2019 yılı Aralık ayında Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve Covid-19 adı verilen hastalığa yol açan koronavirüs, hızlı yayılımına ve her geçen gün daha fazla can almaya devam ediyor.
Dünya genelinde yeni tip koronavirüs (Covid-19) bulaşan kişi sayısı 837 bini geçerken, hayatını kaybedenlerin sayısı 41 bin, iyileşenlerin sayısı ise 176 bin oldu.
Ülke olarak, salgının dünya üzerinde yayılmaya başlaması ile birlikte ilk tedbir alan Ülkelerin başında yer aldık. Sağlık Bakanlığımızın oluşturduğu Bilim Kurulunun aldığı isabetli kararlar ve devletimizin uygulamaları sayesinde, Covid-19 salgının ülkeye girişi uzun bir süre engellendi. 11 Mart tarihinden sonra uygulamaya konulan kararlar ve vatandaşlarımızın duyarlı davranışları sayesinde ise salgının ülke içerisindeki yayılımı ve sağlık sektörü üzerindeki baskısı kontrollü bir hale getirildi.
Ülkemizde salgının kontrollü tutulabilmesinde en önemli etken, konusunda uzman kişilerin bir araya gelmesi ile oluşturulan Bilim Kurulu sayesinde, yaşanan salgının bütün boyutları ile tartışılabilmesi, devletin uygulayıcı makamlarının ise Bilim Kurulunda alınan kararları sorgulamaksızın hayat geçirmesi olmuştur. Sürecin bu şekilde devam edeceğine ve kısa zamanda hep birlikte bu salgının da üstesinden geleceğimize inancım tamdır. Hali hazırda Ülkemizde toplam vaka sayısı 18 bin 135‘e, toplam vefat sayısı 356’ya, toplam iyileşen hasta sayısı ise 415’e ulaştı.
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah “Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (2/216) diye buyurmaktadır. Bu ayet ışığında yaşanan bu olağan üstü duruma, Ülkemiz için farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Toplumun genelini etkileyen bu tür hadiselerin, toplumsal reflekslerin gelişmesine neden olduğu ortadadır. Birey bazında gelişen hijyen hassasiyeti, sosyal mesafe kuralının yaygınlaşması, hepimizi etkileyen salgınının yayılımının önlenmesi çabalarının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Elbette yazılı ve görsel medyanın konuyu sürekli gündemde tutması, devletimizin kararlı yaklaşımı da bu noktada etkili olmuştur. Salgının ortadan kalkması ile birlikte de bu alışkanlıkların devam edeceğine inanıyorum. Tam bu noktada, ülkemizin kanayan yarası haline gelen ve her yıl ortalama 7 bin kişinin yaşamının sonlanmasına neden olan trafik kazalarının önlenmesi için de benzer yöntemlerin uygulanabileceğini düşünüyorum. Yüzde doksan dokuz oranında insan hatası sonucu oluşan trafik kazalarında, bireyler üzerinde oluşturulacak kalıcı alışkanlıklar, insan faktörü oranlarının düşmesine katkı sağlayacaktır. Oluşturulacak bilim kurulları sayesinde doğru ve uygulanabilir kararların alınması, devletimizin kararlılığı, yazılı ve görsel medya ile sürecin sürekli gündemde tutulması, toplumsal reflekslerin geliştirilmesi ve vatandaşlarımızın üzerinde kalıcı alışkanlıkların oluşturulması… Başarı ile sonuçlanacak bir yöntem olacağına inanıyorum. Zira birkaç ay sonra inşallah Covid -19 tehdidi ortadan kalkacak hareketliliğin başlaması ile trafik kazaları gündemdeki yerini almaya devam edecektir. Aynı şekilde olası depremler için de insanlarımızda benzer bilincin oluşturulmasının çok önemli olduğu açık bir gerçektir. Bu sıkıntılı süreçte kazandığımız toplumsal bilincin, olası diğer tehditlere karşıda geliştirilmesinin ve sürekliliğinin sağlanmasının çok önemli ve yararlı olacağını düşünmekteyim.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerini bile çaresizliğe sevk eden Covid-19 salgınının, ülkelerin geleceğe bakışını, yönetim şekillerini, oluşturulan birliktelikleri değiştireceği kesin görülüyor. Askeri, siyasi, ekonomik gücün küçük bir virüs karşısında bile yeterli olamayacağını, bütün bu olanaklara sahip sistemlerin kendi vatandaşlarını koruyamayacağını gördük, yaşanan son birkaç aylık dönemde.
Bütün bunlarla birlikte salgın sonrası ekonomiden tarıma, eğitimden sağlığa, çalışma hayatından sosyal yaşama kadar her şeyin tekrar sil baştan sorgulanacağı da aşikar. Görülen o ki, salgın sonrası dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak… Tüm dünyayı saran ekonomik durgunluğun yaşanacağı ortada. Ülkelerin ekonomik anlamda toparlanması belirli bir zaman alacak. Elbette bu süreç içerisinde, geçmişte kazanılan alışkanlıklar değişecek, bazı uygulamalar salgın ile oluşan yeni düzene göre yeniden şekillenecek.
Başlıca etkilenecek alanların başında ulaşım ve iletişim gelecektir. Uzaktan erişim ile çalışma sistemi, web tabanlı uygulamalar ile eğitim sistemi, internet üzerinden alış-verişlerin yaygınlaşması ile hizmet sektörü ağırlık kazanacaktır. Bu düşünceden hareketle özellikle büyük şehirlerdeki pik saatlerde tıkanıklığa neden olan aşırı ulaşım talepleri önemli ölçüde azaltılabilir. Covid-19 sürecinde trafik hacimleri yüzde doksan azaldı, insanlar evde kalmaya başladı. Normal hayata döndüğümüzde evde kalan vatandaşlarımızın önemli bir kısmının iş hayatına evden devam etmesinin sağlanması milyarlarca liralık ulaştırma yatırımdan tasarruf edilmesini sağlayacaktır. Aynı şekilde önemli ölçüde trafik güvenliğine de katkı sağlayacaktır. Normal sürece döndüğümüzde kullanıcıların ulaştırma tercihlerine etki eden güvenlik, konfor, ücret, hız, estetik gibi etkenlere sağlık ta ilave edilecektir. Artık kullanıcılar diğer etkenlerle birlikte kendi sağlığını koruyan ulaşım sistemlerinden yana tercihlerini kullanmaları söz konusu olacaktır. (Toplu ulaşım araçları ve ticari taksilerdeki oturma düzenleri, hijyen koşulları gibi).
Diğer bir önemli husus ise yaşanacak ekonomik durgunluk sonrasında ülke kaynakların verimli kullanılmasının sağlanması öncelikli bir hale gelecektir. Merkezi birimler ve yerel yönetimler tarafından hayata geçirilecek belirli miktarın üzerindeki yatırımların, yaşanan salgın örneğinde güvenimizi kazanan bilim alışkanlığı ışığında teknik ve mali uygunluğunun değerlendirilmesi ve uygun görülmesi halinde hayata geçirilmesi mükerrer ve/veya ihtiyaç dışı yatırımların önlenmesine katkı sağlayacaktır. Ayrıca kamu kaynaklarının etkin kullanılması kapsamında, her geçen gün yaygınlaşan yap-işlet-devret temelli özel sektör yatırımlarının da uygulamaya aktarılmadan önce, benzer kurullar aracılığı ile bilimsel temelli incelemeler sonucunda karar verilmesi gerektiği de ortadır. Ancak bu şekilde ülke olarak gelir –gider dengemizi sağlamamız mümkün olabilecek, doğru yatırımların doğru süreçlerde, doğru kurumlar aracılığı ile hayata geçirilmesi mümkün olabilecektir. Daha önceden hizmete giren yap-işlet-devret modelli ulaştırma yatırımlarının işleticilerinin, bu süreçte düştüğü zor durumunda, gelecekteki benzer projelerde dikkate alınması için bir fırsat oluşturmuştur.
Sonuç olarak süreç içerisinde hem devletimize hem de vatandaşlarımıza görevler düşüyor. Vatandaşlarımızı, esnafımızı, çalışanlarımızı hem ekonomik hem de diğer yönlerden korumaya yönelik tedbirleri almak ve bunların uygulanmasını kontrol etmek, devletimizin en önemli sorumluluğu, hijyen kurallarına ve sosyal izolasyona uyarak virüsün toplum içerisinde yayılımını önlemek de vatandaşlarımızın en büyük sorumluluğu. Şu ana kadar herkes üzerine düşen sorumlulukları yerine getiriyor. Bu işbirliğinin en somut göstergesi olarak Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başlattığı “Biz bize yeteriz Türkiye” kampanyası çok anlamlı ve önemlidir. Hepimizin elimizdeki imkanlar çerçevesinde destek vermesi gerektiğine inanıyorum.
Yaşadığımız bu sıkıntılı süreçte merkezi ve yerel birimlerin yatırım programındaki projelerini bu gelişmeler ve bilim ışığında gözden geçirerek buna göre önceliklerini belirlemeleri önemli bir fırsat olacak. En kısa zamanda döneceğimize inandığım normal süreçte, kazandığımız birikim, alışkanlıklar ve bilim ışığında yeni kazanımlar elde etmeye devam edeceğimizi ve ülke olarak aldığımız hasarı devlet-millet el ele anlayışı ile kolayca çözeceğimize inanıyorum. Bu önemli günlerde “Hayat eve sığar”.