T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 3 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Türkiye, iktisadi ve sosyal sorunlarını düzeyli bir süratle tartışıp karara bağlayamıyor. Bu durum, her alanda mevzi kaybettiriyor ülkemize. Siyasal muhalefet ve kurumsal dirençler daha iyiyi keşfetmek için değil, sırf etkinlik alanını daraltmamak ve siyasal iktidarın işini zorlaştırmak amaçlarıyla da yapılıyor. Direnç, kutsallaştırılıyor bu süreçte. Halbuki bütün meselenin sorunları çözüme kavuşturmak ve demokrasiyi doğru işleyen bir mekanizmaya kavuşturmak olduğunu hep unutuyor veya ihmal ediyoruz. Cumhurbaşkanı Sezer'in Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu üyelerinin atanmasında kendisinin devre dışı bırakılması nedeniyle yasayı veto etmesi de bu anlamda bir tartışmayı uyarmıştır. Bilindiği üzere, Cumhurbaşkanı Sosyal Güvenlik Kurumlarını tek çatı altında toplayan Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu'nu kısmen veto etmiş bulunuyor. Sezer, veto gerekçesinde kanunla kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu üyelerinin Çalışma, Maliye ve Hazine Müşteşarlığı'nın bağlı olduğu devlet bakanlığınca atanacağını belirtirken, "Mevcut sistemde olanın tersine bir yöntemle ortak kararname yerine Cumhurbaşkanı'nın imzasını gerektirmeyen bir yöntem öngörülmektedir" demektedir. Sezer veto gerekçesinde Cumhurbaşkanının atamalarda devre dışı bırakılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia etmiş, "üst düzey kamu görevlilerine ilişkin olanlarının hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanı'nca da imzalanması anayasal zorunluluktur" ifadesini kullanmıştır, basına yansıdığı kadarıyla. Sezer veto gerekçesini güçlendirmek için üyesi olarak altında imzası bulunan Anayasa Mahkemesi'nin 1993 yılında verdiği bir karara atıf yapıyor. Fakat aynı karardaki "Bugünün parlamenter sisteminde yürütme sorumluluğu hükümettedir. Bunun sonucu olarak da günümüzde devlet başkanının bir kararının Başbakan ve ilgili bakan tarafından imzalanmasından çok, aslında Başbakan ve ilgili bakanlar tarafından alınan bir kararın devlet başkanınca imzalanarak biçimsel olarak tanımlanması söz konusudur.Bu nedenle de sorumluluğunu hükümetin taşıdığı kararnameler hakkında Cumhurbaşkanı'nın uyarı ve tavsiyede bulunmaktan öte direnmesi, sistemin özelliğine ters düşer" paragrafına yer vermeyerek Anayasa Mahkemesi kararını veto gerekçesine dayanak oluşturmak amacıyla değerlendirmesine katmıştır. Cumhurbaşkanı'nın elbette Sosyal Güvenlik Kurumları Kanunu'nu da veto yetkisi vardır. Ancak bu durumda TBMM'nin de yeniden görüşeceği yasanın ilk halinde ısrar veya veto sebebini gözönünde tutarak Cumhurbaşkanı Sezer'in istediği değişikliği yapma hakkı bulunmaktadır. Bunu bekleyip göreceğiz. Fakat yürütmenin başı olarak bazı atamalarda Cumhurbaşkanı'nın devre dışı bırakılmasına itiraz ediyor Cumhurbaşkanı. Atamalarda Cumhurbaşkanı'na söz hakkı tanınmasının bazen işleri tıkayacak kadar büyük boyut kazanması da önemli bir uygulama zaafı oluşturduğunu düşünmek de yadsınmamalıdır. Seçimle halktan görev alan siyasi kadrolar, seçimden seçime de kamuoyu yoklamalarıyla test edilebilen halkın desteği süresince, anayasal çerçeve içinde ve bu sorumlulukla, doğru bildikleri gibi davranabilmelidirler. Bilhassa sosyal güvenlik gibi alanlarda hassasiyet gerekçesiyle demokratik siyasal sistemde vesayetçiliği savunmak çok yanlıştır. Bu yanlışı sosyal disiplin olarak değerlendiremeyiz.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |