T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 8 MART 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Hafta başından bu yana, Ankara'ya geçmişin "kriz günleri"ni özleyen lobinin estirdiği sisli bir hava hakimdi. Kuşkusuz Türkiye, özellikle geçtiğimiz on yıl içinde önemli kritik virajlardan geçti, siyasi anlamda önemli de deneyimler kazandı. İşte tam, demokratik anlamda 'siyasi olgunluğa' adım attığımıza inandığımız bir dönemde, Van Başsavcılığı'nın 'Şemdinli olayı' ile ilgili hazırladığı iddianamede Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın adının zikredilmesi, bir bakıma Türkiye'nin "demokrasi ufku"nda kara bulutların dolaşmasına neden oldu. Ancak bu kez 'siyasi irade', meydanı 'kriz mühendisleri'ne bırakmadı. Bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan, "sivil-asker" ilişkilerini dinamitleyerek ülkede bir 'çatışma ortamı' oluşturmak ve bu ortamdan nemalanmak isteyenlerin önüne 'siyasi irade'nin kararlı tutumunu koydu. Anlayacağınız, 'kriz mühendisleri' bu kez sert kayaya çarptı. Çünkü Başbakan Erdoğan'ın sözleri son derece açık: "Bir süredir bazı spekülasyonlarla Türkiye'nin temel kurumları olan ordu ve yargı arasında zaaf alanları oluşturulmak isteniyor. Bazı arızi durumlar mecrasından çıkarılarak bulanık alanlar oluşturmak isteniyor. Buna hükümeti katma gayreti içerisine girmek isteyen zavallılar da çıkıyor. Ortada henüz oluşmuş bir yargı kararı yokken tamamen spekülasyonlara dayalı olarak, bu iki kurumumuzu yıpratmak kimsenin hakkı değildir. Hepimiz sorumlu davranmak ve hukukun ruhuna uygun sağduyulu hareket etmek durumundayız. Bu söylediklerim en çok anamuhalefet partisinin genel başkanı için geçerlidir. Bir ülkenin anamuhalefet partisinin başında olmak büyük bir sorumluluk gerektirir. Kimse bu ülkenin değerli siyasetçileri, değerli hakim ve savcıları ve komutanları üzerinden siyasi menfaat devşirmeye kalkmasın. Özellikle de ülkemizin saygın komutanları üzerinden TSK'yı zaaf içerisinde gösterme çabaları kimseye bir şey kazandırmaz, bugüne kadar da kazandırmamıştır. TSK, sağlam gelenekleri olan önemli bir kuruluşumuzdur. Türkiye'nin en köklü kurumlarından olan gözbebeğimiz TSK ile demokrasimizin vazgeçilmez kurumu olan yargı arasında çatışma oluşturmaya çalışmak bu ülkenin iyiliğine hizmet etmez." Kısacası, geçmiş dönemlerde 'krizler'den, 'çatışma ortamları'ndan rant sağlamaya alışmış olanların ezberi bu kez tez bozuldu. Çünkü, geçmişte 'kriz mühendisleri' siyasetin temeline yerleştirdikleri fitili ateşliyor, sonra da karşısına geçip ellerini oğuşturarak seyrediyordu. Ama bu kez öyle olmadı. Gerek Başbakan Erdoğan, gerekse Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, tam bir 'devlet ciddiyeti' ve 'demokratik olgunlukla' ülkedeki istikrara sahip çıktılar. Bu arada, ana muhalefet partisi CHP'nin lideri Deniz Baykal, ne yazık ki demokraside sınıfta kalmıştır. Baykal'ın akıl, mantık ve izan sınırlarını aşarak, "TSK'ya karşı sivil darbe yapılıyor" iddialarını dillendirmiş olması hem CHP, hem de Türkiye için bir 'talihsizlik' olmuştur. Maalesef CHP yine yapacağını yapmış, demokrasiye bir türlü alışamadığını bütün dünyaya ilan etmiştir. 'Çatışmacılık' ve 'kriz ruhu' CHP'nin genlerine öylesine işlemiş ki, Başbakan Erdoğan'ın ifadesiyle, "Sayın Baykal Türkiye'nin kurumları arasında bir çatışma var görüntüsü vererek kriz müteahhitliğine soyunmaktadır." Umarız, CHP bu 'çatışmacı ruh hali'nden bir an önce kurtulur ve demokrasinin daha fazla uzağına düşmez. Çünkü, parlamenter sistem aynı zamanda muhalefetle kaimdir.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |