T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 3 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
1960'lı yıllarda babalarımız Menderes sevgisiyle onun yolunda olduğuna inandıkları Adalet Partisi'ni destekliyor, Demirel'i de dindarların hamisi olarak görüyorlardı. Aynı yıllarda rahmetli Üstad Necip Fazıl Büyük Doğu mecmuasında bu zatın babalarımızı kandırdığını yazıyor hakkında belgeler(!) yayınlıyordu. Bizler gençliğimizin ilk yıllarında Büyük Doğu'nun yazdıklarıyla babalarımızın anlattıkları arasında kalıyorduk. 1969 yılında sonraları Türkiye Milletvekili olarak anılan bana da bir eğitim yılında hocalık yapmış olan Hüseyin Abbas Adalet Partisi'nden milletvekili seçilmişti. Çok geçmeden de AP'den istifa etmiş ve gelip bize Demirel'in dindarları nasıl kandırdığını anlatmıştı. Daha sonra Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Anadolu'da verdiği konferanslarda arkadaşı Demirel'in gerçek yüzünü anlatıyor, ona oy verenleri ikaz ediyordu. Bu gelişmeleri yakından takip eden biri olarak o zamandan beri Sayın Demirel'i dikkatle takip ederim. Her seferinde hem Üstad Necip Fazıl merhumun, hem hocam Abbas'ın hem de Erbakan hocanın tespitlerinde ne kadar haklı olduklarını hatırlarım. Geçen gün bir tv kanalında konuşurken de aynı gerçekle bir kez daha yüz yüze geldik. Sayın Demirel dindarları ikna edecek ve oylarını devşirecek oranda onlardan görünmüş ama hayatı boyunca bugünkü çizgisini sürdürmüş farklı bir siyasetçidir. Yeri gelmiş Kur'an'ı öpüp başına koymuş ama milletin anlamayacağı kelimelerle de kendi çizgisini sürdürmüştür. Yeri gelmiş gizlice ziyaret ettiği tarikat şeyhlerinin kahvelerini içerek oylarını devşirmiş ama opera ve bale toplantılarında özlediği Türkiye'nin bu Türkiye olduğunu haykırarak bugünkü çizgisinden gerçekte taviz vermemiştir. Sayın Demirel bu yönüyle de siyasi takıyyenin babası olmuştur. Dindarların yanında görünmüş ama asla dindarların düşüncesini paylaşmamıştır. Türkiye'de başörtüsü sorununun da doksanlı yıllarda yaşanan olağanüstü sürecin de baş mimarı Sayın Demirel olmuştur. Bu itibarla da Sayın Demirel son dönemde gerçek kimliğini daha bariz bir şekilde biraz daha şeffaf olarak sergilemektedir. Evvelki gün "Başörtülüler Arabistan'a" derken de gerçek kimliğiyle karşımıza çıkmıştır. Ne Anayasa'da ne de yasalarda başörtüsünü yasaklayan hukuki bir müeyyidenin bulunmadığını, yasağa kaynaklık eden Anayasa Mahkemesi'nin yorumunun da bizzat Anayasa'ya aykırı olduğunu, bu Anayasa'ya aykırı yoruma bina edilen yönetmeliklerin de hukuk dışı olduğunu, dolayısıyla yasağın hukuki değil keyfi olduğunu aslında Sayın Demirel çok iyi bilmektedir. Ama bu keyfiliğe bizzat kendisi kol kanat gerdiği için "Başörtülüler Arabistan'a" demektedir. Hatırlayacaksınız, Alemdaroğlu'nun İÜ Rektörlüğü'ne kadar üniversitelerde başörtüsü yasağı lokal olarak görülen bir uygulamaydı. O seçimlerde rektör adaylarının tamamı üniversitelerin bir bilim yuvası olduğunu ve rektör seçildikleri takdirde kılık kıyafetle değil bilim ile uğraşacaklarını deklare etmişlerdi. Sadece Alemdaroğlu başörtüsüne geçit vermeyeceğini ilan etmişti. Öteki adayların aldığı toplam oy Alemdaroğlu'nunkinden fazlaydı. Sayın Demirel o zaman Alemdaroğlu yerine diğer adaylardan birini atasaydı -ki bu yetkisi dahilindeydi- bugün üniversitelerde yaşanan başörtüsü problemi yaşanmayacaktı. Ama Demiler Alemdaroğlu'nu atayarak bu sorunun bugünlere gelmesinin önünü açmıştır. Şimdi bu Sayın Demirel "Başörtülüler Arabistan'a" demesin de ne desin?! Sayın Demirel Köşk'e çıktığı güne kadar dindarlara şirin görünmüş ama asla onlar gibi düşünmemiş usta bir takıyyecidir. Sayın Demirel'in "Başörtülüler Arabistan'a" sözünü duyunca şair Ali Akbaş'ın şu dizeleri hatırıma geldi: "Bu ayaklar senin mi Süleyman?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |