Teknolojiden değil, kötüye kullanandan kork!

Recep Yeter
00:008/08/2010, Pazar
G: 7/08/2010, Cumartesi
Yeni Şafak
Teknolojiden değil, kötüye kullanandan kork!
Teknolojiden değil, kötüye kullanandan kork!

Üniversitede öğrenciyken bir gece vakti ev telefonum çalmıştı.

Sessiz bir telefondu.

Ertesi gün aynı saatte bir kez daha, bir sonraki gün bir kez daha çaldı.

Hep aynı saatteydi ne hikmetse...

PTT numarayı gösteren cihaz teknolojini ve altyapısını henüz hersemte yaygınlaştırmamıştı.

Dijital santral filan gerekiyordu hatırladığım kadarıyla. O da bir iki semtte vardı test amaçlı.

Bu yüzden de arayan numarayı göremiyorduk. O günlerin fazlaca bilinmeyen bir tekniğiyle (ki sonradan epeyce meşhur olmuştu bu teknik) ev telefonunu cep telefonuna yönlendirdiğiniz zaman sabit telefonu arayanın numarası karşınıza çıkıyordu.

Sesimi duymaya meraklı sapığımın son aradığı gece bu tekniği uyguladım.

Numara karşımdaydı.

Telefon kapanır kapanmaz merakla numarayı çevirdim...

Telefonu açan kişi henüz bu teknikten haberi olmayan (!) bir kamu kurumunda çalışan gariban bir kamu görevlisiydi.

'Alo, burası bilmem ne şubesi buyrun' dedi, ardından telefonu aynı anda kapattık. Gülüp geçmiştim.

* * *

Bir kaç gün önce bu kez cep telefonum çaldı.

Ekranda 0531'le başlayan bir numara vardı. Bozuk bir şive ile kendisini tanıtan kişi sadece Emniyet Müdürlüğü kısmını anlayabildiğim seri bir künye okumanın ardından Başkomiser filanca olduğunu söyledi ve kiminle görüştüğünü sordu.

Telefonda konuşma adabını az çok bildiğimden kendisinin kimi aradığını sordum. Ancak söz konusu kişi ısrarla adımı soruyordu.

Hem de ne sorma!

Herhangi birinin o emri vaki ses tonuna boyun eğip sadece adını değil, sülale künyesini sayması işten bile değil!

Ben boyun eğmeyince küfür edip telefonu kapattı.

İki şey vardı yapılması gereken. Eğer Türkiye'deki hemen herkesin olduğu gibi bir açığınız varsa 'Eyvah, ulan b... yedik. N'pacağız şimdi' diye düşünmek ve tırsmak, ya da kendinizden eminseniz yine gülüp geçmek.

Ben ikincisini yapıp, küfürü iade etmek üzere numarayı çevirince hat çoktan ulaşılamaz olmuştu. Ardından da Adliye'ye komşu olduğum için Müracaat Savcılığı'ndaki görevli savcıyı ziyaret etmeyi ihmal etmedim.

Bu arada Adliye'ye doğru giderken şahsın verdiği ismi de cep interneti sayesinde Google amcaya sordum.

Meğer arayan kişinin söylediği ismin ilk kurbanı ben değilmişim.

Polis ve jandarma adına kontör isteyen şebekenin daha önce kullandığı sahte isimlerden biriymiş.

Savcıya numarayla birlikte ismi uzattığımda öğrendiklerim ise daha fazlaydı.

Halen ellerinde 100'den fazla dosya olduğunu, şayet dilersem suç duyurusunda bulunabileceğimi ama devletin bu suç duyurusu yüzünden 8 yıl bu konuyla uğraşacağını, sonunda bir şey çıkmayacağını iletti Savcı Bey.

Bu işin arkasında Şanlıurfa merkezli bir şebeke olduğu, yurt dışından getirilen hayat kadınları üzerine alınan GSM hatlarıyla bu dolandırıcılığın yapıldığını da hatırlattı.

Bir de küçük bilgi verdi.

Bu bir şey değilmiş, 'yakın bir tarihte yapılan bir başka şebeke operasyonunda 70 milyon kişinin TC kimlik bilgileri de dahil olmak üzere bir yığın bilginin ele geçirildiği tespit edilmiş ve bu bilgilere el konulmuş.

Doğal olarak 'Allah Allah' hayretleri içinde 'eyvallah' dedim ve çıktım Adliye'den.

Ben güya gazeteci olarak 'eyvallah' deyip geçiyorsam sahte Başkomiser Erman Akkaya'ya TC Kimlik numarası da dahil olmak üzere herşeyini veren vatandaşın halini düşünüp epeyce kaygılandım.

* * *

Bu teknoloji insanı gerçekten korkutuyor.

Ama güzel tarafları da var.

Yazıyı da güzel bir teknolojik gözlemle bitireyim.

Yine cepten Twitter'de gezinirken bizim gazetenin teknolojik piri Melih Bayram Dede'nin 'twit'lerini okuyordum:

-'Şu an filanca bankadayım. Kasada para yok diyorlar. Ben ısrar ediyorum.'

-'Israrlarım netice verdi. Yedek kasayı açıp paramı ödeyeceklermiş.'

Ne öğrendik. Bundan sonra başınıza bir şey gelirse girin Twitter'e... Yazın problemi...

Kötü reklamdan korkup dakkada çözüversinler sorunu...

Teknolojinin gözünü seveyim.