|

Beyaz bir şehir: Ankara

Ahmet İhsan Tokgöz’ün Ankara izlenimlerini anlattığı yazıları Necati Tonga tarafından bir araya getirilerek Ankara Yazıları adıyla, Büyüyenay Yayınlarının Şehir Kitapları serisi içinde çıktı. Tokgöz deyince ilk akla gelen onun Türk matbaacılığına olan katkılarıdır. Özelliklerinden bir diğeri de onun bir seyahat yazarı olmasıdır.

Âlim Kahraman
04:00 - 15/01/2024 Monday
Güncelleme: 01:03 - 15/01/2024 Monday
Yeni Şafak
Ankara.
Ankara.

Ahmet İhsan Tokgöz, 1893’te, Ankara tren hattının açılması üzerine, İstanbul’dan bu şehre bir seyahat yapar. Yirmi altı yaşındadır. Yanında Âsım ve Mazhar adında iki arkadaşı vardır. Bunlardan Âsım’ın, bir süre önce İstanbul’da beraber matbaa kurduğu iki ortağından biri olduğunu tahmin edebiliriz. Tren bir boğazdan çıkıp bir tepeyi dolaşınca uzaktan “beyaz bir şehir” görünür. Burası Ankara’dır. O zaman Âsım Bey, Ahmet İhsan’a sorar “Hani ya Ankara ‘en kara’ tabirine layık olarak simsiyah görünecek diyordun?”

Ahmet İhsan Tokgöz’ün Ankara izlenimlerini anlattığı yazıları Necati Tonga tarafından bir araya getirilerek Ankara Yazıları adıyla, Büyüyenay Yayınlarının Şehir Kitapları serisi içinde çıktı. Tokgöz deyince ilk akla gelen onun Türk matbaacılığına olan katkılarıdır. Özelliklerinden bir diğeri de onun bir seyahat yazarı olmasıdır. Ankara’ya bu seyahatinde de bir gazeteci ve seyyah dikkatiyle şehri gezmiş, izlenimlerini dönüşte bir seri halinde Servet-i Fünûn’da yayımlamıştır.

İLK KEZ ÇOCUKKEN GELMİŞTİR

Aslında Ahmet İhsan’ın Ankara’ya bu ikinci gelişidir. İlk gelişi 1880 yılında, on üç yaşındayken, babasının Ankara Defterdarı olması üzerinedir. Bursa’dan ailecek, yolların kötülüğü sebebiyle sıkıntılı geçen bir seyahatleri olmuştur o zaman Ankara’ya. Ahmet İhsan’ın şehre ait bu ‘en kara’ izlenimi o yıllardan kalmadır. Şehrin kazandığı bu beyaz yüz, bu yeni gelişinde Ankara Valisi olan, Abidin Paşa’ya ait olmalı. Nitekim trendeki posta memuru da “Evet, Ankara vaktiyle öyle idi ama şimdi evleri badana ettiler de dediğiniz gibi en beyaz oldu.” Abidin Paşa valiliği sırasında Ankara’ya birçok hizmetlerde bulunmuştur. Altyapı hizmetleri yanında şehre sağlık ve eğitim alanıyla ilgili bazı binalar onun zamanında kazandırılmış, Eymir Gölü’nden şehre su sağlanmış, demir yolu onun gayretleriyle Ankara’ya kadar getirilmiştir.

Nitekim bu 1893 seyahatinde Ahmet İhsan Bey, eserlerine “meftun” olduğu Abidin Paşa’yı da ziyaret edecek, onunla tanışma şerefine erecek ve Paşa onları “Abidin Paşa Köşkü” diye bilinen evinde bir gece misafir de edecektir. Bilindiği gibi Abidin Paşa, siyasi hayatının dışında Mesnevî “şârihi” olarak tanınmış, kültürlü, edîb bir insandır (Abidin Paşa, Necip Fazıl’ın gençlik arkadaşı ressam Abidin Dino’nun dedesidir).

1893 seyahati birçok bakımdan dikkat çekici ayrıntılar içeriyor. Mesela yolcular garda trenden inince önce görevlilerce yol tezkereleri (“Mürûr Tezkeresi”) gözden geçirilir. Osmanlı döneminde bir şehirden bir başka şehre giderken bir çeşit ülke içi pasaport anlamına gelen bu belgeler alınıyordu. Bu uygulamanın iç göçü denetim altında tutmak, vergi ihlalini önlemek gibi amaçları bulunuyordu. Ahmet İhsan ve arkadaşları, kontroller bittikten sonra gardan bindikleri lando arabayla, güzel bir şoseden Ankara’ya, İsmail Efendi Oteli’ne ulaşırlar. Bu otel, Ankara’nın o dönem hayatında ve daha sonraki yıllarda önemli bir yeri bulunan meşhur Taşhan’dır. Yazar ‘şehrin girişinde pembe, taştan kârgir bir bina’ olarak bahsediyor ondan. Otelin içi hiç de umdukları gibi çıkmaz; bir kere içeriye iğrenç bir koku hakimdir. Yemekhanedeki masa örtüleri de bir hayli kirlidir. Asıl zorluk uyku için yataklarına uzandıktan sonra ortaya çıkar. Odayı sivrisinekler istila eder. Nice sonra “ayakta çorap, elde eldiven yüzde mendil olarak bir zayıf uykuya” dalabilirler. Ertesi gün, ziyaretinde bulundukları Abidin Paşa, onları akşama yemeğe ve evinde kalmaya davet edince biraz mahcup olsalar bile nasıl teşekkür edeceklerini bilemezler.

Ahmet İhsan, dikkat çekici ayrıntılarla kaleme aldığı bu seyahatinde yazıyı tamamlayan bir unsur olarak fotoğraf çekmeyi de ihmal etmez. Batılı standartlarda bir seyyah, bir gazeteci tavrı onda doğal bir haldir adeta. Fotoğraftan söz etmişken Ankara Yazıları kitabındaki fotoğraflara da değinmeden geçemeyeceğim. Değişik arşivlerden temin edilmiş döneme ait ilgi çekici Ankara fotoğrafları bunlar. Kitaba ayrı bir değer katıyor. Her kitapta göremeyeceğimiz bir baskı kalitesine ulaşmış yayınevi.

ANKARA’DA HER ŞEY YENİ

1893 seyahatinde Ahmet İhsan ve arkadaşları, şehri yer yer ayrıntılı olarak gezerler. Ankara Kalesi’ne çıkarlar, çarşıyı dolaşırlar. O dönemde küçük bir Anadolu kasabası olan şehirde, güneşte kurutulmak üzere sokağın tenha köşelerine dizilmiş tezeklere, onları hazırlamak için kullanılan tezgahlara da rastlarlar. İlk görmeye bunların ne olduğunu anlayamazlar. Çarşıda bugünkü “milyoncu” dükkanlarına benzer şekilde “her şeyci” diyebileceğimiz dükkanları görürler: Mesela bir bakkaliye dükkanında kereste, çivi, kürek, orak, boya aletleri hatta giysi de satılmaktadır. Yazarın benim dikkatimi çeken bir benzetmesi de var yazmak istediğim: Tren vagonlarından “müteharrik odalar” diye söz ediyor bir yerde (Sezai Karakoç’un bir şiirinde tren için kullandığı “hız kazanmış kristal camlar” imgesini hatırladım bunu okurken).

Kitabın ilgi çekici yönlerinden biri de yazarın çocukluğunda bir süre yaşadığı Ankara’ya 1893’teki ziyaretinden sonra 1927 ve 1931 yıllarında yaptığı seyahatleri anlatan yazılarının da alınmış olması. Böylece XVIII. yüzyılın sonunda bir Osmanlı şehri olarak görünümlerine tanık olduğumuz Ankara’nın Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki ilk dönemlerine de tanıklık ederiz. Başkent olarak şehrin ilk on yılı! Bazılarınca Ankara’yla İstanbul’un karşı karşıya getirilip Ankara’nın övülmesi buna karşılık İstanbul’un küçümsenmesi, hatta nedense aşağılanma ihtiyacı duyulması! Ahmet İhsan da o günlerin bu akımından kendini kurtaramaz. 1927 yılında artık yataklı vagonla seyahat ettiği trenle Ankara’dan İstanbul’a dönerken şöyle bir “hülasaya” varır:

“İstanbul’da bedbinlik, Ankara’da nikbinlik./İstanbul’da menfi ve Ankara’da müspet hayat./İstanbul’da gevşek ve uyuşuk, Ankara’da çalışan ve faal hayat./İstanbul’da her şey köhneleşiyor, Ankara’da her şey yeni.”

Bu da bir dönemdi herhalde. Zihniyet analizi yapacaklara bırakalım değerlendirmesini. Bir hatırlamayla daha bitireceğim sözlerimi: Yıllar önce klasikler arasında yayımlanan Puşkun’nin Seçme Yazıları’nı okurken şairin Petersburg ile Moskova’yı karşılaştırmalı ele alan seyahat yazılarını okumuştum, o geldi aklıma.



#edebiyat
#aktüel
#toplum
8 months ago