Bugünkü Afganistan, mültecilerin geri dönmesine uygun koşullara sahip bir ülke olmaktan çok uzak. Afgan mültecilerin ülkelerine geri gönderilebilmesini değil, geri dönebilecekleri koşulların sağlanmasını konuşmak gerek.
Bugünlerde Batılı ülkeler birbiri ardına Afganistanlı mültecileri ülkelerine göndermeye başladı. Gerekçeleri ise oldukça güvensiz. Afganistan'daki koşulların değiştiğini ve mültecileri geri gönderilecek kadar güvenli bir ülke olmaya başladığını düşünüyorlar. Bu, oldukça kaygı verici sorumsuzca tavır. Ama Batılı ülkelerin her biri üzerine düşen vazifeyi yapmış gibi kendinden emin bir tavır içinde. “Yeniden entegrasyon” yaygarası koparan 'iyi niyetli' takım elbiselilerin anlamadığı çok şey var. Afganistan'ın mültecileri geri gönderebilecek kadar güvenlikli bir ülke kabul edilmesini bırakın, ülkenin mülteci göçünde kaynak ülke özelliğini dahi uzun yıllar koruyacağına dair elimizde yeterli nedenler mevcut.
Ülkeye dair Batı medyanın bir kısmının çarpık aynasındaki görüntü son derece yanıltıcı. İstikrar ve düzenin kazanıldığı şeklinde uyandırılmak istenilen algının hiçbir gerçeklik temeli de yok. Daha birkaç gün önce 'Wikileaks' sitesine sızan belgeler Afganistan'da olan biteni gözler önüne sermedi mi? Taliban ile yapılan savaşı bir kenara bırakalım NATO birliklerinin sorumsuzluk nedeniyle öldürdükleri sivillerin hikâyeleri bile yeter. Taranan otobüsler, sağır bir adamı dur ihtarına uymadığı için vurma, NATO'ya bağlı Polonya birliğinin daha önce saldırıya uğradıkları bir köyü hiçbir gerekçe yokken sadece intikam amacıyla düğün sırasında bombalaması ve daha nicesi.
Geçenlerdeki Kabil Konferansında Karzai'nin çizdiği Afganistan resmiyle çelişen bir biçimde, Afganistan'da halen hiçbir şey doğru düzgün işlemiyor. Süregiden şiddet normalleşmenin önünde büyük bir tehdit. Her gün onlarca patlama, yüzlerce ölü haberi geliyor. Ülkenin düzenli bir ordu ihtiyacı apaçık ama ülkeyi korumak ve düzeni sağlamak amacıyla gelen BM ve NATO güçleri de yorgunluk ve umutsuzluk batağında ve bir an evvel çekilmek niyetinde. Bu kimseyi şaşırtmadı. Alternatif geliştiren David Petraeus'un yerel halktan bir 'korucular ordusu' devşirme düşüncesi ise saçma. Silahlandırılanların kolayca saf değiştirip yerel milisler haline gelmeleri çok güçlü bir olasılık. Belirsizlik ve istikrarsızlıktan beslenen şiddet yanlısı radikal hareketler ise zımmi bir ittifak içinde. Uyuşturucu ve kaçakçılık almış başını gidiyor. Kaos içindeki ülke iç çatışmanın da eşiğinde.
İşte bu koşullar altında can çekişen Afganistan'a, Avrupa'nın en gelişmiş ülkeleri yardım değil mülteci göndermek konusunda tam bir birlik sağlanmış durumda. Sözgelimi İngiltere'nin başlattığı bir uygulamaya göre, İngiltere Sınır Ajansı, Afganistan'da açacağı 'yeniden uyum sağlama merkezi' ile İngiltere'deki kimsesiz Afgan mülteci çocukları (çoğu da 16 yaş civarında) ülkelerine zorla geri gönderecek. Başka bazı ülkeler de yıllardır ülkelerinde yaşayan Afganları, buna benzer yollarla sınırdışına edecek. Fransa da korunma altına alınmayan Afganların -ki bunların da çoğunluğunu çocuklar oluşturuyor- kaldığı kampları yıkmaya başlamıştı. Yunanistan'da da onbinlerce Afgan kendi kurdukları baraka kamplarda, elektriksiz susuz sağlıksız ortamlarda iltica başvuruları dahi alınmadan yaşıyor. Diğer ülkelerde de aralarında Afganların da olduğu yüzlerce mülteci, güvenlik kaygısı nedeniyle cezaevinden farksız yerlerde tutuluyor. Avrupa ülkelerine bu tarz kılıflar peşine düşerek insan haklarını askıya almak hiç de yakışmıyor.
Diğer taraftan, bugünlerde İran ile Afganistan arasındaki Herat'ın Eslamegale sınır kapısı, ağır çekimde bir drama sahne oluyor. Çünkü Batılı devletler gibi İran da ülkesindeki Afgan mültecileri son sürat sınırdışı ediyor. Bir yıldan beri süren gizli tehcire tabi tutulan Afganların arasında mülteci statüsü kazanmış olanlar da var. Ayrıca sayı, Batılı ülkelerdekinin çok çok üstünde. Bugün İran, kitlesel göçler açısından Sovyetlerin Afganistan'ı işgaline gidilebilse de esas Taliban'ın 1996'da iktidara gelmesi neticesinde ortaya çıkan koşullardan ötürü ülkesinden kaçan 2 milyona yakın Afganlıyı barındırıyor. Buna BM Mülteci Örgütü'nün belirttiğine göre, 2002'den bu yana ülkesine dönen 1,5 milyon Afgan dâhil değil.
Batılılardan farklı olarak Afgan tehcirinde Tahran, Afganistan'daki koşulların iyileştiği safsatasına sığınmıyor. Tam tersine ülkenin içinde bulunduğu kötü şartları daha da ağırlaştırmayı amaçlıyor. Çünkü ülke gerekçe olarak Iraklı mültecilerin yarattığı baskıyı gösterse de bu hukuksuzluk ve tehcirin esas gerekçesi Tahran'ın zihninin gerisindeki “Afgan hükümetine zarar veren, ABD'ye de verir” düşüncesinden başka bir şey değil.
İran'da zaten yasal prosedürün dışında, gayri-insani koşullarda yaşayan bu Afganların önemli bir kısmı da Afganistan'a gönderilmek yerine Türkiye'ye gelmeyi tercih ediyor. Türkiye'de birkaç yılda görülen anormal Afgan mülteci artışı da buna dayanıyor. Görüştüğüm Afgan mültecilerin çoğu da refakatsiz çocuklar. Çünkü Afgan aileler kendilerinin zaten mahvolmuş hayatlarını yollarda tüketmek yerine son bir umut olarak çocuklarını Türkiye'ye gönderiyorlar. Gerekçeleri ise Türkiye'deki BM Mülteci Örgütü'nün ABD, Avrupa ülkeleri ve Avustralya'ya yerleştirme yapması. Ancak BM de bu Afganlara böyle bir yerleştirme işlemi uygulanmasının kaldıramayacakları kadar Afgan göçünü teşvik etmesi olasılığı karşısında şimdilik sadece bu kişileri belirsizlik sürecine hapsetmekle yetiniyor.
Esasında Türkiye, Afganistan meselesine duyarlı gözükse de yeterince yük almamış bir ülke. Pakistan'da 4-5 milyon, İran'da 2-3 milyon Afgan mülteci varken Türkiye'de birkaç binlik kişiden oluşan sayı dahi korku uyandırıyor. Meseleye duyarlı gözükmek masa başında dillendirmenin ötesine geçmeyi gerektirir. İnsani olarak müdahil olmak da gerekiyor. Ülkedeki ağır yükü paylaşmak Türkiye'nin Afgan meselesinde samimi olduğunu da gösterir. Örneğin insan onuruna yakışan şartların sağlanması durumunda Afganistan'dan Türkiye'ye mültecilerin kabul edilmesi bunun somut bir örneği olabilir.
Afganistan'ın insan kaynağına gereksinimi olsaydı, Batının ve İran'ın belki de yakında Pakistan'ın zorla geri gönderdiği mültecilere belki ihtiyacı olurdu. Afganistan yardıma ihtiyaç duyuyor. Geçiş döneminin küçük işaretleri görünse de Afganistan istikrarlı olmaktan çok uzak. Ayrıca komşularının birer saatli bomba etkisi göstermesi de AfPak tarzı bir yaklaşımı gerekli kılıyor. Çünkü Afganistan'daki asayiş olaylarında Taliban'ın yanı sıra Pakistan'daki bazı güçlerin de katalizör rol oynağı apaçık ortada. Bu nedenle birbirine itimatsız ama bağımlı iki komşu olan Pakistan ve Afganistan'ın hem güvenliği sağlama hem de gelişme stratejisinin paralel yürütülmesi şart.
Kısacası bugünkü Afganistan, mültecilerin geri dönmesine uygun koşullara sahip bir ülke olmaktan çok uzak. Batı'nın ve komşu ülkelerin Afganistan'daki mülteci göçünden büyük zarar gördükleri inkâr edilemez. Ama bugün Afgan mültecilerin ülkelerine geri gönderilebilmesini değil, geri dönebilecekleri koşulların sağlanmasını konuşmak gerek. Afganistan'dan Batı'ya gerçekleşen yoğun mülteci göçünü durdurabilmenin de yegâne şartı bu ülkeye barış ve düzenin tahsis edilmesinin sağlanmasına destek olmaktan geçiyor. Kalkınma ve toplumsal uzlaşma için kaynak sağlanamazsa, kazanılan barış oldukça kırılgan olacak ve ülke tamamen dağılma tehlikesinden kurtulamayacaktır. Bitirirken yurtdışındaki Afganların ülkelerindeki akrabalarına gönderdikleri paraların, Afganistan'ı ayakta tutan önemli bir unsur olduğunu ve pek çok müstakbel mülteciyi engellediğini de ifade edelim.