Televizyon habercisi olarak tanınan spiker Serra Karaçam bu kez bir medya eleştiri programıyla ekrana döndü. TRT'nin kanatları altında olmanın güzel olduğunu söyleyen Karaçam, “Hiçbir şekilde kısıtlanmadan tarafsız bir program yapıyoruz diyor
Biz tek konseptle gitmiyoruz. Bazen bir köşe yazısını masaya yatırabiliriz. Bazen bütün manşetleri tarayıp o günün gündemini verebiliriz. Zaten bir programı özgün yapan ekiptir. Seçilen konu ve konuk, ele alınan habere yaklaşımınız doğru ise diğerlerinden sıyrılırsınız.
Sabah ekibimizle toplanıyoruz ve gazeteleri okuyup, gözümüze çarpan noktaları belirliyoruz. Etik açıdan tartışmalı olabilecek tek konu ya da iki konuyu o gün ekrana getiriyoruz. Hem konunun muhatabına, hem bir uzmana sorular yöneltiyoruz. Bu duruş etik midir, değil midir tartışmaya açıyoruz. Sokak röportajları yapıp halkın fikrini alıyoruz. Dediğim gibi tek bir konseptimiz yok. Hatta herhangi bir gazetenin içindeki, herhangi bir haberi alıp yorum yapmak da medya etiği sorgulaması olarak ele alınabilir.
Medya eleştirisi yapanların hepsi çok tecrübeli isimler. Bizim de editöryel kadromuz çok güçlü. Her görüşe eşit mesafede durduklarına inandığım gazetecilerden oluşan bir ekiple çalışıyorum. Programlar arasında ise Ayşenur Aslan'ın hazırladığı Medya Mahallesi'ni çok beğeniyorum. Medya etiğini sorguluyor, cevap hakkı verilmeden yapılmış haberlerde karşı görüşün yerine kendini koyan bir sunum sergiliyor. Medya Müfettişi bu noktada Medya Mahallesi'nin çizgisine yakın. Ben haber sunuculuğundan sonra bu işe başladım. Uzun bir süre her gün gazeteleri kendi bültenimde okurken gözüme batanlar, yaptığım karşılaştırmalar, bu konuda ayrı bir duruşla değişik bir bakış açısıyla bakmamı sağladı. Bu tecrübelerimi TRT'de sağlam bir zeminde değerlendirmek benim için avantaj oldu.
Önümüze engel konur mu diye hiç düşünmüyorum, zaten böyle bir tedirginlikle program yapamazsınız. Program başladığından beri bugün bu konuyu yapıyoruz diye söylemedik, hiçbir konu için de bu konuyu neden yaptınız demediler. İlerleyen dönemlerde ne olacağını bilemem. Eğer bir konuda uyarılırsak, Türkiye'nin iyiliği için ve Türkiye'deki güç dengelerinin korunması açısından önemliyse, makul bir açıklama yapılırsa elbette anlarım. Uyarıları değerlendirip, hatamız varsa düzeltiriz. Ancak haklı olduğumuza inanıyorsak da sonuna kadar fikrimizin arkasında durmayı tercih ederiz.
Hayır olmazdı. Aksine pek çok özel kanalda başka çıkarlardan dolayı aşamayacağız engellerle karşılaşma ihtimaliniz daha yüksek. Onun için devletin kanatları altında, yine devlete de katkı sağlayacak bir dördüncü kuvvet oluşmasının destekleneceğine olan inancım ve umudumla rahatım.
TRT'de olmanın getirdiği bir özdenetim uyguladığımı düşünüyorum. Ama o özdenetim medyada olması gereken doğrulardan çok uzak bir özdenetim olmuyor. Yalnızca daha özenli ve dikkatli davranmaya çalışıyorum.
Bireysel fiikirlerinin ön plana çıkmasına karşıyım. Medya etiği tüm toplumu ilgilendiren hassas bir konu. Şeffaf olmaya ve sorunlara geniş bir yelpazeden bakmaya özen gösteriyorum.
Kimse medyanın dördüncü kuvvet olduğu konusunda yeteri kadar bilinçli değil. Aslında bu bilinçle hareket edilse, medya halk üzerinde hedeflediğinden daha güçlü ve etkili olur. Medya kuruluşları tarafını seçiyor ve belirli konjonktürlere göre hareket ediyor. Tek suçlu medya değil elbette. Halk da görüşlerine uyan yayın organını takip etmeyi tercih ediyor. Bu noktada medya etiği programlarının artmasını önemli bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Farklı bakış açılarını ekrana getirerek yeni platformalar oluşturuluyor. Önümüzdeki dönemlerde bu programlarla birlikte medyaya daha sağlıklı bir bakış açısı geleceğini düşünüyorum.
Aslında haberci olmayı planlamıyordum. Staj dönemini bir medya kuruluşunun dış haber servisinde geçirmenin faydalı olacağını düşündüm. Daha sonra da başka bir iş yapamayacağımı anladım. Star televizyonu ve TGRT'nin dış haber servislerinde muhabirlik ve editörlük yaptım. Kamera karşısına geçmeyi de hedeflememiştim. TGRT'de spikerlik yapmamı istediklerinde çok şaşırdım. Bundan sonraki süreçte de hep ekran karşısında oldum.
Kanal 24'ün mesleki anlamda bana çok katkısı oldu. Sabah haberlerinde piştim diyebilirim.
Açıkçası o dönem ekranda olduğum için akışa verdiğim destek bilinmiyor diye üzülüyordum. Bir süre spikerliği bırakıp editöryel tarafa geçmeyi bile düşündüm. Fakat piyasada ekrana dönmenin zor olduğunu biliyorum. İki işi birlikte yürütmeyi tercih ettim. Bana böyle bir sorumluluk verdikleri için onlara teşekkür ederim. Ancak bir süre sonra editöryel kısmın içinde olmama rağmen üretememekten rahatsız oldum. Çünkü sabah bülteninde gündem yaratacak bir konuyu konuşmak mümkün değildi. Ben arayış içindeyken kanaldan ayrılanlar oldu, gündeme dair konu işleyebileceğim saatler boşaldı. Fakat o saatlerde de değerlendirilmediğimi gördükten sonra kırıldım. Bu karar onların takdiridir beni ehli görmemiş olabilirler.
Hayır, bu etkenlerin etkisi oldu. Ancak ayrılışım başka bir sebeptendi.
Bir gün Derya Sazak'ı konuk olarak almıştım. Sayın Sazak'ın yanında yöneticilerimden biriyle aramızda istenmeyen bir konuşma geçti. Kendisi şaka yaptığını söyledi. Çok iyi tanımadığım bir yöneticimin üstelik bir konuğun yanında bana şaka yapmasını kaldırmadım ve bu sebeple ayrılmaya karar verdim.
Her zaman yaptığım işin en iyisi ve geldiğim noktanın en iyi yer olduğunu düşündüm. 24'te sabah haberleri sunarken, önüme ben ilerde program yapacağım diye bir hedef koymadım. Şimdi Medya Müfettişi programını yapıyorum. Daha yüksek bir noktayı hedeflemiyorum, en doğru ve en iyi işi ortaya koymak benim için her şeyden daha önemli.
Benim başladığım dönemde kurumda bir takım sorunlar vardı. İşin o boyutuyla ilgilenmiyorum. Bir gazeteci olarak kurumdaki görevim yalnızca strateji belirlenmesine yardımcı olmak. İyi şeylerin ön plana çıkmasına katkı sağlamak için çaba harcıyorum. Sözüme inanan gazeteci arkadaşlarıma, kendi inanırlığımı ortaya koyarak, olumlu olacağına inandığım 2010 faaliyetlerini anlatıyorum. Çalışmalarımın meyvesini de topladık. Yeni bir ekiple de iyi işler çıkaracağımıza inanıyorum.
İstanbul çok renkli, canlı, her şeyi bulabileceğiniz bir kent. Tüm hareketliliğine rağmen asaletini de koruyan bir şehir.
İstanbul'daki semtlerin gösterdiği değişiklik bana bu kenti sevdiren şeylerin başında geliyor. Örneğin Kurtuluş, Moda, Fatih hepsi içinde bambaşka bir dokuyu barındırıyor. İstanbul'un çok farklı etnik grupları bir araya getiren yönüne hayranım.