T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 13 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Akla uygun olan gerçek olur

Ne başörtüsü yasağının ne de meslek liselerine uygulanan katsayı uygulamasının akla uygun bir tarafı var. Bırakın akla uygunluğu, aklın sınırlarını fersah fersah aşan mutlak bir akıl-dışılığın ürünüdür. Gerçek olmasını aklın alamayacağı kadar akıl-dışı.

Akla uygun olmayanın bu kadar gerçek olmasına, yargı veya güç odaklarından destek bularak var olmasına bakarak kimse yanılmasın. Ortalama bir yargı aklı geçerli olduğunda bu uygulamalar halkı bölmekten, halkın değişik kesimleri arasına kin ve nefret tohumları ekmekten, halkı, devlete ve adalete soğutmaktan, hatta yargının, nüfuzunu çok özel siyasi saplantılarının güdümüne sokmaktan dolayı kolaylıkla mahkemeye konu olabilir. Böyle bir mahkemenin bu girişimlerin denk düşebileceği ağır cezalar gerektiren suç unsurlarını bulmakta hiç zorlanmayacağına emin olabilirsiniz. O halde endişeye mahal yok bu gerici ve istisnai akıl-dışılığın bir an önce nihai sınırlarına ulaşıp kendiliğinden boşa çıkmasını mı beklemeliyiz? Tabii ki hayır. Gerekli ve etkili bir siyasetle itiraz yürütülmediği sürece akıl-dışılık gerçekliğini ve geçerliliğini sürdürmeye devam eder.

Danıştay'ın başörtüsü yasağını sokağa taşıran ve meslek okulları mezunlarını adeta mensup oldukları düşünülen kasta müebbet mahkum etmeyi hedefleyen son kararları bu akıl-dışılığın nihai sınırlarına bir hayli yaklaşmış olduğumuzu gösteriyor. Bu akılsızlığın şiddeti kendisinden dönüş için daha yüksek bir hız, daha radikal bir vazgeçiş imkanı sağlayacaktır. Akılsızlık bütün çıplaklığıyla ortaya çıktığında onu örten gerekçeler (akıllar) de zail olur. O zaman akli olana sınırlar ve istisnalar koymak da iyice zorlaşır.

İşte size bu akıl-dışılığın kasveti altında iyice kanıksanmış kademeli sınırlardan biri: Kamu görevi yapanların dini veya siyasi simgeleri taşıyamayacağı kabulü. Bu öylesine kanıksanmış bir kabul ki, belki de aşırı yasakçılık yüzünden "razı olunan" bir sınır; ölüm seçeneği karşısında rıza gösterilen bir tür sıtma.

Kamuda devletin tarafsızlığını başı açık bir bayanın temsil edeceği düşüncesi kimsenin sorgulamaya yanaşmadığı ve akıl-dışılığın sınırlarına yaklaştıkça iyice açığa çıkacak bir düşüncedir. Ancak, bugün başörtüsü değil neredeyse başörtüsüzlük iyice siyasallaşmış durumdadır. En liberal yaklaşımlar bile "hizmet veren" ile "hizmet alan" ayırımını yaparken başörtüsüzlüğün siyasal veya dinel tarafsızlık ilkesiyle daha çok bağdaştığını kabul etme noktasına çekilmiş bulunuyor. Halbuki esas itiraz çizgisi buradan başlatılmalıdır. Dürüst olalım. Tarafları bertaraf ederek tarafsızlık olmaz. Devletin tarafsızlığı ilkesi önce tarafları tanımakla, akabinde taraflar arasında adalet gözetmenin en etkili yollarına bakmakla gerçekleşebilir. Bugün toplum "başı örtme"ye siyasal bir anlam, "başı örtmeme"ye daha az siyasal olmayan başka bir anlam atfetmişse, tarafsızlığı kanıtlamanın gerçek şartları oluşmuş demektir. Tarafsızlık insanların her iki seçeneğine eşit fırsatlar ve imkanları tanımakla sağlanır; kendisi toplumda istisnai olan bir tarzı toplum üzerine bir "normallik" ölçüsü olarak giydirip geriye kalan her türlü tercihe savaş açarak değil.

Başörtüsü taşıyan bir öğretmenin hiç bir özel çaba sarf etmeden de öğrencilerini etkileme ve özendirme ihtimali tabii ki olabilir. Ama aynı ihtimal başörtüsüz öğretmenler için de sözkonusudur. Kaldı ki bugün başı örtülü olanların kaçta kaçı öğretmenlerine özenerek başlarını örtmüştür, bilen var mı acaba?

Kadınların giyimine karışmak, aslında magandalıktan başka bir şey değildir. Kadına nasıl giyineceğini, üstelik kadını özgürleştirmek adına dayatanlar kadına en büyük saygısızlığı yapıyor; ona sarkıntılık ediyorlar. Feministlerimizse hâlâ üzerlerine bir şey alınmamakta ısrar ediyor. Çünkü onlar da belli ki, bu akıl-dışılığı üreten kaynakların aynısından besleniyorlar. Bu kaynak husumettir, kin ve nefrettir. Sonuçları da tehlikelidir ve diyalektik ilkenin birazcık geçerliliği varsa bu tehlikeyi bertaraf etme konusunda toplumun sağduyusu eninde sonunda galip gelir; akli olan gerçek olur.


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi