Kanunun şifresini çözmek için 30 yıldır uğraşıyorum

Kübra&Büşra
00:0021/03/2010, Pazar
G: 20/03/2010, Cumartesi
Yeni Şafak
Kanunun şifresini çözmek için 30 yıldır uğraşıyoru
Kanunun şifresini çözmek için 30 yıldır uğraşıyoru

14 yaşında kanun çalmaya başladı. Besteleriyle sadece Türkleri değil Yunanlıları da kendine hayran bıraktı. Sol eliyle besteler yapan ve 'günümüzün en iyi icracısı' olarak kabul edilen Göksel Baktagir;

Göksel Baktagir ellerini çok seviyor. Aslında ellerinin bizimkinden bir farkı yok. Bir tek şey dışında, o aynı parmaklarla bizim bilmediğimiz lisanı kanunuyla konuşuyor. Kanun bestekarı Göksel Baktagir "son dönemin en önemli kanun icracısı" olarak biliniyor. İngiltere, Fransa, Danimarka, Belçika, Hollanda, Almanya, Kanada ve ABD'nin çeşitli eyaletlerinde konserler veren sanatçının, otuzbeşi sözlü ve yüzbeşi enstrümantal olmak üzere 140 civarında beste çalışması var. Geliştirdiği "sol el" tekniğiyle diğer meslektaşlarının farklı olarak yeni tınılar elde eden sanatçı, Türklerin yanı sıra Yunanlıların hayranlığını da kazanmış. O, otuz yıldır kanun çalıyor, "müzik yapmak değil, müziğin kendisi olmak istiyorum" diyor. Baktagir, hünerli elleriyle kanun çaldı, biz dinledik…

Kırıkkale'de doğdunuz ve…

Müzik hayatım ev ortamında başladı. Rahmetli babam Türk Müziği'nin bir çok enstürmanını icra eden biriydi. Bende babamın bize sağladığı müzik ortamından nasiplenmiş oldum.

Babanızın müzik merakı nereden geliyor?

Ailemizin mesleği ayakkabı imalatı ve tamiri üzerine. Ama babam da çocukluktan başlayan bir müzik merakı varmış. Müzik hep daha ön planda olmuş ve kendini aşmak adına bir çok enstrüman çalmış. Onun müzik aşkı bana geçti.

İlk enstrümanınız?

Madolin. Bir ara bağlama'ya heves ettim. Dört yıl kadar bağlama ve kısa bir süre de ud çaldım. Ama babam hep kanun icracısı olmamı istiyordu.

Ne zaman çalmaya başladınız?

Kısa bir dönem hastalanmıştım. Babam da bunu fırsat bilip, benim Bağlamamı bir yakınımıza hediye etmişti. Bunu kanun çalmamı istediği için yapmıştı. Müzikte şifayı kaptığınız zaman artık iflah olmazsınız. Ruhuma işlemişti bir kere… Ortada bağlama da yoktu. Bende kanuna başlamış oldum.

Kaç yaşınızdaydınız?

Ondört.

Kaç yıl oldu?

Otuz yıldır çalıyorum.

Bu enstrümanın diğerlerinden farkı ne?

Her enstrümanın teknik olarak farklılıkları vardır. Kanun üç buçuk oktavlık ses sahası içerisinde çok zengin bir enstrüman. Üzerinde çok nota var ve hepsi 'açık' ses. Onları Türk müziğine yaklaştırmak için farklı melodiler bulmak gerekir. Ben de ondört yaşımdan şu güne kadar bu enstrümanın sırrını çözmeye çalışıyorum. 'Bu sazın, tınısını, kapalı sesleri nasıl çıkarabilirim?'düşünüyorum. Ciddi anlamda bir aşama katettim.

Sırrı var mı?

Var tabii. Yıllardır bu sazın sırlarını çözmeye çalışıyorum. Enstrüman insan ömrü gibidir. Çocukluk, olgunluk ve yaşlılık dönemi icra eden insanla birlikte gelişir. Siz onunla birlikte olgunlaşırsınız.

Çalmak zor mu?

Tabiki zor. Tamburu Cemil Bey bile bir çok enstürumanı iyi icra etmesine rağmen kanun da zorlanmış.

Nedir zorluğu?

Teknik olarak bir çok enstrümandan daha kolay olabilir. Ama hedefiniz sanatsal bir şeyler yapmaksa, o zaman çok zor. Ben 'kapalı' sesleri bulabilmek için kendi formüllerimi oluşturdum.

Nedir o formüller?

Parmaklarımı süpürge gibi tellerin üzerine kapadım. Zaman içerisinde çok farklı bir teknik oluştu. Müzikte simetrik değil asimetrik bir mızrap tekniği uygulamaya çalışıyorum. Bunları kendi içimde formüle ettim. Başlangıcı belki daha zor ama ona emek harcayan biri için farklı bir kapı.

Günde kaç saat çalışıyorsunuz?

Şimdi uzun süreler çalışmıyorum. Sabahtan akşama kadar aralıksız çalıştığım zamanlar oldu. Yoğun bir çalışma dönemi mutlaka olur ve olmalı da. Ama iç disiplini oturttuğunuz vakit, standart olarak günde en az dört saat çalışmanız gerekiyor.

Dramatik bir enstrüman değil mi?

Yoo. Aslında gayet neşeli bir çalgıdır.

Peki kanun ne kadar modernleşebilir?

Ne kadar isterseniz. Enstrümana ne verirseniz onu alırsınız. İsterseniz bu enstrümanı Arp gibi de kullanabilirsiniz. Ben zaman zaman kullanırım da. Aynı zamanda Caz da, Klasik Türk Müziği de yapabilirsiniz. Bir çok müzik türüne cevap verecek teknik donanıma sahip. Ama burada sizin ruh haliniz önem taşıyor. Size çok dramatik gelen bu ses başkasına eğlenceli gelebilir.

Yunanistan sizi dinliyor. Hatta Türkiye'dekinden daha büyük bir ilgiyle. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Ortak kültür yapısına sahibiz. Bizim makamsal yapımızda olan ve onlarında aşina olduğu ud ve kanun sazına karşı bir ilgi var. Öğrenmek istiyorlar. Eğitmenlik için için her yıl davet alıyorum. Yaz ve kış semineleri olmak üzere bir hafta müzik kampları düzenleniyor. Belirli sayıda öğrenciler günde altı saat hızlandırılmış eğitim alıyorlar. Biz kendi kültürümüzün yansımalarını onlara öğretmeye çalışıyoruz. Onlar her dersi kayda alıyorlar ve bunlar arşivleniyor.

Onlara ne öğrettiniz?

Daha çok kendi makamsal yapımızı kanunla oluşturduğum teknikle öğrettim. Mesela solak olduğum için sol tekniği geliştirdim. Onlar da bu tekniği öğrenmek istiyorlar.

Sol ile sağ arısında bir fark var mı?

Tabiî ki…

Peki solak olmak kanun çalarken avantaj mı?

Evet. Çünkü mandal tertibatı sol tarafta bulunuyor. Sağ tarafta 'eşik' dediğimiz bir yer vardır. Eşiğe yakın icra yaptığınızda metalik sesler elde edersiniz, ama sol tarafa yaklaştığınızda daha homojen bir ses ortaya çıkar. Bende sol el ağırlıklı bir teknik uyguladığım için daha dolu sesler çıkıyor.

Bu bir şifre mi ?

Şifresi mızrap teknikleri. Yıllar içerisinde keşfettiğim şeyler. Asimetrik bir mızrap tekniği uyguluyorum.

Yani?

Mezun olduğum okulda bir eser icra edilirken boşta kalan ellerle devam edilirdi. Ben buna daktilo yani bilgisayar icrası diyorum. Siz bilgisayara notayı verirsiniz; bütün notalar doğru çıkar ama orada ruh yoktur. Müzikte vurgular dinamizim oluşturur. Vurguların oluşabilmesi için de mızrapların asimetrik bir vurguya sahip olması gerekiyor. Ben buna 'kalıp dökmek' diyorum. Döktüğüm kalıplar var, oluşturduğum teknikler…

Döktüğünüz kalıpları da öğretiyor musunuz?

Tabiî ki öğretiyorum…

Peki çalarken heyecanlanıyor musunuz hala?

Tabii, muhakak. O heyecan olmasa zaten olmaz…

Bu enstrüman sizdeki hangi katmanları ortaya çıkardı?

Musiki bizleri aşan bir ilim. Melek lisanı olarak adlandırılan potansiyel bir güç. Müzikte yol aldıkça derinleşiyorsunuz. Kanun sanatçısıyım. Gönlümün sesini enstrümana yansıtıyorum. Bu anlamda benim aynam oluyor. Bir insanın kendi kimliğini enstrümanda bulabilmesi için, ayrı bir sürece ihtiyacı var.

Nasıl bir süreç?

Çok başarılı ve yetenekli olabilirsiniz. Bir yıl içerisinde çok iyi sesler çıkarabilirsiniz. Sizi dinleyen de etkilenebilir. Bu yetenektir. Ama aslında siz o değilsinizdir. Kendi kimliğiniz daha oluşmamıştır. Zaman içerisinde orijinal renkleriniz ortaya çıkmaya başlar. Bunun için ciddi emek harcamanız gerekiyor. O zaman müzik ilmine erişiyorsunuz. Zaman içerisinde bir ekol oluşturmuş oluyorsunuz.

Kanun sesinin doğa da bir karşılığı var mı?

Tabi ki. Çocukluktan bu yana kendi iç dünyamda üretmeye meraklıydım. Bestekarlık bir birikim. Gördüğünüz, duyduğunuz her şeyden biraz alıyorsunuz. Doğada var olan ilişkilerden bire bir etkileniyoruz. Bunlar iz bırakıyor ve bir süre sonra notalar halinde ortaya çıkıyor. Yaptığım bazı bestelerde doğanın sesleri var. Mesela; okyanusu anlatacaksam sazımın kendi imkanları içerisinde okyanus sesini çağrıştıran bir takım sesler duyuyorum. Martı sesi duyuyorum.



YERİ GELDİĞİNDE SOLİST OLUYORUM
Siz hem klasik hemde modern eserler icra ediyorsunuz. Klasikçiler sizi dışlamıyor mu?

Yirmi yıldır hizmet verdiğim Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Türk Müziği Topluluğu çok özel bir topluluktur. Burada 10. yüzyıldan başlayan ecdadımızdan bize miras kalan önemli klasik eserler ağırlıklı icralar yapıyoruz. Zaten böyle bir deryada harmanlanan bir insanım. Ama bugünün anlayışını katıp geçmişten beslenerek farklı bir tarz oluşturmaya çalışıyorum. Bu kesim içinde çok fazla takdir gördüğüm gibi özellikle bazı yaptığım çalışmalarda “Ne gerek vardı böyle bir şeye” gibi sözler de duyuyorum. Böyle insanlar olacaktır. Bu sadece benim için geçerli değil. Rahmetli hocamız Selahattin İşçi ile konuşmamızda bana; “Oğlum sen yoluna devam et. Bana da çok şey söylendi ama bu bir tarzdır kendi hissiyatındır. Bende kendi hissiyatımda devam ettim” demişti.

Siz bunu ne kadar ciddiye alıyorsunuz?

Tabi ki kendi köklerimizden besleneceğiz. Tanburi Cemil bugün yaşamış olsaydı günümüz anlayışını da mutlaka müziğine katacaktı. Benim de yapmaya çalıştığım şey bu. Sonuçta işlemeye çalıştığımız alanda sorumluluk bilinciyle kendi çizgimizi koruduğumuzda mutlaka bir yere geliyoruz. Ben ne çok koyu klasikçiyim ne de çok koyu modern biriyim.

Solist mi müzisyen mi?

Batı müziğinde bir eser yorumlanır. Bir iki estrüman için yazılmış eserler vardır. O estrümanların saz solistliğinde eserler icra edilir. Aslında çok iyi yorumlandığı zaman her estrümanın icracısı da bir solist vasfına sahiptir. Bu anlamda tabiki solist vasfıyla hizmet vermeye çalışan bir sanatçıyım. Yani öteki türlü “refakat” dediğiniz bir konumda kalırsınız.

Neye talipsiniz?

Sadece sağlıklı ve iç huzurlu bol ilhamlı bir ömre talibim.


ELLERİMİ SEVİYORUM

Size “günümüzün en iyi icracısı” deniyor. Bu önemli bir sıfat, size ne hissettiriyor?

Herkes kendi alanında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Fakat kalıcı olabilmek çok önemli. Kalıcı bir alanda hizmet verme gayretiyle çalışırsanız, o zaman sorumluluk biliniciyle hareket etme zorunluluğunuz var. Sorumluluğunuz kendi iç disiplininizi oluşturur ve bu bilinçle çok daha dikkat etmek zorundasınız. O zaman her sözünüz daha kontrollü ve her icranız daha süzme olmalı. Bu aslında büyük bir yüktür. Bizim de her geçen gün yükümüz artıyor.

Bunun insanı şımartan bir tarafı var mı?

Bu her sanatçı için pamuk ipliği gibi bir süreçtir. Alkışı çok almaya başladığınız dönemde kendinizi bulamamışsanız alkış sizi şımartır. “Oldum demeye başlarsanız” ve olmadan bitersiniz. Gerçekten böyledir ve çok tehlikelidir. Siz müzik yapmak için değil müzik olmak için çalışırsanız, orada bilemediğimiz gönül halesi ortaya çıkıyor.

Tıkandığınız “buraya kadarmış” dediğiniz bir an oldu mu?

Evet. Bana sunulan en önemli hediye belkide sazımdan da önce yetenekti. Çocukluğumdan bu yana hiçbir gayret sarfetmeden tamamen içimden gelen duygularla bir akış halinde devam etti. Ama bir dönem oldu ki elime sazımı alsam dahi hiçbirşey çıkartamamaya başladım. O zaman dedim ki “Artık çeşme buraya kadar aktı” devamı gelmiyordu çünkü! O kadar kötü bir duyguydu ki…

Ne zaman oldu?

1997 yılında Okyanustaki Sesler 2 albümünün öncesinde. Tatil dönemine az bir zaman kalmıştı. Ve ben ilk bir hafta normalinden daha fazla uyumuştum. O hafta sonrasında Okyanustaki Sesler 2 'nin neredeyse yüzde doksanını bir haftada besteledim.

Peki 'müzisyen' sıfatı sizin için ne kadar önemli?

Çok önemli. Kanun kendimi en iyi tanımlama aracım. En yalın ve keskin olarak kendimi tanımladığım yer.

Estüruman?

Kanun = aşk. Varoluş sebebim. Bu aslında hepimizin aradığı şey.

Müzik?

Hayatımızın içerisinde her zaman var olan sesler dünyası.

Ses?

Kalp ritmi…

El?

El çok önemli. (gülüşmeler)


Elleriniz için ne yapıyorsunuz?

Seviyorum onları. (gülüşmeler). Öğrencilerime de bunu yapmalarını söylüyorum. Yıllar önce bir sabah televizyon programına konuk olmuştum. Spiker; “O kadar narin çalıyorsunuz ki siz bir çivi bile çakmıyorsunuzdur” dedi. Bende “Çakmamaya çalışıyorum” dedim. Ama hayat böyle değil. Mesela; çarşı pazara çıkıyorsunuz elinizde poşet taşıyorsunuz. Sonra akşamda konserde saz solistliği yapıyorsunuz.

Sanat hayatın neresinde?

Ama bu da hayatın içinden güzel bir şey. Aslında sizi başka insanlardan farklı kılmıyor. Daha çok yaklaştırıyor. Sadece bunun dozunu biraz ayarlamak gerekiyor. Çünkü çok hassas bir teknik yapı üzerinde hareket ediyorsunuz. Enstrümanla olan birlikteliğinizde ellerinizin ve parmaklarınızın hassasiyetinin bozulmaması gerekiyor.