T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 8 MART 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Birkaç ay sonra Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturması beklenen bir kuvvet komutanının adı geçmese ve o komutanla ilgili spekülasyonlar aylar boyu yükselen bir yoğunlukla alttan alta gündemi işgal eder hale gelmeseydi, Van Cumhuriyet Savcısı'nın Şemdinli olaylarıyla ilgili iddianamesi aynı heyecanı uyandırır mıydı? Uyandırmalıydı. Bu sebeple, iddianamede alenen ad vererek bir kuvvet komutanını suçlamak yerine, keşke daha çok olaylara ışık tutacak unsurlar üzerinde yoğunlaşsaydı Cumhuriyet Savcısı. Bir kitabevine bomba atılması ve çevreye dehşet saçılması noktasına nasıl gelindiğini öğrenmek, eğer varsa yasadışı çeteleşme sürecinden haberdar edilmek, emin olun, bu olaylara kimlerin katıldığı, emir ve tâlimatların kimden/nereden geldiği ayrıntısından çok daha önemlidir... Sürece konulacak doğru teşhis, sorumluları kendiliğinden ortaya çıkarır zaten. Türkiye'de büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Daha demokratik, hak ve özgürlüklere daha saygılı ve daha şeffaf bir ülke haline dönüşüyoruz. Siyaset buna göre yeniden biçimleniyor; ticaret de öyle... Bürokraside hafif bir direniş görülmüyor değil, ancak devlet sistemi de herhalde çok geçmeden yeni duruma ayak uyduracak. Yargının kurumsal olarak değişime ayak sürüdüğü eleştirileri yaygın olsa da, bu, gerçeği tam yansıtmıyor; yargı da yasama alanında meydana gelen değişikliklere uyum sağlama çabasında... Böyle bir ortamda dikkatlerin 'askerler' üzerinde yoğunlaşması da doğal. Türkiye'de yaşanan değişim ve dönüşüm, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin (TSK) sistem içerisindeki varlığını zorlamıyor, tersine daha işlevsel bir ordu yapısını kaçınılmaz kılıyor... Daha çağdaş ve tehditlere cevap vermeye her zamankinden daha hazır hale geliyor TSK. Cumhuriyet ve demokrasi ile eşit mesafede ülke savunması görevinin sahipliğini üstleniyor... TSK'nın yeni döneme ayak uydurma kararlılığı bu dönemin en önemli özelliklerinden saymamız gereken 'saydamlık' ve 'hesaba çekilebilirlik' konularında kendini belli ediyor zaten. Daha önce kendi denetimini kendi yapan bir kurumdu TSK; şimdilerde kısmî de olsa Sayıştay denetimi başladı. 'Hesaba çekilebilirlik' ilkesi ise, eski bir kuvvet komutanını yolsuzluktan yargılayıp mahkum edecek titizlikte uygulandı; daha dün bir korgenerali yargıladı TSK... Yeniden yapılanan her sistemde süreç içerisinde kontrol dışı gelişmeler yaşanabilir. Van savcısının iddianamesini öyle bir gelişme olarak görmek mümkün. Bütün aksine iddialara rağmen, savcının siyasî bir yönlendirmeyle hareket etmediği de anlaşılıyor. Bu durumda, son gelişme, 'demokratik bir hukuk devleti'nde, bağımsız yargının, sürece katkısı sayılabilir. Bu noktada hazırlıksız yakalanan medya oldu. 'Bağımsız yargı' ideali uğruna bugüne kadar göze alınanlar, AB perspektifi içerisinde halkın sergilediği değişim arzusu, sorunların çözümü için kurumların üstlerine düşen görevi hiç yüksünmeden üstlenmesi, Van savcısının hiçbir 'tabu' tanımayan iddianamesine hepimizi hazırlamalıydı. Oysa, işte gördünüz, son gelişmeyi, varolmayan ilişkilerden hareketle hükümet ile TSK arasında hayalî bir kavganın sonucu olarak gören ve öyle göstermek isteyen haberler okuduk, yorumlar dinledik. Medya, maalesef, bu dönemeçte de sınıfta kaldı. Ülkemizin her bölgesinde daha demokratik, hak ve özgürlüklere daha saygılı bir yönetim isteğimizde samimi değil miydik yoksa? Yıllar ve yıllar boyu dile getirdiğimiz, hiçbir güçten korkmayarak yalnızca vicdanlarının sesini dinleyen yargı mensupları beklentimiz, 'çabalama kaptan ben gidemem' türü içi boş bir hayal miydi? Bundan böyle herkese düşen, serinkanlılığı koruyarak, sürece katkıda bulunmaktır.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |