T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 3 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Dilimizde "âlet işler el övünür, talih işler kul övünür" diye bir söz var. Bu sözün "âlet" bahsinde tuttuğu yer günümüzde alabildiğine genişliyor. (Âletlerin paralel geliştiğini unutmayalım. Tıpta, savaş sanayiinde, genetik mühendisliğinde, gıda ve ilaçta, ulaşım ve iletişimde vb.). İMÇ'deki plakçılar kan ağlıyor. Kaset satışları bıçak gibi kesilmiş, dükkânlar sinek avlıyor. Bu durumdan sanatçılar da çok şikâyet ediyor, "battık" diyorlar, "battık"... Sebep? Sebep internet denilen dev ahtapot. Kollarının erişmediği yer yok. Müzik artık bu âlet üzerinde geziniyor. Alış-verişin eski usulleri yerle bir oldu. Televizyona çıkıp da meşhur olma devri dahi kapanıyor. Bir hanım kızımızın internette dolaşan bir şarkısı o kadar ilgi topladı ki, müzik şirketleri bir an önce bu hanım kızımızı kadrolarına katmak için çırpınıp durdular. (Gramofon ile taş plaktan bu yana âletler gelişiyor. Biri ötekini saf dışı ediyor. Bu yeni bir füzeye karşı onu etkisiz kılacak bir füzesavar yapmaya benziyor. Bakalım İMÇ internete karşı ne yapacak). Yeşilçam Sineması'nın bir döneminde (plakçıların, teyplerin, kaset çalarların yaygınlaştığı zaman) önce bir ses sanatçısının (Neşe Karaböcek, Zeki Müren, Yıldıray Çınar vb.) bir parçası patlar, hemen ardından bu şarkının rüzgârına güvenilerek aynı adla filmi çekilirdi (Buruk Acı, Bak Yeşil Yeşil vb.). Müzikle sinemanın popüler ilişkisi böyle çalışıyordu. Şimdi akıl almaz âletler geliştirildi, bet sesli bir şarkıcı dahi çıkardığı CD'de bülbül gibi şakıyabiliyor. Filim müzikleri de TV dizilerinde oyuncular kadar önem kazandı. Tramvayda, metroda, sokakta cep telefonu çalan birine yönelen dikkatimiz telefonda popüler müzik parçalarından birine raslıyor. Bu sezonun seyre değer iki TV dizisinin [Hırsız-Polis ile Ihlamurlar Altında] müziklerini çok duyuyorum. El-Hak iyi yapılmış parçalar bunlar. Öyle ki dizileri ayakta tutuyorlar. Hırsız-Polis'in müziği CD'si çıkmadan rekor kırmış. Esas itibarı ile insan sesi, daha sonra icad edilen müzik âletlerinin (Bunlar el sanatları mahsulüdür, modern teknoloji ile ilgileri yoktur.) el ile, nefes ile çalınanları asırlar boyu musiki sanatına ruh kattılar. Daha doğrusu bire-bir, yani söyleyen ve çalanla-dinleyenin karşı karşıya bulunduğu durumlarda bu ilişki bir ruhtan ötekine âhengini aktarabiliyordu. Musiki, bilhassa irfanî musiki ruhlar âleminde müsbet bir tesir icra ediyordu. İnsanoğlu bu vesile ile kâinatın âhengine katılıyor, onunla hemhal oluyor, bir yücelme-arınma-algılama-teslimiyet vücut buluyordu. Bu usûl eğitim sisteminde de cari idi. Hoca ile talebe yüz yüze çalışıyor; talebe hocanın aktardığı bilgiler yanında bu bilgilerin hocaya kazandırdığı vakar, edeb, huşû, ahlak, şefkat, merhamet, feragat, hayâ gibi hasletleri de kazanmış oluyordu. Zaten ilim tahsilinden murat ahlakın elde edilmesi değil midir? Öteki faydalar bunun ardından gelir. Bir türkü ne zaman bir türküdür? Yalnız bir delikanlının derin dereler içinde su, kuş ve böcek seslerinden başka bir ses duyulmazken, kimbilir kimi düşünerek, bir yandan yoncaya-çayıra tırpan sallayıp, bir yandan da rüzgâra teslim ettiği türküdür. Bir taze gelinin gurbete veya askere giden yavuklusunun ardından uzakta kıvrıla kıvrıla kaybolan tozlu yollara bakıp gözyaşlarını içine akıtarak alçak sesle mırıldandığı ağıttır. İlahî bir dervişin sabah ezanının önüsıra ihvanlar abdest alsın diye kuyudan su çekerken zikir babında söylediği parçadır. Bütün bunların endüstri ile ilgisi yoktur. Bu sebeple çoğaltılıp satışa sunmaya, afişe, reklama ihtiyacı yoktur. O bir mal değildir, meta değildir. Bu sebeple maddi çıkar düşüncesinden ıraktır, asildir, eşsizdir, biriciktir. Ancak bir kere söylenir. Bir daha söyle diyen olursa söyleyen susabilir (Sabahattin Ali'nin bu meseleye dair "ses" başlıklı güzel bir hikâyesi vardır). Hafife alınarak söylense bile "Müzik ruhun gıdasıdır". Hangi müzik? Modern teknolojinin müzik dünyasına soktuğu âletlerden geçe geçe aslını yitirmiş, yüzü-gözü makyajdan görünmez olmuş, ruha değil nefse adanmış müzik mi? Müptezel müzik mi, irfanî müzik mi? Aramıza âlet girdi, at izi it izine karıştı, kimin eli kimin cebinde bilinmez oldu. Öyle bir vaktine eriştik ki zamanın sanatla uğraşmak için ne sanatta cemal ne bizde mecal kaldı. Heman Cenab-ı Hak sonumuzu hayreyleye.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |