurmay başkanına “Nereden onların İskender'i olduğu derhal araştırılsın!” talimatını veriyor ve 'Bizim İskender' mecburi hizmetini tamamlamasına birkaç ay kala 11 Aralık 1996 günü ihraç ediliyor. Eserleri, üniversite hocalığı ve bilimadamlarına saygınlık kazandıran kişiliği ile İskender Pala daha da büyüdü. Erdil yolsuzluktan dolayı yargılandığı mahkemede hapis cezasına çarptırılıp, rütbeleri söküldü ve er seviyesine indirildi. Her acının bir de mizahı olduğuna inananlardanım.

ONU ATTILAR ÇÜNKÜ…

Pala, Deniz Müzesi'nde görev yaparken hayatının kesiştiği insanlardan biri, açık yüreklililkle 'ideolojik rakibim' diye bahsettiği Erol Mütercimler… Sonrasını Prof. Mim Kemal Öke, Mütercimler'in de bulunduğu bir panelde anlatıyor: “Erol çocukluk arkadaşım. Askerliğe uygun olmayan bir yapıya sahipti. Mecburi hizmeti tamamlamadan ordudan ayrılmak istiyordu. Tek yol atılmaktı. Deniz Kuvvetleri'nde tanıdığım bir komutan vardı. Görüşüp, atılmasını sağlamamı istedi. 28 Şubat süreciydi. 'Komutan müzeye geliyor mu?' diye sordum. 'Teftişe geliyor' deyince 'Bir seccade, takke, bir de tespih al. Komutan müzeye girince odanın kapısını açık tut, namaza dur. Namazı da pek bilmezsin, dizini kır namaz kılıyor vaziyette otur. Komutan görürse atılırsın' dedim. Aynen yaptı. Komutan da görmüş not aldırmış. Erol mutlu, atılacağını düşünüyor. 1-2 ayı buluyor atmıyorlar. Bana geldi, şu işi öğren dedi. Komutana gittim. 'Erol'u namaz kılarken yakalamışsınız, niye atmıyorsunuz' diye sordum. 'Doğru' dedi, 'Namaz kılmadığı o kadar belliydi ki, kıbleye ters durmuştu.” Öke'den sonra Mütercimler söze giriyor: “İskender'i attılar çünkü o kıbleye doğru duruyordu.”