Sapkın Vaiz artık İran'ın Şii dini lideri Ayetullah Humeyni gibi devlete el koymanın vaktinin geldiğini düşünerek harekete geçti. Devlet içinde kendisine karşı koyacak herkesi hedef tahtasına koydu. Öyle ki, ülkede kaos çıkarmak dahil her şeyi göze alarak işe koyuldu. İlk hedef Ortadoğu ve Avrupa'nın en seküler ordusunu dağıtmak oldu. Bu arada 1988'den beri TSK'da örgütlediği müritleri de oluşan boşluk sonrasında orduda söz sahibi olacaktı. 15 Temmuz darbesinde Genelkurmay karargâhında olanlar gösterdi ki muazzam bir şebeke kurmuştu. Tasfiye süreci Darbe, Balyoz, Ergenekon ve askeri casusluk davaları ile başladı. KCK, Hrant Dink Cinayeti, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın seks kaseti şantajı yüzünden koltuğunu bırakması ve Muhsin Yazıcıoğlu ile cinayeti devam etti. Paris'te öldürülen PKK'lı Sakine Cansız ve arkadaşları, 34 kaçakçının PKK'lı diye Roboski'de öldürülmesi olayı, Danıştay saldırısı, Gezi Parkı olayları ve sonrasındaki süreç, Çözüm Süreci'nde İmralı tutanaklarının medyaya sızdırılması ve 17 Aralık darbe girişimi süreçlerinin birinci derece içinde oldular. Ama daha da önemlisi güvenlik bürokrasisi, yargı içindeki yapılanmaları ve medya içindeki yapılanmaları sayesinde bu süreçleri hep kendi istedikleri gibi yönettiler.
Her devletin seferberlik, savaş ve olağanüstü süreçlerinde hangi hareket tarzlarını hayata geçireceğine dair planları olur. Özellikle seferberlik durumlarında sahada hangi insan kaynaklarının harekete geçirileceği önceden belirlenir. Kuvay-ı Milliye'de milli mücadele yıllarında bu şekilde tarih sahnesine çıkmış ve Türk kurtuluş savaşında halk örgütlenmesini gerçekleştirmişti. Bulunduğu coğrafya koşulları nedeniyle tehditlere açık konumdaki yeni Türkiye'de Kuvva-yi Milliye ruhuyla olağanüstü süreçlere her zaman hazırlıklı idi. Ancak FETÖ'nün yargı içindeki örgütlenmesi dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiasını bahane ederek devletin tüm gizli planlarının içinde yer aldığı 'Kozmik Oda'ya girerek devletin gizli kalması gereken tüm belgeleri hakkında bilgi sahibi oldular. Ama en büyük ihanet devletin seferberlik planları ve olağanüstü durumlarda sahadaki tüm insan kaynağı açığa çıkmış oldu. Diğer bir ifade ile devletin var olma idealleri ve planları ikinci bir ülkeye taşındı. FETÖ'nün medya içindeki şarlatanları ise 'Kozmik Oda' vahametinin üstünü örmek için, “Turgut Özal'a suikast yapıldı mı?” gündemi ile Türk halkının gündemini farklı bir yere çekmeyi başardı.
90'lı yılların başında Sosyalist Sovyetlerin dağılması ile birlikte ortaya çıkan boşluğu doldurmak üzere Sapkın Vaiz'in ABD tarafından görevlendirildiği konuşula geldi. FETÖ'nün Türki Cumhuriyetlerdeki faaliyetlerine ve uygulamalarına baktığımızda bu tez doğru gibi gözüküyor. Zira bu ülkelerde her gün hazırlanan onlarca raporun direkt FETÖ'ye destek verenlere yollandığı belirtiliyor. FETÖ'nün tehlikeli faaliyetleri Kazakistan ve Türkmenistan'da net bir şekilde tespit edildi. Kazakistan FETÖ'nün faaliyetlerini inceleme altına aldı. Türkmenistan ise FETÖ'yü kapı dışarı etti. FETÖ Türkmenistan'da darbe girişimine kalkışanlara destek vererek kritik süreçlerde alabileceği rolü aslında o zamanlarda ortaya koymuştu. Aynı yıllarda Sapkın Vaiz'le poz veren derin devletin adamları Çiller döneminde dost ve kardeş Azerbaycan'da darbe girişimine kalkışmış, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'in son anda uyarısı darbe girişimini boşa çıkarmıştı.
4 Temmuz 2003'te Irak Kürdistan bölgesinin Süleymaniye kentinde Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi olayında FETÖ'nün rolüne vurgu yapmadan geçmek olmaz. Zira Kerkük'teki bir operasyondan sivil kıyafetlerle dönen Özel Kuvvetlere bağlı timin takip edilebilecekleri şüphesi ile kendi karargahları yerine yakınlarındaki Türkmeneli TV binasına sığınması üzerine uzun arayışların sonrasında operasyon düzenlenmişti. Ancak o dönemde tim içindeki bir askerin neden FETÖ'nün Süleymaniye abisi Abdullah Apaydın ile görüştüğünü ve yerlerini söylediği sorgulanmamıştı. Bu telefon görüşmesi ihanetin başlangıcı olmuştu. Şimdiden sonra bunun da sorguya alınması gerek. ABD'lilere Türk Özel Kuvvetleri'nin yerini kim söylemişti?
Bir detay daha. DAEŞ'in Irak'ta ve Suriye'de kentleri tek tek ele geçirdiği süreçte DAEŞ Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğuna girmiş ve 49 çalışanını kaçırmıştı. Ama hemen yakınındaki Gülen okulunun öğretmelerine dokunmamıştı. Musul'un işgal edilmesinden sadece 11 gün sonra, burunları dahi kanamadan okulu terk etmişlerdi. Hatta okulun kasasındaki 72 bin dolarla çıkabilmişlerdi. Daha sonraki süreçte FETÖ okulunu 7 ay süre ile daha açık tutmuş, ancak üst akıldan gelen uyarı üzerine kapatmıştı. Peki bu süre içinde FETÖ'nün Musullu çalışanları kentteki gelişmeleri kime raporlamıştı? DAEŞ'in Musul'daki en üst yöneticisi Ebu Müslüm'ün oğlunun bu okullarda okuduğu bilgisini de bir kenara yazmanızı tavsiye ederim!
Yukarıda sıraladığım konular Sapkın Vaiz'in devlete sızma sürecini ve oluşturduğu/oluşturabileceği tehditleri gözler önüne seriyor. Gülen, Kürt sorununu her seferinde çözümsüzlüğe sürükleyerek yeterince suç işlemiştir. Ülkedeki darbeleri destekleyerek ve 15 Temmuz girişiminin bizzat içinde yer alarak gereğinden fazlasıyla suç işlemiştir. Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan'da darbe girişimlerinin içinde aktif rol alarak ne tür tehditler oluşturabileceğini göstermiştir. Kirli kazanç ve şantajlarla bölgesel dizayna kalkışması ve Türkiye içinde gözle görülmeyen ama binlerce asayiş olayındaki rolleri FETÖ'nün nasıl bir tehdit olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Bu asayiş olaylarından en önemlilerinden biri ise Sapkın Vaiz'in kardeşi ve yeğeninin karışmış olduğu tecavüz vakasıdır ki üstü hızlıca örtülmüştür. Erzurum'da 8 yıl önce yurtta kalan 15 yaşındaki S.Ö. toplu tecavüz iddiasıyla ilgili Gülen'in ölen kardeşi Seyfullah Gülen ve yeğeninin de adının geçtiği 84 kişi hakkında dava açılmıştı. (Seyfullah Gülen, STV haber kanalı sunucusu Kemal Güler'in babasıdır) Ancak FETÖ'nün kurumları ele geçirdiği o dönemde açılan bu dava takipsizlikle sonuçlanmıştı. Allah'tan İzmir polisi bir ihbar üzerine yaklaşık iki yıl önce dosyayı tekrar açtı.
15 Temmuz askeri darbe girişimine dönecek olursak, FETÖ ile mücadelede Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve eski Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan 7 Şubat ve 17 Aralık sürecinden beri olağanüstü mücadele ederken maalesef yalnız kaldılar. Kamu kurumlarında idari, siyasi ve güvenlik alanlarında gösterilen zafiyetler FETÖ mensuplarını cesaretlendirdi. Erdoğan ve Fidan'ın kararlı duruşu üzerine tasfiye sürecinin gelip kapıya dayandığını gören Sapkın Vaiz 1988'den bu yana büyüttüğü müritlerini devreye soktu. Gülen bu darbe girişimi ile altın vuruş yapmayı düşünüyordu. Bir taşla iki kuş vuracaktı. İlk aşamada darbe, Balyoz ve Ergenekon gibi davalarla tasfiye ettiği orduyu ele geçirecek, ardından halkın seçtiği oy verdiği hükümeti ve muhalefeti ortadan kaldıracaktı. Darbe girişimi başarısız oldu. Ama Sapkın Vaiz hala bir tehdit ve sadece Türkiye için değil çünkü Gülen artık küresel bir sorun...