T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 13 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ | ||
|
Nerden bilebilirdim, bu köşede üretilmiş (Bkz. 14 Temmuz 2005 tarihli yazı) "kamusal hale" kavramının, günün birinde bir yüksek mahkeme kararına mesnet teşkil edeceğini... Ben Cazablanca sokaklarında sürterken olup bitmiş herşey. Konu şu: Nihai danışma organı olan bir mahkeme, öğretmene dışarıda başörtüsünü yasaklayan tuhaf ötesi bir karar alıyor, saygıdeğer bir anayasa hukukçusu olan Prof. Erdoğan Teziç de olayın üzerine balıklama atlıyor... Yani, alınan kararın doğru olduğunu, "kamu görevlisi" adı verilen kişilerin dolaştığı/bulunduğu her yerin kamusal alan sayılacağını söylüyor. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, önce saygıdeğer profesörün kamusal alan tarifine bakalım. Diyor ki Teziç (bir hanım gazeteciye anlatıyor): "Kamusal alanın coğrafi bir tanımı yoktur, bu işlevsel bir şeydir. Örneğin biz şu anda parktayız. Siz, benim yanımda tesettürlüsünüz ve yürüyoruz. Park gibi özel bir alanda ilerliyoruz. Bir olay var ve polis kimlik kontrolü yapıyor. Bizi de durdurdu, kimlik görmek istedi. Siz çıkardınız kimliğinizi ancak kolluk kuvveti 'Sizi, üstünüzdeki giysi nedeniyle tanımakta güçlük çekiyorum' dedi. Orada birdenbire kamusal alan oluşur. Onun için işlevseldir. Böyle bir durumda kişinin giysi biçimini kolluk kuvvetinin kendisini tanıyabileceği biçime dönüştürmesi gerekir. Bir devlet faaliyetinin yapıldığı alanda, bireyler, inançlarına dayalı hususları dışlaştıramazlar. Kamu denilen yerde herkes eşit görüntüsüyle kendisini ifade etmek zorundadır." Bu mantıklı gibi görünen açıklamadan da anlıyoruz ki, bireyler inançlarına dayalı hususları sadece özel (mahrem) alanlarda dışlaştırabilirler. Bu da, değerli profesörün belirttiği gibi, "koşula" ve "işleve" bağlıdır. Yani, her "özel mekân" zannettiğiniz yer özel mekân değildir. Özel mekan olabilmesinin belirli koşulları vardır. Mesela, "kamu görevlisi" adı verilen kişi kapınızı çaldığında, kapınızın önünü, evinizin salonu ve odanız birdenbire kamusal alana dönüşür. Teziç mantığından yola çıkarsak, kamusal alan dediğimiz şey, önceden belirlenmiş, sınırları çizilebilen "merkez ve sabit bir alan" değildir. Değişir, dönüşür, sıçrar, zıplar, başkalaşım geçirir. Kamusal varlığın çekim alanında bulunan her şey (her kişi, her kurum, her mekan, her olgu) kamusal bir hüviyet kazanır. İşte biz buna "kamusal hâle" diyoruz. İtiraf edeyim, "kamusal hale" kavramını, Teziç ve benzerlerinin "hukuk"la ilişkisini sorgulamak, biraz da kamusal yasakların mantıksızlığına vurgu yapmak için üretmiştim. Daha doğrusu, mizah yapmıştım. Fakat, realite mizahı aşıyor. Nihai danışma organı olan bir mahkeme ve "hık deyici" konumundaki bir anayasa hukukçusu çıkıyor, kamusal varlığın çekim alanındaki her şeye "kamusal hüviyet" kazandırıyor. Danıştay'a göre, sokakta başörtüsü takan biri müdür olamaz. Parlak bir anayasa hukukçusu olan Erdoğan Teziç'e göre de, laik demokratik cumhuriyette kamusal hizmet (rolü), bir kişinin "tarafsız kimliğini" yansıtır, dini ve siyasi sembol taşımasını engeller; dolayısıyla, özel hayatında da dini ve siyasi sembol taşıyamaz. Bu mantığa mantıklı cevap vermekte zorlanıyor insan. Çünkü meselenin (Teziç yaklaşımının) mantıkla ilişkisi yok... Mesele "başka bir şey"le ilişkili sanki. Bu "başka bir şey"in ne olduğunu da yarınki yazıda kurcalamaya çalışalım.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |