Yerine Sevemem ile gönüllere taht kuran, Kurtlar Vadisi ile zirveye oturan Gökhan Kırdar, şimdi kendi ifadesiyle mükemmele yaklaşma derdinde: Yani süper başarı ama sıfır ego! İnsanların ilgisi ve sevgisi ruhumu daha ne kadar kabartacak? diye soran Gökhan Kırdar, ekliyor:
İlk albümü çıkardığımda kendime bir söz vermiştim.
Bir gün şimdi yaptığım müzik türünü mutlaka yapacağım sözü. Çünkü o dönem piyasaya girebilmek için yapmak istediğim müziğin gerisinde bir anlayışıyla başlamıştım. Değiştirmek için çıkmıştım bu yola.
Önce kendinizi düşünüyorsunuz aslında. Zaten sanat şaşırtmak üzerine kuruludur. Sanatçı tekrara düştüğünde dinleyici de onu bırakır. Onun dışındaki her türlü yaklaşım bana ticari geliyor. Sanatçının devinasyonu hep maneviyatla olmalıdır.
Ben aileden zengin değilim. Ama sanatı para kazanmak gayesiyle öğrenmedim. Babam resim öğretmenidir. O bana 'Sanatı satmak için yapmamalısın insanlar için yapmalısın' derdi. Serseri Mayın albümü 94 yılında yayınlandığında 400 bin satış yapmıştı. Tarkan'ın albümü 700 bin satış yaptı. Bu üçyüzbinlik fark yüzünden neden pop müziği devam devam ettireyim ki.
Evet. Mümkün olduğu kadar yükseldim. Televizyonda videolarım yayınlanıyor, radyolarda liste başı oluyordum. Bu insana egosantrik bir duygu salgılıyor. Kaldırabiliyorsanız aşıyorsunuz. Ama ben popülerliği kabullenmek istemedim. Bu girdapta yutulmaktan daha çok, 'tamam ben yeterince popüler oldum, artık hedefim yurt dışı olmalı ki egosantirk durumdan kurtulayım' dedim.
Nasılsa Anadoluya ait bir coğrafyada yaşıyordum. O yüzden batıya gitmek istedim. O yıllarda zaten dijital devrim yaşanıyordu. Türkiye'de rock yapılmıyorken ben elektronik müzik yapıyordum.
Yaptığım müzik evrensel olduğu için yabancı müzik şirketleriyle anlaşmalarım oldu. 'Eknotornik' isimli bir albüm çıkardım. Bu çalışma ikibin yılında 14 ülkede yayınlandı. Sonra Amerikalı Peksin Mintrs adında bir yönetmenle ilk uzun metrajlı filmi Crood'un müziklerini yaptım. Oradaki çalışmalarım 'Keyf' albümü olarak yayınlandı. O film Amerika'da bir festivalde birinci olunca uluslararası bir başarıya sahip oldum.
'Tüür' adında bir proje gerçekleştirdim. Şamanların kullandığı, Asya çalgılarını içeren bir projeydi. Lüksemburg'ta sunumu yapıldı ve çok ilgi gördü. Uluslararası müzikal başarılarım gerçekleşince tabi yurtiçinden de teklifler gelmeye başladı.
Sadece kendimi düşünürsem yapmak istemediğim birşeydi. Ben 90 yıllarda müziğimin ne bir dizide, ne de başka bir projede kullanılmasını istemedim. Ama yine de insanlar 'Gökhan Kırdar dizi müziğiyle ne uğraşıyor' demesinler diyerek de müzik yapmıyorum. Sonuçta yurt dışındaki başarılarımdan kimsenin haberi yok. Ama Türkiye'de dizi müziği yaptığınız zaman sanki dünyanın en önemli artistiymişsiniz gibi muamele görüyorsunuz.
Tabii. Sonuçta insanlar sizi sinemaya veya tiyatroya gitmek yerine bedava olan televizyondan takip ediyorlarsa, yaptığım kaliteli müziğin faydası olacağı düşüncesinde hepimiz birleşiriz. İyi müziğin en yaygın olan noktada insanlara ulaşması fayda sağlar. Ben de bunu düşünerek dizi müziği yapmaya karar verdim.
Ben o şekilde bakmıyorum. Zikir Allah'ın adını anmaktır. Biz müzik ile ritüelliği karıştırabilen bir toplumuz. Arabistan'a baktığınızda ibadette müzik birarada kullanılmaz. Ama Anadolu'daki inanışımız gereği Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi den orta asyaya kadar müzik kutsaldır. Bunun eleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Elbette bunu göze alıyorsunuz. Mesela; Kurtlar Vadisi Vol. 3'te 'Nazen' isimli bir çalışmam var. Nazen'in tersi ezandır. Burada önemli olan şekilci bakmak mıdır? Yoksa estetik yakalanmışsa bu kavramı insanlara sunmak mı?
Kurtlar Vadisi 2003 yılında başladı. 1980 sonrasında o zamana kadar manevi kavramların olduğu, tasavvuftan bahseden, ney üfleyen birine bile zor rastlıyordunuz. İnsanlarımız tek tip şekilde yaşamıyorlar. Geleneksel müziğin ön plana çıkması ve daha maneviyatı içinde barındıran hikayelerin gündeme gelmesiyle bu noktaya vardık. Dinsel imgelerin kullanıldığı dizi olarak bir başlangıç niteliğindedir.
Her hafta izliyorum. Hatta kare kare izliyorum. Müzikleri ben yerleştiriyorum. Çünkü her karakterin kendi müziği var. En çok kurtlar vadisine karakter müziği yaptım.
Müzik tek başına bir sanattır. Müziği açıp gözlerinizi kapadığınızda birşeyler izlemeye başlarsınız o sizi başka yerlere götürür. Kendi hayal dünyanızın içine bırakır. ve kurduğunuz hayalin yönetmeni siz olursunuz. Ama bir müzik filmle birleştiği zaman mevcut bir görsellik vardır, şartlandırılmış olursunuz ve görselliğin dışına çıkmazsınız.
Müzik başka bir sanat ile birleştiğinde ortaya devasa birşey çıkıyor. Kurtlar Vadisi deyince aklınıza hemen Gökhan Kırdar gelmiyor. O dizinin oyuncuları da geliyor. Her yapımda kullanılan müzik ilk adımdır.
Herkesin içinde sert duygular var. İyilik ve kötülüğü ruhumuzda taşıyoruz ama verdiğimiz kararlarla o ruhun nasıl dengede olması gerektiğini sınavını veriyoruz aslında. Bir müzisyenin içinde bu zıt kavramları barındırmasını normal görüyorum. Sadece 'Üstüme Basıp Geçme' gibi slov şarkılar yapmak da eksik bence.
Egolardan bahsedecek olursak, bunu Tanrının bana verdiği bir sınav olarak görürüm. Müzik yapma becerim ve sesimin güzelliği bana doğuştan veriliyor. İnsanların gösterdiği ilgi veya sevgi ruhumu ne kadar kabartacak? Kibir kötü bir kavram. Ben başarılı bir sanatçı olamanın yanında başarılı bir insan olmaya çalışıyorum. Bunun sınavını da ayrıca yaşadığımı düşünüyorum.
Sanatınızdan, insanlığınızdan, saygıyı ve ilgiyi kaybetmeden mütevazi bir şekilde zirvede olabilmek en zorudur.
Bunu başarmaya çalışıyorum. Çünkü bu sayade sınavı kazanmış olacağım. Yoksa hem en tepede hem de kendini beğenip, kibirli olmak ban göre değil. Hem başarılı ve tevazu sahibi olmak mükemmele daha yakın.
Bunu doğal olarak yaşıyorum. Samimiyetle de alakalı biraz. Gerektiği için yapmıyorum.
Hayır. Tam tersine yani nasıl MFÖ dendiğinde akla 'Bodrum Bodrum' şarkısı geliyorsa Yerine Sevemem deyince Gökhan Kırdar'ın gelmesi normal. İnsanlar Üstüme Basıp Geçme'yi ya da 'Yağmur'u da biliyordur. Yerine Sevemem güçlü bir şarkıdır bunu inkar etmiyorum.
Benim müzik serüvenim bu. Tanrıyla ve çevremdeki insanlarla yaşadığım şeyler var. Bunlar zaten bende müzik olarak devinim yaratıyor. Bu bazen filmde kulanılıyor bazen dizi müziği olarak çıkıyor bazen ise şarkı. Oturup sola şarkı yapayım diye yapmıyorum.
Benim yaptığım çeşit dünyada ilk defa yapılıyor.
Daha önce web üzerinden gazete, dergi interaktif ortamda yayınlanmıştı. Ama bu çapta bir web albüm dünyada ilk defa yapılıyor.
O benim dönemime has birşeydi. Bundan on yıl sonra kimse bunları düşünmüyor olacak. Biz müziği elde etmek için gidip cd olarak satın almayı, başucumuza koymayı istediğini yaşadık. Bir anlamda da bizim yaşadığımız şey düşünsel yani sanal birşeydir. Mesela; sizin plak koleksiyonun yok çünkü öyle bir dönem yaşamadınız. O dönemi yaşamış ve plak koleksiyonu olan bir sürü insan var.
Normal bir aldığınızda içinde sadece kartonet ve cd bulursunuz. Ama veb albümü yaptığınızda birincisi onu güncelleyebiliyorsunuz. O albümle ilgili gelişen herşeyi, katıldığım televizyon programları yeni yapılmış videolar bu çalışmaları bu web albüme yükleyebileceğim. Güncellenebilir albüm fikri bile yeni bir kavram. Hediye bir albüm.
İnternet üzerinden bedavaya dinlenilebiliyor. Bu sektörü de düşündüren birşey.
Ama tam tersine ben insanları düşünürek bu adamı atıyorum. İnsanlar albüm satın alamıyorlar diye yapıyorum.
Video yapmayı bir tanıtım aracı olarak görmüyorum. Albümü bedava yayınlamayı daha iyi bir tanıtım aracı.
Candan Erçetin'e, Asya'ya yaptığım şarkılara baktığınzda hareketli bile olsa alt yapıları slovdur. Slov müzik türü dışında insanı etkilecek başka bir müzik türü yok. İnsan ruhunu melankolik yaklaşmaya çalışan, müzik türü dışında bir model var mı? Aslında Ben remiks te yapıyorum. Melodi esastır ama siz onu istediğiniz alt yapıyla değiştirebilirsiniz. Ben Cenderenin müziğinin bir sürü versiyonunu yaptım. Temelde duygusal müzik yapıyorum
Ben son aşamaya geldim. Evrenselleşmekteki sürede içinde ses, söz ile birlikte olmalı gibi bir süreç üzerine kuruluydu. Ben İngilizce sözlü şarkı söyleyerek evrenselleşmeye inanmadığım için yirmi yılın sonunda, sesimi çıkartıp ensturmantel müzik yaparak daha evrensel olabileceğime inandım ve başarılı oldum.
Şarkılarımın sözleriyle beraber o dili algılayan insanlar tarafından değer kazanmasını istiyorum. Yazdığım şarkı sözlerinin bir şiir kimliğinin olmasını anlaşılmak istiyorum. Yani sadece Türkçe bilenler değil de İngilizce bilenlerde anlayabilir. Belki Rusça, Arapça ve Yunanca'da yapabilirim.
Herkes bundan kırılsa keşke kırılma noktamız bu olsa. (Gülüşmeler)
Müzikle ilgili birşey değil. Müzik insanı gazada getirebilir. Mehteran neden kuruldu savaşta insanlar gaza gelsin diye. İnsanın ruhundaki bütün zenginliği müzikte bulabilirsiniz. Benimkisi kendi içsel hesaplaşmamdan kaynaklanıyor.
Tabiki benim de sinirlendiğim dönemler var. Eşim ve alimle çatışma yaşadığım oluyor. Ama bunu kimse bilmek zarunda değil.
Tabiki. Bence ruhsal bir evrimdir zaten. Herkesin ruhu bu noktaya gelmeli. Birgün hepimiz yalnız kalıp, öleceğiz ve çok daha kozmik şeyler yaşamaya başlayacağız. Buna hazırlıklı olabilmek adına da insanların ruhunu eğitmesi gerekmez mi?
Ben kırk yaşıma geldim. Arada geçen bir zaman var. Gerçekten fiziksel olarak otuzsekiz yaşındayım ama düşünsel olarak kaç yaşındayım?
Onu bilmiyorum ama otuzsekiz yaşında olmadığımı biliyorum. İnsan her zaman kendi yaşından çok daha olgun olmak ister. Bunun için bilgi öğrenip, gözlem yaparız. Zaman sizin lehinize işleyen birşeydir sadece sabırlı olmanız gerekir.
Tabi sabırlıyım. Ben Yerine Sevmem o yıllarda yaptığım çalışmaların bir gün zaten insanları yakalayacağını biliyordum. Çünkü ben zaten geleceğin müziğini yapan bir insanım. O günün müziğini yaparsam zaten popkorn yapmış olurum.