1990'lardan sonra nörolog Antonio R. Damasio tarafından Descartes'in Yanılgısı isimli bir kitap yayınlandı. Bu kitap sosyal beyin çalışmalarında dönemeç oldu. Sosyal beyin çalışmaları başlamadan önce, insan beyni sadece vücudu yöneten ve davranışları üreten bir merkez olarak biliniyordu. Beyin görüntüleme ve tarama teknikleri geliştikten sonra beynin sosyal ve duygusal boyutu hakkında bilgiler edinilmeye başlandı. Fonksiyonel MR gibi taramalarda beyinde, duygu düşünce ve fikir kalıplarının kaydedildiği sinir hücreleri ağı ortaya çıktı.
MR görüntülemesi sırasında kişi sosyallikle ilgili konuları düşündüğünde beynin bazı bölümleri çalışmaya başlar ve görüntülerde yanıp sönme şeklinde görünür. Beyin görüntülerindeki bu yanıp sönmeler, beynin bu konuyla ilgili sinirsel devrelerden oluşan bir şebekesi (network) olduğunu ortaya çıkarır. Yapılan bu sosyal beyin çalışmalarında kişi, mesela sosyal duygulardan olan empatiyi düşündüğü zaman, beyinde bununla ilgili olan alan çalışmaya başlar. Aynı şekilde merhamet duygusu, kıskançlık, öfke, nefret gibi duygularda da beynin farklı alanlarında yanıp sönmeler görüntüleme sırasında ortaya çıkmıştır. Bunları sağlayan sinirsel hücre devreleri vardır. Bunu şu örnekle açıklayabiliriz: İstanbul Emniyet Müdürlüğü dendiği zaman Vatan Caddesi akla gelir ama orası tek başına bir şey yapamaz. Diğer bütün karakollar, devriye polislerle birlikte orası anlamlıdır. İnsan beyninde de tek bir merkez yoktur. Beyin bir network (iletişim ağı) şeklinde çalışır fakat bir yeri daha öncelikli çalışır. İnsan beyninde kıskançlıkla ilgili bir konu olduğu zaman, kıskançlıkla ilgili öncelikli bir alan vardır fakat bununla birlikte kıskançlığın düşünce boyutu, dil ve anlam boyutları da aynı anda birden çalışmaya başlar. Duygu, düşünce ve fikir kalıpları beyindeki sinir hücreleri ağına kaydedilir. Bütün bunların bulunması sosyal beyin çalışmalarının ve beynin bu bölgelerinin eğitiminin önemini ortaya çıkardı. Fizik, matematik, tarih, coğrafya nasıl öğretiliyorsa, aynı şekilde sosyal beynin de eğitilmesi, beceriler kazandırılması, var olan yeteneklerin de geliştirilmesi gerektiği anlaşıldı. Bunlar da sosyal zeka kavramını ortaya çıkardı.
Otomatik Sterotiplerle İnsanları Kategorize Etme
Önce otomatik sterotipler oluşturulur. Sterotip sözlük anlamı olarak matbaacılıkta aynı türde sayfaları çoğaltmak için kullanılan metal bir plakadır. Walter Lippman yanlı algıyı tanımlamak için bu terimi kullanmıştır. İnsanları kategorize etmek için önce önyargı oluşturmak gerekmektedir.
Bu taraflılık bir kişi hakkında kafamızda yer tutan resimlerle gerçekte onun bize sunduğu resimler arası farklılıklar ortaya konarak ispatlanmıştır. Peşin fikirlerden kaynaklanan bu yanlılık, kalıp yargı üretme sürecinin bir sonucudur.
Bu şekilde, grubun her bir üyesi diğer üyelerin kopyası olarak "damgalanır". Yani bir sterotip oluşturulur. Bir grup üyesi ile karşılaştığımızda, onu gerçekçi bir şekilde görmeyiz. Onun yerine, zihnimizdeki grup resminden akseden bir görüntü görürüz.
Örnek vermek gerekirse bu kritere göre, siyah Amerikalılar tembel, müziğe yetenekli, atletik, zekası düşük, kirli, pis kokan; Hintli Amerikalılar batıl inançlı; beyaz Amerikalılar ise hırslı, materyalist ve zeki idi; Yahudiler cimri, ayrılıkçı; Türkler kavgacı, şiddet yanlısı; Fransızlar zevke düşkün, cinsel yönden kuralsız; İspanyollar tembel; Almanlar ırkçı vs. gibi bir "damgalama" oluşmuştur.