T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 7 ŞUBAT 2006 SALI | ||
|
Önceki hafta İran lideri Ahmedinejad hakkındaki "Lider Yüzleri" başlıklı değerlendirme yazısında, birkaç ay önce İran'daki seçim galibiyetinin şaşkınlıkla karşılandığını söylemiş, şöyle devam etmiştik: "Batı'da ultra-muhafazakar bulunan Ahmedinejad'a karşı şaşkınlıkla başlayan, giderek düşmanlığa dönüşen bu ilgi, Latin Amerika'da yükselişe geçen sola ve hemen ardından Şili'de Devlet Başkanı seçilen Michelle Bachelet'e, ABD ve O'nun Avrupa'daki 'partner'lerinin gösterdiği şaşkınlık karışımı düşmanlıkla aynı kaynaktan doğuyor." Elbette sözkonusu ülke, Batı'nın pervasız çizmeleriyle ezip geçmekten tarihin hiçbir döneminde sakınmadığı dünyanın kuytusunda kalmış Ortadoğu'dan olunca, düşmanlık katsayısı, yapanın yanına kâr kalacak olmasının rahatlığıyla giderek yükseliyor. Coğrafi yakınlığı bulunan ülkeler sözkonusu olduğunda diş bilemekle yetinen ABD, İran'a karşı, silahlarını sert hareketlerle çıkarıp masaya koymakta bir an tereddüt göstermiyor. İşte önceki gün, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun toplantısında Venezuela, Küba ve Suriye'nin red oyuna rağmen İran, BM'nin Güvenlik Konseyi'ne sevkedildi. Yakında yeniden ABD marifetiyle büyük bir haksızlığın yapılacağına dair bütün bu göstergelere, sinyallere rağmen yine de, "Lider Yüzleri" yazısına binaen, "Bu şahıs hakkında böyle bir yazıyı nasıl yazabilirsiniz. Bari Ahmedinejad'ın demokrat olduğunu söyleseydiniz" diye uzun uzun sitem eden ve İran'ın totaliter bir rejim olduğu hakkındaki bilgiyi, yanlış bilgi olduğunu bilmeden hatırlatmayı görev sayan okurlara şiddetle öneriyorum. Öncesi ve sonrasıyla, açıları ve boyutlarıyla bakıldığında meselenin sadece İran'ın nükleer tehdit oluşturması olmadığının farkında olmayan herkese Rumsfeld'in açıklamalarına kulak vermesini öneriyorum. Bush'un şahinlerinden Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in önceki gün Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmadaki akıllara zarar cümleye: "İran dünya üzerinde terörü en fazla teşvik eden ülkedir." Irak'ta bulunamayan kitle imha silahlarından sonra "pardon, yanlış alarm" diyerek bu kez gözünü İran'a çeviren ve daha şimdiden "terör"le yaftaladığı İran'a tehditler yağdırmaya başlayan ABD'nin bu tavrının, çok uzak değil daha birkaç yıl öncesini hatırlatıp hatırlatmadığını büyük merakla soruyorum. 11 Eylül sonrası bütün İslam ülkelerini bir anda "terörist" ilan edip, "Rahatsız olmayın, Bin Ladin"i arıyoruz" diyerek girdiği Afganistan'ı taş taş üstünde bırakmamacasına "terbiye eden" ABD'nin, tek bir kelimesine dokunulmadan yeniden dillendirilen replikleri yani. "Medeniyetin Terörle Savaşı" adlı tadı kaçmış filmi artık kimse izlemek istemiyor. En azından meseleye soğukkanlı ve "duruma göre" analizler getirerek durduğu yerin sağlamasını yapan, aksini iddia edeni ise, "İran'ı olumlu göstermeye çalışmak"la suçlamayanlar -ki bu ciddi bir yekun demektir- istemiyor. Bir ülkenin yönetim tarzının beğenilmemesi, içinde bulunulmak istenmeyen bir yer oluşu ya da benzer sebepler, o ülkenin göz göre göre tezgahlanan bir saldırıya uğraması ihtimalini önüne kattığı gibi çöpe yollamamalı herhalde. Kendi adında bir Truman Show'un ortasında kalmak gibi, dünyanın sürekli başa sarmasını seyretmek. Bu ise, yeryüzünde, gerçeği saklayan bir büyüye değmemiş tek kişi olarak kaldığını düşündürüyor insana. Öyle kederli.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |