Anayasa değişikliği, bağımsız ve tarafsız yargı mensuplarının yorum farklarını ortadan kaldıracak açıklıkta bir düzenlemedir. Bu nedenle yasakçıların kanunsuz direnişleri karşısında yeni yasal düzenlemeye gerek yoktur
Bir kısım rektörlerin, 'bu kadarına da pes doğrusu' dedirten açıklamaları ve hukuk dışı fiili başörtüsü yasağını sürdürmeleri karşısında hukuka ve devletine saygılı vatandaşların, "bu gidişe kim dur diyecek" serzenişlerini duyar gibiyim.
Hukuka ve adalete güven duygularının kaybolmaması için devlet yeni bir testten geçiyor. Anayasasında "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır” (Madde.11) yazmasına, üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldırmak için, cümle alemin gözleri önünde Anayasa değişikliği yapılarak 9 Şubat 2008 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe girmesine rağmen, nasıl oluyor da bazı rektörler "Anayasa değişikliği bizi bağlamaz" diyebiliyor?
Hukuk içinde bu sorunun cevabı elbette vardır. Ancak sorunun cevabına geçmeden önce bir hususu açıkça bir kez daha ifade etmek gerekirse, hukuk dışı başörtüsü yasağını savunanlar ve uygulayanlar iddia ve savunmalarında hiçbir zaman samimi ve tutarlı olamadılar.
Kimi zaman kuzu postuna bürünüp, "başörtülü kızlarımızın mağdur olmasını biz de istemeyiz ama ne yapalım kanunlar böyle" dediler. Sanki yasak getiren kanun varmış gibi. Kimi zaman bazı rektörler, "ben de yasağa karşıyım ama YÖK'ün talimatı var yasağı uygulamak zorundayım" mazeretini ileri sürdü. Yıllarca halkı tümden cahil yerine koyup, "ne yapalım kılık kıyafet kanunu var" yalanının arkasına sığındılar. Konu o kadar çok tartışıldı ki, sonunda meselenin aslını esasını öğrenmek isteyen herkes, Türkiye Cumhuriyeti'nin ne mer'i (yürürlükte) ne de yürürlükten kalkmış kanunları içinde başörtüsünü yasaklayan bir kanun olmadığını anladı. Bunun üzerine "Anayasa Mahkemesi kararı var" dediler. Ama mahkeme kararı gerekçeleri arasından cımbızla çekip aldıkları cümleler dışında bir karar olmadığı anlaşıldı. Temel hak ve hürriyetlerin, şartları varsa ancak kanunla sınırlanabileceği evrensel kuralı yasakçılara bu noktada da geçit vermedi. Yalancıların mumları söndü ama "hukuk bazen askıya alınmalı" mantığı içinde dayatmalarına devam ettiler.
Probleme millet adına Meclis sahip çıktı. TBMM'nin yüzde sekseni, hukuk dışı yasağın son bulması için elini kaldırdı. Eller "kaos için değil" özgürlük için kalktı. Anayasa değişikliği kabul edildi. Cumhurbaşkanı değişikliği onayladı. Anayasa değişikliği resmen yürürlüğe girdi. YÖK Başkanı da bu çerçevede bir duyuru ile, bütün üniversitelerin Anayasa gereği özgürlükten yana bir uygulama yapmalarını istedi. Yeni bir kanuni düzenlemeye gerek olmadan zaten kanunsuz olan yasağın kalktığını açıkladı. Buna rağmen haftanın ilk günü bazı üniversitelerde yasak sürdürüldü.
Başörtüsü yasağını sürdürenlerin ileri sürdükleri gerekçeler ortadan kalktığı halde yasağı uygulamaya devam etmekle, samimi ve dürüst davranmadıkları da tescillenmiş oldu. Meclis'in bu Anayasa değişikliğini başörtüsü yasağını kaldırmak için gerçekleştirdiğini bütün dünya anladı ama yasakçı rektörler anlamamakta ısrar ediyorlar.
Biz kanunsuz yasağı sürdürüyoruz diyenler, şimdi hep bir ağızdan YÖK Kanunu Ek 17.madde değişmeden yasak kalkmaz diyorlar. Değişmesini istedikleri madde sanki başörtüsünü yasaklayan bir maddeymiş gibi. Niyetleri ve umutları belli. Niyet okuyucu olmaya gerek yok, bunu da açıkça ifade ediyorlar. Ek.17.madde değişsin ki Anayasa Mahkemesince iptal edilsin.
Gelelim yazımızın başlığını teşkil eden sorumuzun cevabına. Anayasa tanımayanlara dur diyecek yok mudur ? Elbette vardır. Hukuk devleti keyfiliği kabul etmez. Anayasa kuralları , yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri ve elbette üniversite rektörlerini de bağlayıcı kurallardır. Bu kurallara uymayanlar, yine kanunların öngördüğü yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklardır.
Kanunsuz başörtüsü yasağını uygulayanların eylemi Türk Ceza kanununda açıkça tanımlanmış bir suçtur. Bu konunun iyi anlaşılması için "Eğitim Ve Öğretimim Engellenmesi" başlığını taşıyan 112.maddeyi dikkatlerinize sunmak istiyorum;
"Madde 112- (1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla;
a) Devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine,
b) Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına,
Engel olunması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."
Yasağı sürdüren rektör ve dekanların eylemini bu madde çerçevesinde değerlendirdiğimizde olay şudur :
T.C.Anayasası'nın 42.Maddesi, "Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir" şeklinde değişmiştir. Şimdiye kadar Anayasa Mahkemesi karar gerekçesi uyarınca yasak var diyenlerin böyle bir mazereti ve gerekçesi ortadan kaldırılmıştır. Öğrenin hakkını kullanmayı engelleyen bir sebep olacaksa bu ancak kanunla olabilecektir. Tıpkı diğer temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının da, özüne dokunmadan ancak kanunla olabileceği gibi.
Şimdi soralım; Başörtüsü sebebiyle yükseköğrenim hakkını sınırlayan bir kanun var mıdır? El cevap; yoktur.
Kanuni bir yasak olmadığına göre, başörtülü öğrencilerin üniversitelere mahsus binalara ve eklentilerine girmesine, orada kalmasına ve eğitim almasına mani olma eylemi ne anlam ifade eder? Cevap; Türk Ceza Kanununun tanımladığı "hukuka aykırı bir davranış." Hukuka aykırı bu davranışlar nasıl engellenebilir? Cevap; Ceza kanununun öngördüğü yaptırımlarla.
9 Şubat 2008 yürürlüğe giren Anayasa değişikliği, bağımsız ve tarafsız yargı mensuplarının ve hukukçuların yorum farklarını ortadan kaldıracak açıklıkta bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyi beğenenlerin yanında beğenmeyenler de olması doğaldır. Anayasa ve kanunları beğenmeyenlerin kendilerini ayrıcalıklı görerek kanunları uygulamama lüksleri bulunmamaktadır. Anayasa tanımayanlar cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklardır. Bu nedenle, yasakçıların kanunsuz direnişleri karşısında yeni bir yasal düzenlemeye gerek yoktur. Şikayetler üzerine veya re'sen YÖK soruşturma açtırarak Anayasa tanımayanlara yargılanma yolunu açmalıdır.
*Emekli Cumhuriyet Savcısı-Avukat