İstiklal Marşımı'zın yazarı Mehmet Akif, inanmış, inancına uygun yaşamış, hak bildiği yolda yapayalnız yürümekten çekinmemiş, çıkar uğruna eğilip bükülmemiş bir edebiyat adamıdır. Hayatının ekseni dürüstlük ve samimiyet olan, örnek alınabilicek ender şahsiyetlerden biridir
Bugünün insanına, özelikle de gençlere örnek gösterilebilecek üstün niteliklere sahip tarihi şahsiyetlerimizin sayısı ne yazık ki çok fazla değil. Tanınan, bilinen çok insan var. Ama sözleriyle eylemleri tutarlı, dürüst, inançlı ve erdemli bir duruş sergileyen, büyüklerimiz az. Geçtiğimiz hafta ölümünün 73 yılını geride bıraktığımız Mehmet Akif Akif, bu az sayıdaki insanlardan biri. Ne kadar iyi ne kadar yakından tanınırsa o kadar çok sevilecek bir insan. Hayatının ekseni dürüstlük ve samimiyet olan ender şahsiyetlerden. Çoğumuzun eksiği ona bakarken önyargılardan arınmamış olmak. Akif; inanmış, inancına uygun yaşamış, hak bildiği yolda yapayalnız yürümekten çekinmemiş, çıkar uğruna eğilip bükülmemiş bir edebiyat adamıdır. Gerçek aydın (Münevver) olmanın alâmet-i farikası, ülkesinin ve halkının sorunlarına vakıf olup, onların çözümü için kendini adarcasına çaba harcamaksa, Akif bu anlamda bir aydındır; ülkesi ve halkı için uç noktada fedakâr bir entelektüeldir. Bu büyük insanın şanssızlığı, hem sağ, dindar, milliyetçi; hem de solcu, laik, devrimci kesimlerce yanlış anlaşılmak, en azından yeterince anlaşılmamaktır. Bir taraf Akif'i dini iyi bilen bir dindar, geleneksel din anlayış ve yorumlarına sıkı sıkıya bağlı, aruzu iyi kullanan, duygularını manzum ifade edebilme yeteneğine sahip büyük bir şair; diğer taraf onu softa, molla, yeniliklerden ürken, şapka giymemek için ülkeyi terk eden, milli değil “Arap'ın adamı” olarak algılamışlardır. Bu algılamalardan birincisi eksik, ikincisi ise önyargılıdır.
Dindar çevreler, Akif'in ölümsüz eseri Safahat'ta, dinin yanlış anlaşılmasına, cahil din adamlarınca sömürülmesine, softalığa, hurafeciliğe, dünya koşarken Müslümanların yerinde saymasına ne kadar ağır suçlamalar ve eleştiriler yönelttiğine hiç dikkat etmemişlerdir. Akif elbette bir Müslüman'dır, ama onun Müslümanlığı; tembelliğin, cehaletin, geriliğin düşmanı; çalışmanın, dinamizmin, yeniliğin, ilerlemenin motoru olan bir Müslümanlıktır.
Müslümanlar, İslam'ın esası, ruhu olan bu yönünü anlamamışlar, anlamaya çalışmamışlardır. Bunun sonucu olarak gerilik, yoksulluk, ezilmişlik zengin ülkelere muhtaçlık, Müslüman ülkelerin kaderi olmuştur. Gerçek Müslümanlıkla, Müslümanların perişan hali arasındaki çelişkiyi Mehmet Akif kadar etkili, gerçekçi ifade edebilen bir başka Müslüman şair ve düşünür çıkmamıştır:
“Müslümanlık” denilen ruh-u ilahî arasak,
“Müslümanız” diyen insan yığınından ne uzak!
Akif'in en tanınmış yönü şairliğidir. Şiir sanatında önemli yeniliklere imza atmıştır. Aruzu divan şairlerinden bile daha büyük ustalıkla kullanması, nesir dilinin cümle yapısını bozmadan nazmı nesre (şiiri düz yazıya) yaklaştırması, çok rahat şekilde vezinli söz söylemesi bunlardan bazılarıdır. Akif, genel kabul görmüş bu başarıları karşısında bile alçak gönüllüdür; iddialı biri değildir. Onun tartışılamayacak yönü ise dürüstlüğü, gerçekçiliği ve samimiyetidir. Safahat'ında baştan sona buram buram samimiyet tüter. Buna ayrı bir önem verdiğini, özel olarak dile getirmiştir:
Hayır, hayal ile yoktur benim alış verişim;
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek;
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!
Mehmet Akif, büyük eseri Safahatta dinî, tarihî, ekonomik ve sosyal çok sayıda konuyu kendine has üslupla işlemiştir. Merhum Prof. Mehmet Kaplan'ın Türk gençlerini ülkemizin ve halkımızın sorunlarını anlamak için Safahatı okumaya davet etmesi boşuna değildir. Müslümanların ve İslam dünyasının geriliği, sefaleti, Avrupa karşısındaki ezikliği, zavallılığı dramatik bir anlatımla bu eserde gözler önüne serilir. Kurtuluşun da; kavgayı, çekişmeyi bir yana bırakıp çok çalışmakla; tembelliği, cehaleti kesin bir yenilgiye uğratmakla mümkün olabileceği ifade edilir. Safahat'ta,
Oturup dil dökecek yerde gidip dökmeli ter,
Bin çalış gayen için, bir kazan ömründe yeter!
Âlemde ziya kalmasa halk etmelisin halk,
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam kalk!
gibi dinamizmi teşvik eden sayısız dizeler yer alır. Safahat; miskinliğe, uyuşukluğa, kaderciliğe savaş açan dinamizm membaı bir eserdir. Akif'in İslam dünyasının geri kalışının nedenlerine koyduğu teşhisler bugün için de geçerlidir. Akif, kendi zamanında, İslam dünyasının geri kalmışlıktan kurtulma yolunda bir irade ortaya koymamasından, bu konuda bir çabaya, bir silkinişe şahit olmamaktan dolayı büyük ıstırap duymuştur. Bunu da çok ince, duygulu şekilde mısralara dökmüştür:
Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz,
İnler safahatımdaki hüsran bile sessiz!
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım!
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım!
YENİLİK KARŞITI DEĞİL
Son olarak kısaca laik, devrimci kesimin Akif'i yenilik karşıtı olarak nitelemesi, şapka giymemek için yurdu terk etti diye suçlamasına değinelim. Yeniliğin ne olduğu açıklığa kavuşturulmak kaydıyla Akif'in yenilik karşıtı olduğunu kanıtlamak oldukça zorlaşır. Safahat; ilmin, tekniğin önemini, çağın gereklerine uymanın zorunluluğunu terennüm eden beyitlerle doludur.
Şapka suçlamasına ise, Cumhuriyet devrimlerine bağlılığından kimsenin şüphe edemeyeceği Yusuf Ziya Ortaç'ın verdiği cevabı okuyalım:
“Mehmet Akif, ömrünün son yıllarını Mısır'da geçirmiştir. O, şapka giymemek için memleketten uzaklaştı derler. Yalan!... Safahat şairini Abbas Halim Paşa davet etmişti. Hayalindeki eserleri, hele büyük bir aşk ile yazmak istediği Selahaddin-i Eyyübi isimli manzum piyesi gerçekleştirebilmesi için, geçim zorluğundan uzak rahat bir hayat hazırlamıştı ona... İşte Akif'in seyahat sebebi."
Orada Mısır hükümeti ona bir vazife de verdi: Üniversitede Türkçe ve Türk Edebiyatı Profesörlüğü. Mithat Cemal'e yazdığı mektupta:
“İstanbul'da Türkçeyi ve Türk Edebiyatını okutacak Akifler çoktur. Ama ana dilimi ve milli mefahirimizi burada Araplara sevdirecek başka Akif bulamayız diyor.”
Mehmet Akif'in farkını ve kalitesini bir cümle ile ifade etmek gerekse, o cümle çok isabetli olarak, Akif hakkında en iyi biyografiyi yazmış olan dostu Mithat Cemal Kuntay'ın şu cümlesi olurdu: “Akif, yalan söylemeye ihtiyaç duymadan hayatını baştan sona anlatabilecek ender kişilerden biridir.” İşte Mehmet Akif böyle biridir.