İsrail İbrani takviminde yeni yıla girerken siyasi olarak gergin ve çatışmalı, jeopolitik olarak ise komşularıyla ve bölgesel aktörlerle ittifak stratejisini genişletmeye ve derinleştirmeye çalıştı. İsrail’in ittifak stratejisi kurduğu ilişki sistematiği esas olarak hasım olduğu aktörleri çevrelemeyi esas aldı demek mümkün. İsrail politik düzeyde Yahudi Ulus Devlet Yasası sürecinde görülen tartışmalarda anlaşılacağı gibi İsrail siyasetinde polarizasyon ve kamplaşma hatları geçmişe oranla farklı bir hal aldığı söylenebilir. İsrail siyaseti esas olarak üç blok üzerinde yükseliyordu: sol partiler, sağ partiler ve Arap partileri olarak kategorize edilebilir. Son yıllarda ise Bibi Netanyahu’nun sağ politik spektrumda uzun yıllar süren hegemonya inşa etmesine paralel olarak İsrail siyaseti Bibi merkezli bir kutuplaşma sürecine her geçen gün yaklaşmaktadır. İsrail sağında görülen bu değişim ve dönüşüm beraberinde yeni toplumsal aktörlerin, değerlerin ve yaklaşımların sadece siyasi arenada retorik düzeyde değil politika üretme aracı olarak bürokratik kadrolarında da hissediler hale gelmiştir. İsrail siyasetinde ve devletinde son yıllarda dinsel referanslar ve milliyetçi ideallerle harmanlanmış yeni ideolojisinin toplumsal desteği konsantre ettiği söylenebilir.
İsrail’in taktiksel dış politika adımlarının uzun erimli stratejik hedefleri ıskaladığı söylenebilir. Eski Başbakanlardan Ehud Olmert’in ve yine eski Dışişleri Bakanı ve ana muhalefet partisi Siyonist Kamp’ın lideri Tzipi Livni Netanyahu’nun HAMAS’la yakınlaşma stratejisine meydan okurcasına Mahmud Abbas’a desteklerini iletmek için Ramallah’a gittiler.
İlginç bir şekilde İsrail siyaseti Filistin konusunda ikiye bölünürken, Filistin siyasi elitleri de İsrail’le olan ilişkilerinde tam anlamıyla ikiye bölünmüş durumdalar. Hem İsrail hem Filistin geçen seneyi oldukça hareketli ve sıkıntılı geçirdi denilebilir. Başkan Trump’un genelde Ortadoğu’ya özel olarak İsrail-Filistin meselesine olan yaklaşımı selefi olan başkanların politikalarından oldukça ayrışıyordu. Trump’un İsrail’e tek taraflı pozitif adımları için diğer büyük ortağı Filistin için oldukça sinir bozucuydu. Filistin ekonomisinin önemli bir kısmının yurtdışından gelecek fonlara bağlı olduğunu düşündüğümüzde diplomatik ilişkilerin istikrarının ve dengelenmesinin Filistin siyasetinin ve ekonomisinin dayanıklılığı için oldukça önemli olduğu anlaşılabilir.
Mahmud Abbas FKÖ’nün Filistin’in tek ve meşru aktörü olması pozisyonu dışındaki bir alternatifi kabul etmiyor. Abbas ilerleyen yaşına rağmen bir süre daha Filistin liderliğini götürmekte kararlı. Filistinliler ise liderliğin değişmesinin önemine inansalarda bunun radikal bir dönüşüme uğramasına soğuk bakıyorlar.
İsrail’de ise sivil toplum her geçen gün toplumsal yarılmaların eşiğinde otantik ve kapalı bir toplum formasyonuna ilerliyor. İsrail toplumunun yaklaşık yarısından fazlası sağ ve dindar partileri desteklerken diğer kısmı ise Araplar ve solcular arasında bölünmüş durumunda. Kısaca çekirdek ve toplanmış halde bulunan sağ gelecek seçimlerde de başarılarını devam ettirmeye hazır görünüyor.
İsrail toplumunda görülen demografik değişim trendleri küresel siyasette yükselen sağ siyaset ve dine ve kimliğe olan tutunmadaki arzu değişen ekonomi gibi faktörlerle birlikte düşünüldüğünde İsrail’de sağın yükselmemesi için bir neden gözükmüyor. Toplumsal dönüşümün 1980’lerden sonra İsrail sağını besleyen temel etken olması İsrail’de her geçen gün güçlenen sağ siyasetin arka planını açıklamak için önemli faktörler olarak okunabilir.
İsrail’in değişen ve dönüşen kamuoyu ve onunla bağlantılı politik kültürün sadece iç siyasette ilginç çıktılara yol açmakla kalmıyor aynı zamanda küresel ölçek nüfuz alanları oldukça geniş ve etkili olan ABD Yahudi Cemaati’ni de rahatsız ediyor. Esas itibariyle liberal, seküler ve orta-sınıf değerleri benimseyen ABD Yahudi Cemaati İsrail siyasetinde son dönemde yükselişe geçen yeni politik kültürle nasıl baş edileceğinin yollarını arıyor.
İsrail’in jeopolitik çevreleme stratejileri her zaman arzu ettiği gibi gitmiyor. Ortadoğu’nun çoklu etnik yapısı, kendi içinde farklılaşan dinsel yorumlamaları ve tarihsel-sosyal bloklaşmaları ulusal çıkar kavramının bölgesel bir işbirliğine evriltilmesini zorlaştırıyor. İsrail’in Akdeniz’de yer edinme ve yönlendirmeye dönük pozisyon elde etme için uğraşıları oldukça dikkat çekici gelişmeler olarak sivriliyor. Avrupa jeopolitiğini belirleyen önemli bir lokasyon olarak Baltık Denizi nasıl bir işleve sahipse Ortadoğu, Güney Avrupa ve Kuzey Afrika için Akdeniz’in benzer derecede belirleyici rolü olduğu söylenebilir.
Bibi Netanyahu İsrail’de politik, bürokratik ve güvenlik kurumlarından farklı ölçülerde ve niteliklerde meydan okumalarla karşı karşıya. Bibi bir yandan yenilenen küresel jeopolitiği tahayyülündeki İsrail’İn yerleşmesi için tahvil ederken öte yandan politik geleceğini garanti altına almak için bu süreçleri sürekli popülarize etme yolunda. Bibi yerleşik kurumlardan kendisinin politik stratejilerini daraltıcı adımlara, kurumların ya formasyonunu değiştirerek ya da personel çeşitliliğini kendi lehine olacak şekilde değiştirme yoluna gidiyor.
Gazze’de son dönemde hararetlenen toplumsal aktörler ise İsrail’in Gazze’ye dönük statükocu tavrından vazgeçmesinde ısrarlı davrandılar. İsrail ise Gazze’de yaşanan olayları bölgesel jeopolitiğin ellerine teslim etmeyi yeğledi. Özellikle Mısır ve BAE’nin pozisyon almasını sağlayarak hem Gazze ile anlaşmaya ve bunun sonucunda Filistin siyasetini parçalı hale getirmeye uğraşırken öte yandan Ortadoğu siyasetinde oluşan bloklaşmaları daha belirginleştirmeyi hedeflediğini söyleyebiliriz.
Bir yandan jeopolitik kaynaşmalar öte yandan İsrail içi toplumsal ayrışmalar İsrail siyasetinin yeni rotasını berraklaştırıyor. Aslında İsrail iç siyasetini ve dış siyaseti birbirlerini sürekli besleyen iki mekanizma haline gelmiş durumda. Bu ise İsrail siyasetçilerinini toplumla karşılaşmalarında güvenlik retoriğini sürekli diri tutmaları fırsatını veriyor. Toplumsal düzeyde güvenlikçi retorik dost ve düşman ikiliğini sürekli beslerken bir yandan da vatandaşlık kurumunu ve o kurumu işletecek toplumsal psikolojik tutkalları seyreltiyor. Bu açılardan bakılınca, İsrail siyaseti Arap dünyası ile taktiksel ittifaklarını kurumsal işbirliklerine yöneltme arzusunda. İsrail’in son yıllarda oldukça gün yüzüne çıkan Körfez Arap ülkeleriyle olan diplomasi arayışları bu politikanın bir dışavurumu olsa gerek.
İsrail siyasetinin sadece konvansiyonel hasım aktörlerin baskılarından muzdarip olmadığını eklemeliyiz. Yeni bir politik fenomen olarak Amerika Yahudi Cemaati İsrail siyasetinin toplumsal formasyonu ve bunun ötesinde devlet-din ilişkilerinin yöneliminde nüfuz sahibi olmak istiyor. İsrail ise son günlerde Amerikan Yahudi Cemaati’nden birçok liberal aktivisti havaalanı girişlerinde uzun ve yıldırıcı sorgulamalara tabi tutuyor. Bu sorgulamalar aktivistlerin ülkeye girişlerini engellemekten uzak olsa da, mevcut İsrail hükümetinin kendi politikalarına dışarıdan aktörlerin müdahelesine kapalı olduğu mesajını da iletiyor.
İsrail’in geleceğinin ne olacağı her geçen gün etkisini toplum, kültür ve siyaset üzerinde yitiren eski elitlerin kafalarını kurcalasa da Amerikalı Yahudiler’de bu tür sorulara cevap aramakla meşgul. İsrail ise siyaset düzleminde parçalı siyasi partileriyle ve devingen toplumsal aktörleriyle canlı bir görüntü veriyor. Fakat İsrail siyaseti yeni toplumsal aktörlerin, siyasi kültürün ve jeopolitiğin yükselişiyle çeşitlenen meydan okumalarla karşı karşıya. İsrail’in Ortadoğu’nun demokrasi vahası olma iddiası ve medeniyetler çatışması teziyle eş güdümlü politik konumlanışları sallantıda.
İsrail’de politika yapıcıların bir diğer gündemi İsrail ekonomisinde istihdam alanların dindar Yahudilere ve Arap nüfusa açılması konusu olarak öne çıkıyor. Son açıklanan istatistiki veriler dindar Yahudi kadınların istihdam süreçlerine katılımında artış görüldüğü izlenimini veriyor. Ekonominin kapsayıcılığı beraberinde eğitim olanlarının toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde genişletilmesini zorunlu kılıyor. İsrail’de dindarlar ise eğitim ve askere gitme gibi konu başlıklarında otonomilerini sürdürme konusunda ısrarcılar. Bu da İsrail’de seküler nüfusla dindar nüfus arasında dinmek bilmeyen gerilim hatlarının oluşmasına zaman zaman toplumsal kültürel çatışmalara yol açıyor. Kısa süre içerisinde bu duruma bir çözüm bulmak güç. İsrail’de seçim barajının oldukça düşük olması itibariyle dindar partilerin meclise girmeleri olağan bir durum. Dindar partilerin siyasi alanda aktif olmaları dindarların ve sekülerlerin arasındaki anlaşmazlıkların radikal bir aktivizme dönüşmesinin önündeki en önemli engellerden.
İsrail içerisinde yaşayan yaklaşık 1,5 milyon Arap’la ilişkilerinin demokratik bir politik sistemde anayasal vatandaşlık altında sürdürüp sürdürülüp sürdürülmeyeceği sorusu anlamlı. İsrail hem Gazze hem Batı Şeria’da Filistinlilerle karşı karşıya geliyor ve kendi iç politik kültüründe etno-dini referansları görünür kılmaya ve temel referans almaya çalışıyor. İsrail’in politik, bürokratik, askeri organlarının taşıyıcıları olarak kurumlar ve elitler düzeyinde temel referansları olarak dinsel ve milliyetçi kavramları esas alıyorlar. Fakat bu durum bir yandan, İsrail’in Yahudi olmayan veya Yahudi olup da bu türden vurguları politikanın temel belirleyicisi olmasından rahatsız olan vatandaşlarını önemli ölçüde İsrail’in var olan politik düzenine karşı cephe almayı zorunlu kılıyor. Değişmesi kısa vadede mümkün gözükmeyen politik iklim toplumsal mobilizasyonların yeni birer ifade aracı olarak kullanılmasına kapı açıyor.