Genç annelerin şefkatini kim çaldı?

Büşra Sönmezışık
00:0030/01/2011, Pazar
G: 29/01/2011, Cumartesi
Yeni Şafak
Genç annelerin şefkatini kim çaldı?
Genç annelerin şefkatini kim çaldı?

Gün geçmiyor ki çöpe atılan ya da hunharca katledilen bir bebek haberi okumayalım. Sebepleri malum bu olayların faili olan genç anne-babaları bu hale kimin getirdiğini sorgulayan yok!

Soyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) verilerine göre Türkiye'de her sene ortalama 500 bebek sokağa bırakılıyor. Son 8 yılın bilançosu ise oldukça korkunç. İstanbul İzmir Ankara ve Adana başta olmak üzere ülke genelinde tam 4 bin bebek ölüme terk edildi. Evlilik dışı çocukları kimse sahiplenmek istemediğinden, bebekler bizzat onu dünyaya getiren anneleri tarafından parka veya apartman kapısına atılıyor. Dahası çeşitli sebeplerden ötürü öldürülüyorlar. Yetişkin hatalarının bedelini işte masum bebekler ödüyor. İşte son on yılda yaşanan ve insanın kanını donduran olaylardan yalnızca birkaçı.

HAFTADA İKİ CİNAYET

Türkiye'nin hemen her bölgesinde gerçekleşen vakaların en sonuncusu geçtiğimiz günlerde Mersin'in Erdemli ilçesinde yaşandı. Gayrimeşru ilişkiden doğan bebeğini soğuk odada ölüme terk edip ardından da limon bahçesine gömen kadının verdiği ifade şöyleydi; “Gayrimeşru bebeği, ailemin ve çevremdekilerin baskısında korktuğum için evde doğurdum. Daha sonra bebeği boş ve soğuk bir odaya bıraktım. Bir süre sonra bebeğin öldüğünü anlayınca, annemle bebeği bahçeye gömdük.” Antalya'da geçtiğimiz aylarda çöp konteynırında yeni doğmuş ölü bir bebek bulundu. 37 yaşındaki Semra Öner isimli kadın bebeği dünyaya geldikten sonra çöpe atıyor ve şöyle bir açıklamada bulunuyordu; "Bebeği evde doğurdum. Hiç doktora da gitmedim. Doğumda da yalnızdım. Boşandığım eşimin bebekten haberi yoktu. Yalnız başıma yaptığım doğumdan sonra bebeğin ölü olduğunu görünce pamuğa ve iç çamaşırıma sarıp çöpe attım. Sonra polisler bebeği bulunca gidip çalışmaları izledim"

KATI ATIK TESİSİNDE BULUNDU

Bir başka insanın kanını donduran olay İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin katı atık depolama tesisinde 4 günlük bir kız bebeğe rastlanmasıyla ortaya çıkıyor. Belediye görevlileri bebeğin cesedini köpeklerin parçaladığına şahit oluyorlar. Hemen polise haber veriliyor. Köpekler tarafından vahşice öldürülen bu zavallı bebeğin gayrimeşru bir ilişki sonucu dünyaya geldiği ve bu nedenden ötürü çöp kutusuna atıldığı ortaya çıkıyor. Bu tür olayların yanı sıra psikolojik nedenlerden ötürü bebeklerine kıyan anneler de yok değil.

GEÇİM DERDİ, AHLAKİ YOZLAŞMA VS.

Peki bu tür olaylar neden yaşanıyor? Bunun birçok nedeni var. Örneğin, maddi yetersizlikler nedeniyle annelerin bebeklerini sokakta bırakması, cehalet, küçük yaşta girilen cinsel ilişki sonucunda oluşan evlilik dışı gebelik ve bu bebeklerin babalarının sahip çıkmaması, tecavüz sonucu kadınların hamile kalması ve psikolojik olarak bebeklerini istememeleri. Fakat tüm bunların dışında başka faktörlerde bebek cinayetlerine sebep oluyor. Kadınların doğum sonrası yaşanan lohusalık depresyonu da bu tür cinayetlerin sebeplerinden biri.

Bu tür olaylar yalnızca Türkiye'de değil elbette... Başta Avrupa olmak üzere dünyanın bir çok bölgesinde benzer olaylara sıkça rastlanıyor. Özellikle Fransa'da yeni doğan bebeklerini öldürenlerin sayısı günden güne artıyor. Ama neden? Bu sorunun cevabı net olsa da daha derli toplu bir açıklamayı uzmanlar yapıyor.


Kadınlar yalnız bırakılıyor

Psikolog Mahmut Sefil Nil annelerin çocuğunu öldürmesi için gerçekten çok ciddi bir gerekçeye ihtiyaç olduğunu söylüyor. Olayların temelinde kadının bulunduğu konumun önemine değinen Nil, anneye bunu yapmaya iten sebepleri görmek gerektiğine dikkat çekiyor. “Öncelikle toplumumuzda kadın hamile kaldığı zaman bebek sadece onun bir parçasıymış gibi algılanıyor. Anne yalnız bırakılıyor ve bebek taşımak sanki onun suçuymuş gibi yalnızlaştırılıyor. Mesela kadın tecavüze uğruyor veya istem dışı bir gebelik oluyor. Bu olay sadece kadın ile tanımlanıyor. Onun dışındaki faktörler düşünülmüyor. Tecavüzü gerçekleştiren erkek sorumlu tutulmuyor” diyor.

Nil, toplumda aile bağlarıyla ilgili kuralların dışına çıkanların yalnışlaştırılması ya da cezalandırılması gibi yöntemlere başvurulduğunu belirtiyor. Nil, üniversite öğrencisi kızların çoğunun bilinçsizce hamile kaldığını ardından destek bulamadığı için bebeği öldürmek zorunda kalmasını örnek olarak veriyor.

KIZ ÇOCUKLARI DOĞRU BİR ŞEKİLDE YETİŞTİRİLMELİ

Nil, kadınların hamile olmadan önce güvence altına alınması gerektiğini burada topluma ve aileye görev düştüğünü belirtiyor. Nil sözlerine şöyle devam ediyor; “Erkeğine katlanmak zorunda kalan kadınlar var. Birçok konuda erkek çocuklarımıza “Yapabilir” hakkı veriyoruz ama kız çocuklarımıza o hakkı tanımıyoruz. Sonuç olarak kızlar bir şekilde istenmeyen bir gebelikle karşılaştığında kendisine yardım edecek kaynakları ele geçiremiyor” şeklinde açıklıyor. Uyarısı ise şu: “Şizofrenik olaylar herkesten görülmez ama bu tür durumlar giderek artabilir. Toplumun kadın algısıyla alakalı bir durumdur. Mağdur olan kadınlar var ve bir şekilde bebeklerini kurtulmak zorunda kalıyorlar ve katil annelere dönüşüyorlar”.

ANNE VE BABA ÇOCUĞA VAKİT AYIRMALI

Sosyolog Doç Dr. Ali Murat Yel ise toplumu son yıllarda etkileyen sebeplerden birinin televizyon olduğunu ve zamanla ahlak standartlarının düştüğüne dikkat çekiyor. Bununla beraber eğitimin önemine vurgu yapan Yel, eğitimin okuldan daha ziyade evde aile tarafından verilmesi gerektiğini söylüyor ve şöyle diyor;

“Türkiye'nin şehirleşmesi ve kapitalistleşmesiyle beraber artık anneler ve babalar çocuklarıyla yeterince vakit geçiremiyorlar ve örnek olmuyorlar. Çocuğun en büyük örneği annesi ya da babasıdır. Annesinden babasından görmediği bir şeyi çocuktan bekleyemezsiniz” şeklinde uyarıyor. Yel, ülkemizde birçok sebepten dolayı insanların olgunlaşmasının çok geç yaşlara kalmaya başladığını, eğitim süresinin uzamasıyla evlilik yaşının geciktirildiğini hatırlatıyor. Yel, “Bu nedenle bireyler kendilerini aile olmaya, anne olmaya bir türlü hazır görmüyor. Eğer böyle bir şey olduysa da çözümü ondan kurtulmakta buluyor” diyor.