T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 7 ŞUBAT 2006 SALI | ||
|
Medya dünyayı sarsan 'karikatür krizi'ni yorumlayacak uzman bulmakta zorlanıyor. Oysa, Türkiye'nin son 50 yıllık geçmişinde meydana gelen 'kural-dışı' olayları bilen herkes bu yeni gelişmeyi de yorumlayabilir. Sözgelimi Org. Sabri Yirmibeşoğlu veya Org. Kemal Yamak... Org. Yamak hem televizyona çıkmaktan hoşlanmıyor, hem de 860 sayfaya anılarını yayıp fazla bir şey anlatmadığı için elenebilir. Buna karşılık, 'derin operasyonlar' konusunu kendisiyle konuşan bir gazeteciye, 6-7 Eylül olayları için, "Özel harp işidir, muhteşem bir örgütlenmeydi ve amacına da ulaştı" demiş olan Org. Yirmibeşoğlu bu global olayı yorumlamakta hiç zorlanmaz gibime geliyor... Sebebi şu: Danimarka'da başlayan 'karikatür krizi', birçok bakımdan, bizde 1955 yılında yaşanmış '6-7 Eylül olayı' ile benzerlikler taşıyor. Kısaca hatırlatayım: 6 Eylül 1955 tarihinde Türkiye'nin gündemine bir olay 'bomba' gibi düşmüştü. İstanbul Ekspres gazetesi, Anadolu Ajansı Atina Muhabiri Sara Korle'nin geçtiği "Yunanlılar Atamızın Evini Bombaladı" haberini özel baskı yaparak çıktı o gün. Kıbrıs Türktür Derneği de hemen "Yunanlılara hadlerini bildirelim" açıklamasıyla ortaya atıldı. 6 ve 7 Eylül günleri, İstiklal Caddesi ile etrafı kışkırtılmış kitlelerce yağmalandı. O olay Türkiye için tam bir yüz karasıdır... Yüz karasıdır, çünkü olay baştan sona bir 'derin devlet operasyonu' idi. Atatürk'ün Selanik'teki evi Yunanlılar tarafından bombalanmamıştı; bombayı oraya koyan bir Türk'tü. Bombayı koyan sonradan Emniyet teşkilâtında önemli görevler üstlendi, valilikten emekli oldu. Haberi yazan AA muhabirinin eşi BM'ye müdür olarak atandı. Haberi yayımlayan gazetenin sahibi sonradan milletvekili oldu. Özel baskıyı hazırlayan yazı işleri müdürü Paris'te uluslararası bir ajans kurdu. Kıbrıs Türktür Derneği'nin yöneticileri de yerlerinde kalmadılar; içlerinden milletvekili, hatta bakan olan çıktı... 6-7 Eylül 50 yıl önceye ait bir olay; ama 1993'te insanlarımızı sokağa döken bir başka olayı herhalde hatırlayacaksınız: Bosna-Hersek'te Sırpların Boşnaklara karşı kimyasal silâh kullandığı haberiydi olayı tetikleyen; bir bakanın da yayılmasında görev aldığı haber üzerine kitleler sokaklara döküldü, ABD Büyükelçiliği basıldı. O da, 6-7 Eylül türü bir operasyondu işte. Danimarka'daki olaya bu bilgilerle yaklaştığımızda ne görüyoruz, bir de ona bakalım mı? Dünyayı ayağa kaldıran karikatürleri karikatüristler kendiliğinden çizmediler; 'sağcı' bilinen bir Danimarka gazetesinin editörlerinden biri sipariş etti onları. Bazı sanatçılar, "Bana baskı yaptılar" bile dedi sonradan. Gazete 30 Eylül günü 12 karikatürü birden bastı. Danimarka'da yaşayan Müslümanlar nâzikçe tepki verdiler ve gazeteden özür talep ettiler. Tayyip Erdoğan bir başka vesileyle Stokholm'a gittiğinde, ülkede yaşayan Türkler konuyu kendisine açınca, o da 'meslektaşı' Rasmussen'e, "Aman ha!" uyarısında bulundu. Sonra? Sonrasında fazla bir şey olmuyor. Hatta, gazetenin densizliği unutulmaya yüz tutuyor... Tam 100 gün sonra, 10 Ocak 2006'da, olay yeniden alevleniyor. Bu defa Norveç'te 'sağcı-Hıristiyan' diye tanımlanan bir dergi karikatürleri sayfalarına taşıyor; ertesi günden itibaren bunu bir kampanyaya dönüştürme çabasına giriyor. Karikatürleri ilk basan gazetenin editörü destekçi olarak hemen yanında bitiveriyor. Adam, televizyonlara çıkıp, "Bunun inançlara saygısızlıkla bir ilgisi yok; esas ifade özgürlüğü ihlâl edilmek isteniyor" diye yaygara koparıyor. Gerisini biliyorsunuz: Hemen her ülkede bayrak yakılan gösteriler düzenleniyor. Bir yazar, "Kudüs'e sık sık uğrarım, öyle her köşe başında Danimarka ve Norveç bayrağı satıldığını gördüğümü hatırlamıyorum; yakmak için o kadar bayrağı nereden bulmuş Filistinliler?" diye saf saf sormuş... Böyle gariplikler bu tür 'derin devlet' operasyonlarında hep görülür... Bizim 'derin devlet' dediğimizin dünyanın değişik yerlerinde mukabilleri olduğunu unutmayalım. Bir 'global derin devlet' söz konusu; bütün derin devletleri birleştirip buluşturan bir global derin devlet... Dün Cumhuriyet'te babasının 'evrensel bir hesaplaşmanın kurbanı' olduğu inancını aktaran Gün Sazak'ın oğlu Süleyman Sazak, "Neden bütün kâtiller NATO'nun merkezi olan Belçika'ya kaçıyor ve sığınma hakkı kazanıyor?" diye soruyordu. Türkiye'de yaşayıp pek çok derin operasyona tanıklık eden birinin 'karikatürler' etrafında meydana gelen 'olaya' başkalarından farklı bir gözle bakmaması imkânsız. "Danimarka ve Norveç'te de derin devlet var mı?" diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Cevap vermek yine bana düşüyor galiba. Yarına...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |