İstanbul'u yönetmeye aday olanların İstanbul'un küresel vizyonunu hesaba katmak zorunda olduğunu söyleyen yerel yönetim uzmanı Fikret Toksöz'e göre, İstanbul New York ve Tokyo'yla birlikte dünyanın en önemli üç şehrinden biri. İstanbul'un geleceğiyle yakından ilgilenen uzman isimler İstanbul'un sorunlarını masaya yatırdı
Türkiye 3 bin 200 yerel yönetim bölgesinde seçime hazırlanıyor. İstanbul 39 ilçesi ve yüzlerce beldesiyle Türkiye'de yerel seçimlerin nabzının attığı en önemli merkez. İlçe ve belde başkanlıkları için yarışan adayların yanı sıra il genel meclisi üyeliği için başvuran adaylarla birlikte binlerce kişi seçim kampanyalarının başında ter dökerken, hem İstanbul'u yönetmeye aday olanlar hem de bu adaylara oy verecekler için, içinde yaşadığımız devasa metropolün sorunlarıyla yakından ilgilenen alanında uzman isimlerle mini bir “nazım planı” hazırladık. İstanbul'un şimdi ve yakın gelecekte baş etmek zorunda olduğu sorunları, şehrin geleceğiyle ilgili planları yerel yönetimler üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan AK Parti İstanbul İl Başkan Yardımcısı Hulusi Şentürk, Sabancı Üniversitesi'ne bağlı İstanbul Politikalar Merkezi Danışmanı ve TESEV İyi Yönetişim Programı Koordinatörü Fikret Toksöz, Sınır Tanımayan Otonom Plancılar'ın aktivistlerinden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakülketesi Şehir Planlama Bölümü öğretim görevlisi Erbatur Çavuşoğlu, kadın ve kent üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Ayten Alkan anlattı.
Çok fazla düzelme olduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü Türkiye'de siyaset kültürü yazık ki önemli oranda kişisel hırs ve beklentiler üzerine kurulu. Bunu aşabilen insanların siyasette tutunması zor oluyor. Bu konuda toplumun hassas olması bunun dışına çıkan insanları dışlaması gerekiyor.
Siyasetçiler bu toplumun bir parçası. Eğer siyasette yanlışlıklar varsa bu toplumdan kaynaklanıyor. Bunun sebebi insanların siyasetten menfaat beklemesi.
Ben Siyasetin Yol Haritası'ndan sonra Seçmenin DNA'sı diye bir kitap yazdım. Orada bu konuyu işlemeye çalıştım. Yerel seçimlerde özellikle büyük kentlerde halk adaya bakarak oy vermiyor. Küçük yerlerde adaya bakılır ama İstanbul gibi 8 milyon seçmenin olduğu yerde -keza ilçeler de 300-400 bin seçmenle oldukça büyük yerler- aday o kadar önemli değil.
Adayı göz önünde bulundurmayan bir tercih çok sağlıklı olmuyor.
Bu Türkiye'de pek fazla konuşulmayan bir konudur. Batı'da “demokrat kent yönetimi” diye sunulanların tümü 18. yüzyıl Avrupa'sının ürünüdür. Bizim tarihimize baktığımız zaman Batı'nın yönetişim dediği katılımcı yönetim dediği sivil toplum eliyle kentlerin yönetilmesi dediği şeylerin hepsinin bizim kültürümüzde yer aldığını görürüz. Bizim kültürümüzde kentler vakıf eliyle yönetilmiştir. Mahalleler mahalleli tarafından yönetilmiştir. Devlet bunların hiçbirine müdahale etmemiştir. Sadece yargı anlamında müdahale etmiştir.
Türkiye'de kelimeleri iğdiş etme derdindeyiz. Mahalle baskısı bir kere bizim medeniyetimize aykırı bir laftır. İnsanın sosyal doğasına aykırıdır. Mahalleye herkesin ihtiyacı varken siz kalkıp bunu mahalle baskısı diye siyasi bir yere çekerseniz kavramları iğdiş etmiş olursunuz. Kentlerin en büyük problemi güvenliktir. İkincisi ise sıkıntıya düşersem ne yapacağım derdidir. Oysa mahallelilik hukuku neyi gerektiriyor? Komşunun çocuğu benim çocuğumdur. Onu gözetmem gerekir. Keşke o kültürü geri getirebilsek. Bunda bizim de hatamız büyüktür.
Bunun yolu elbette tamamen mahalleye hitap eden sosyal, kültürel, sportif alanlar kurmaktır. Mahallelilerin bir araya gelecekleri alanlara ihtiyaç var. Aynı zamanda mahallede sivil toplum anlayışını geliştirmeye ihtiyaç var. Mahalle ölçeğinde tesis yapmayı öğrenmemiz gerekiyor. Böylelikle sosyal kontrolü sağlarız. İlçe bütünü üzerinden yerelleşme olmaz. İstanbul Yunanistan kadar büyük bir şehir. Yunanistan'ı tek bir merkezden yönetmeye kalktığınızda bu merkezi idaredir. İstanbul'u tek bir merkezden yönetmeye kalktığınızda bu da merkezi idaredir. İnsanların birebir temasa geçebilecekleri ölçek neyse idarede onu oluşturmak gerekiyor. İstanbul büyük bir merkezdir Belçika'yla İsviçre'yle kıyas bile kabul etmez.