T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 7 ŞUBAT 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

İbrahim KARDEŞ

İlhan Başgöz'ün gözleri ve kulakları

5 Şubat 2006 Pazar günü Radikal İki, 6.sayfasının tümünü -sol alt köşedeki Garfield'i saymazsak- İlhan Başgöz'ün bir yazısına ayırmış. Sağ alt köşede "İlhan Başgöz kimdir?" sorusunun yanıtı verilmiş. Buradan öğrendiğimize göre 1921'de Sıvas'ta doğan Başgöz, DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdikten sonra orada asistanlık ve doktora yapmış. Görevinden uzaklaştırılınca öğretmenliğe başlamış. TCK 141. maddeden iki yıl hapis yatmış. 1960'ta Amerika'ya gitmiş. İndiana Üniversitesinde çalışmış.

Başgöz, "Van'da neler gördüm, neler duydum?" başlıklı yazısına, Amerika'da 36 yıl süren hocalığından emekli olduktan sonra 2001 yılında Van'a çağrıldığını, ertesi yıl da oraya yerleştiğini anlatarak başlamış.

Van'a ve 100. Yıl Üniversitesi'ne ilişkin anılarını, izlenimlerini, gözlemlerini ilgiyle okuduğum Başgöz'ün yazısı, yaşlı ama dinç hocanın halkla ilişkilerinin olumlu ve güzel, üniversite içi ilişkilerininse sorunlu olduğunu gösteriyor. Örneğin, orada görevi Pir Sultan'ı da anlatmak olan bir Edebiyat öğretmeni salt Pir Sultan, Alevî olduğu için anlatmıyor. İlhan Hoca, bu keyfî davranışa hayret ediyor. Hayret etmekle de kalmayıp "Alevilik'le ilgili doğru bilgiler ver"iyor, "zamanı gelince Pir Sultan Abdal'ı da okut"uyor. Görevini yapmayan hocanın yaptığı ne kadar çirkin, Başgöz Hoca'nın yaptığı ne güzel! Fakat bu güzellik hocanın "gizli Alevî" olduğu dedikodusuna yol açmış. "Alevi olsam gizlemezdim, açıkça söylerdim. Değilim. Sonra çok daha kötüsünü duydum. Dehşet verici bir olay." diyerek gerçekten dehşet verici şu olayı naklediyor: "Öğretim üyesi derse giriyor, bir kız öğrenciye Alevi olup olmadığını soruyor. Kız da, "Evet hocam, Aleviyim" diyor. Hocanın cevabı: "Çabuk çık dışarı, yoksa abdestim bozulacak".

İlhan Başgöz, kendisine anlatılan bu olayın gerçekliğine inanmış ve yazmış. Bununla da yetinmeyip yazısının sonuna doğru, "birilerinin abdesti hâlâ bozulmaya devam ediyor üniversitede" diye yinelemek gereğini duymuş. Doğrusu ben, bu olayın çok çirkin bir dedikodu, hattâ iftira olduğunu sanıyorum. İlhan Başgöz hocanın buna inanmasını da havsalam almıyor. Öğrencilerine "düşünmeyi öğreniniz" diyen bir hoca, böyle saçmasapan bir şeyi nasıl gerçekmiş gibi benimser, anlayamıyorum. Olayın gerçekliğini bir an için kabul ettiğimizde ortaya çıkan durum da, iç karartıcı bir durum olacaktır. "Zorunlu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi" öğretiminden geçmiş olması gereken Alevi kızımız, o sözde hocaya "Abdesti bozan şeyler arasında Alevi görmek de mi var?" diye soracak cesareti neden gösteremiyor?

İlhan Başgöz'ün Van'da "duyduğu" şeylerden biri de şu imiş: "Başka bir dersin hocası, başı açık kızlara çeşitli yollarla baskı yapıyor. Bu baskıdan ürken bir kız, başını örtmek zorunda kalıyor: "Aferin kızım, hidayete ermişsin". Hoca, sınıfta böyle diyor."

Başgöz'ün inandığı ve yazdığı bu olay da "abdest bozma" hikâyesi kadar olmasa da trajikomik bir olay! Müslüman hocalar, İslâm hakkında gerçekten bu kadar bilgisiz olabilirler mi?

İlhan Başgöz'ün "Van'da neler gördüm, neler duydum?" diye anlattığı görüş ve duyuşlar, böylesi görüşler ve duyuşlar işte.

Hocanın gözleri, üniversiteye girerken başörtüsünü çıkaran veya saçlarını gizlemek için peruk takmış olan genç kızları hiç görmemiş. Görseydi, yazardı, değil mi? Hocanın kulakları, falanın veya filanın "nurcu", "tarikatçi", "şeriatçi" olduğu için haksızlığa uğradığını hiç duymamış. Duysaydı, yazardı, değil mi? İlhan Başgöz'ün ne gözüne, ne kulağına "başı örtülü kızlara çeşitli yollarla baskı yapan bir hoca" haberi hiç erişmemiş anlaşılan. Erişseydi, onu da yazardı, değil mi?

Van'da karşılaştığı "Ermenilik" suçlamasını "Ermeni olsam ne çıkacak?" diye yanıtlayan, "misyonerlik" suçlamasının temelsizliğini anlatan İlhan Başgöz, gözlerinin iyi gördüğünü, kulaklarının iyi duyduğunu anlatamamış. Halk kültürümüzü uzmanlık düzeyinde tanıyan bir "bilim adamı"nın bu yazısı karşısında hissettiğim bulantıyı da ben anlatamam.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi