Atasoy Müftüoğlu'nun yeni kitabı “Zamanın Sınavından Geçmek” eleştirel harcı yüksek sekiz bölümden meydana geliyor. Yazar, zamanın ihmalinin varoluşun ve hayatın israfı olduğunu vurguluyor
Zaman sözlüklerde “uzun veya kısa vakit” tanımı karşılığında açıklanır. Kur'an zaman yerine daha çok vakit kelimesini tercih eder ve kullanır. Bu kelime sözlük yönüyle “bir iş için belirlenen zamanın nihayeti” demektir. “..siz geniş zamanlar umuyordunuz (…) / yılların telaşlarda bu kadar çabuk/ geçeceği aklınıza gelmezdi..” der Behçet Necatigil bir şiirinde. Atasoy Müftüoğlu'nun sorumluluklarımız için zamanın farkında olmamız gerektiği üzerinde ısrarla duran insanlardan biri olduğunu biliyorum. “Vakti Kuşanmak” kitabı başta olmak üzere bütün kitaplarında “zaman/vakit” önemli bir yer tutar. Son yayımlanan iki kitabı da bunu kanıtlar. “Yeni Bir Zamanı Başlatmak” ve “Zamanın Sınavından Geçmek” adını taşıyan bu kitaplar zamanı ihmal ettiğimizde varoluşu ve hayatı israf etmiş olduğumuzu hatırlatır. Duraksamadan söylemek gerekirse eleştirelliğini kaybeden uyumu önceleyen düşünce ortamının en sıkı diklenicisi bu iki kitap. Kalkışım boyutları, optiği ve üslûbuyla. Bir o kadar da tarihsel arka planı ve dünya-tarihsel durumunun eleştirel okuması ile.
Mana Yayınları'nın bu ay yayınladığı “Zamanın Sınavından Geçmek” eleştirel harcı yüksek sekiz bölümden meydana geliyor. Gerçekçiliğiyle ve gerçeksiliğiyle bir hayli ürkütücü olan şimdiki zamanı görmekten kaçınmayan bir söylemi var eserin:
“İçerisinde yaşadığımız zaman nostalji zamanı değil, önce bunu öğrenmeliyiz. Geçmişe karşı sorumlu değiliz. Bizler bugünü yaşıyoruz, o halde bugüne karşı çok yoğun, çok nitelikli sorumluluklarımız olmalı.” Akıldan, bilgiden, gerçeklikten bağımsız; duygu ve duygusallık yüklü; temelsiz romantik hayallere dayalı; düşsel, büyülü ve efsanevi bir dil kullanmanın sıkıntıları; gerçek dünyanın ve gerçek tarihin dışında yaşayan; rasyonel amaçlardan çok, duygusal amaçlar taşıyan bir geleneğin katıksız eleştirisi yanında yeni bir bilinci inşa etmemiz gerektiğini ortaya koyan kitap, bu noktada Müslümanların kültürel tarihindeki zaman telakkisini yeniden hatırlatıyor.
“Zaman bozuldu, fesadı var diyorlar./Zaman bozulmadı, kendileri fesat” denildiği üzere fesat, fenalık zamandan değil, ahlaki kaygıları olmayan insanların kendilerindendir anlayışı doğrultusunda, hem Müslüman toplumları hem de dünyayı tarihsel durumu esaslı bir biçimde yorumlama ve sorgulama eylemi içinde olduğu görülür Aatsoy Müftüoğlu'nun. Yorumlarını, özgün bir biçimde denemeleştirmeyi “Zamanın Sınavından Geçmek”te de sürdürmekte oluşu ondaki düşünsel sürekliliği de kavranabilir kılmaktadır. İslam'ın varlık bulmasının sadece duygusal birliktelik birikimlerinden, nostaljilerden, değişken ve öznel bir karaktere sahip olan sezgisel yorum pencerelerinden doğamayacağını, bunlara güvenilerek oluşturulan algı biçimlerinin/kalıplarının/yapıların eksik kalacağını düşünceye öncelik tanınmadığı sürece devinimlerin düşsellikten kurtulamayacağını belirtmektedir.