Eğitim, toplumların inşasında kritik bir noktada durmaktadır. Ülkemizin gelecek profili bugün oluşturduğumuz eğitim sisteminin bir çıktısı olacaktır. Dolayısıyla bir gelecek projeksiyonundan bahsedilecekse öncelikli olarak eğitimin misyonundan ve vizyonundan bahsetmek, amaç ve çıktıları üzerinden yeniden düşünmek gereklidir. Eğitimin her bir bileşeni nitelik ve hedeflere ulaşma noktasında önemlidir.
Türkiye’nin geldiği noktada eğitimde niceliksel anlamda önemli bir mesafe kat edilmiş durumdadır. Hazırlanan istatistiki bilgiler bize okullaşma, öğretmen istihdamı, teknik altyapı gibi alanlarda iyileşmelerin olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte İmam Hatip Liselerini hedef alan katsayı kısıtlamasının kaldırılması, 4+4+4 kademelendirmesi ile mesleki ortaokulların ve imam hatip ortaokullarının yeniden faaliyet göstermesi olumlu gelişmeler arasındadır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayıları, derslik başına düşen öğrenci sayılarında azalmaların olduğu görülmüştür.
Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen bölgeler ve okullar bazında veriler incelendiğinde eğitimde eşitsizliğin en önemli problem olduğu görülmektedir. Türkiye’de makro düzeyde bölgeler arasında mikro düzeyde ise okullar arasında önemli standart farklılıkları vardır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, derslik başına düşen öğrenci sayılarındaki iyileşmeler eşitsizlik sorununu ortadan kaldıramamıştır. Türkiye bir taraftan üstün teknolojilerle donatılmış laboratuvarlara sahip diğer taraftan eski, lavaboları yıkık dökük, yetersiz kütüphanesi olan iki uç okul örneğine sahiptir. Eğitime erişim açısından ilerlemenin yanında nitelikli eğitime erişimde sıkıntıların devam ettiğini görüyoruz.
Öte yandan kitlesel eğitim, standart programlar eğitimde bireysel farklılıkların dikkate alınmasına engel olmaktadır. Bireyselleşmenin ve bireysel farklılıkların daha ön planda tutulduğu yeni anlayışlar, eğitim sisteminden beklentileri değiştirmiştir. Yakın gelecekte bu beklenti daha da artacaktır. Yeni teknolojinin yaygın kullanımı ile yeni bir insan tipi ortaya çıkmıştır. Hiçbir şeyi uzun uzadıya dinleyecek, anlayacak mecali ve isteği kalmamış olan bu insan tipi için eğitim hem insan kaynağı hem de yöntem ve teknikleri açısından restorasyona ihtiyaç duyacaktır. Aynı şekilde sürekli enformasyon bombardımanına tutulan bu nesil için hangi bilginin doğru ve önemli olduğunu ayırt edebileceği bir mekanizma olarak okulun da kendini bu yeni şartlara hazırlaması elzemdir. Eğitim materyallerinin de bu yeni insanı kuşatacak bir içerik ve sunum tarzına göre yeniden şekillenmesi gereklidir.
Eğitim programlarının başarısında insan kaynağı kritiktir. Her geçen gün yeni meslek dallarının zuhur ettiği günümüzde okulların rehberlik hizmetlerinin rolü daha kritik hale gelmiştir. Rehberlik hizmetleri, hem dikey eksende Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ortaya çıkan yenilikleri hem de yatay eksende iş piyasasını ve meslekleri yakından takip etmek durumundadır. Rehberlik hizmetlerinin sadece halihazırdaki mesleklere değil geleceğin muhtemel mesleklerine de öğrenciyi yöneltebilecek kapasiteye sahip olması beklenir. Bu zorlu süreçlerin yönetilmesinde öğretmenlerin becerileri önemlidir. Öğretmenlerin öğrencilerin dilini yakalaması, onların anlam arayışlarında rehberlik edebilmeleri önemlidir. Bunun için sürekli öğrenen ve gelişen bir öğretmen anlayışı benimsenmelidir. Öğretmenin içsel motivasyonunu artırıcı bir takım önlemlerin alınması zaruridir. Öğretmenlerin performanslarının değerlendirilmesi ve gelişimlerinin teşvik edilmesi için öğretmenlik kariyer basamakları sistemi geliştirilerek uygulamaya konulmalıdır. Çünkü öğretmenlik temelde bilgi mesleğidir. Günümüzde bilginin sürekli değiştiğini görüyoruz. Öğretmenin bu değişiklikleri yakalaması çok önemlidir.
Sadece öğretmen değil geleceğin okul yöneticileri de performans değerlendirme ve teşvik kapsamında değerlendirilmelidir. Eğitim sisteminin öngörülen hedeflerinin hayata geçirilebilmesi, daha dinamik, katılımcı, yerinden ve okul merkezli bir yapıya kavuşturulması nitelikli, ehil eğitim liderleri ile mümkün olacaktır. Geleceğin eğitim lideri, bürokratik işlerden olabildiğince arınmış, vaktinin çoğunu eğitime ayırabilen kişiler olmalıdır. Böylelikle okulların fiziki altyapıları ve eğitimin içeriği daha dikkatli takip edilebilecek ve okullar arasındaki standart farklılıkları en aza indirilebilecektir.
Geleceğin eğitim sisteminde özel ihtiyaçlı öğrencilerin nitelikli eğitime erişimi kolaylaştırılmalıdır. Başka birine bağlı olmadan okulun sağladığı imkânlarla öğrenebilecek, kendi kendine yetecek özgüven ve beceriye sahip bir öğrencinin yetişmesi için hem okulların fiziki altyapısı hem de eğitim materyalleri özel eğitim gerektiren bireylerin ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda şekillenmelidir.
İmam Hatip Okulları Türkiye’de üretilmiş özgün eğitim kurumlarıdır. Toplum, imam hatip okullarından kendi kültür ve inançlarımıza ait bilgi ve donanıma sahip nesiller yetiştirmesini beklemektedir. Dolayısıyla imam hatip okullarının bir meslek edindirmesinden çok öğrenciye kazandıracağı deneyim açısından önem arz ettiği görülmektedir. İmam Hatip okulları ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri yoluyla öğrencilerin dinin temel kaynakları ile tanışması ve İslam’ın temel ilkelerine dair bir perspektif alması sağlandığından, toplumda; dengeli, aşırılıklardan uzak bir dini bakış açısının oluşmasına katkı sağlanmaktadır. Son yıllarda İslam dünyasında dini yorumlara bağlı olarak dini gruplar arasında artan dışlayıcı yaklaşımlar dikkate alındığında müfredatı, birleştiricilik konusunda daha mutedil bir noktada buluşturmak büyük önem taşımaktadır.
Bugün olduğu gibi gelecekte de eğitimde özel sektöre yönelik toplumsal talep devam edecektir. Özel öğretim kurumları kamunun derslik ve öğretmen yükünü azaltmaktadır. Ayrıca özel öğretim kurumlarının eğitim alanında yenilikçi uygulamalara öncülük edebilme potansiyeli yüksektir. Ancak bu kurumların dış dünyadan kopuk, kırılgan, güçsüz ve bağımlı nesiller yetiştirmesi dezavantajı bertaraf edilmeli ve ücret politikaları denetlenmelidir.
Eğitim sistemimize sorulacak asıl soru, nasıl bir eğitim paradigmasının oluşturulması gerektiğidir. Eğitim paradigması, bütün bir eğitim sistemini ve bu sistem içindeki aktörlerin davranışlarını derinden etkilemektedir. Bu nedenle geleceğin eğitim paradigmasının kendi düşünce geleneğimizden beslenen, toplumumuza ve değerlerine yabancı olmayan bir temelde teşekkül etmesi elzemdir. Geleceğin eğitim paradigması; Türkiye toplumunu ve insanını iyi tahlil eden, ona özgü olarak düzenlenen, ilim ve eğitim geleneğimizden neşet eden “insani gelişim öncelikli” bir eğitim paradigması olmalıdır. Bu paradigmanın inşası için toplumun her kesimini kucaklayan, bütüncül, iç tutarlılığa sahip, adaleti ve eşitliği temel değer olarak benimsemiş, geniş katılımlı çalışmalar yürütülmelidir.
Geleceğin Türkiyesinde Eğitim, adil, sürdürülebilir, herkesin nitelikli eğitime erişebildiği, okulun fikri ve manevi gelişmeyi hedeflediği, liyakat sahibi, ehil eğitim liderlerinin rehberliğinde güçlü eğitim kurumlarının olduğu, insani gelişim öncelikli bir eğitim paradigmasının şekillendirdiği, öğrenmeyi ve gelişmeyi sürdüren öğretmen anlayışının hâkim olduğu bir sistem olmalıdır.