T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 8 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hukuk devletlerine doğru önemli bir adım

  HÜSNÜ TUNA(*)
Hukuki bir sürecin sonucu makul ve olması gereken bir soruşturma isteği, Türk medyası tarafından son derece kışkırtıcı bir dil kullanılarak "Taşralı Savcının Askerlere darbesi" olarak nitelendirildi. Basının ve bir kısım siyasilerin feveranına bakıldığı takdirde sanılır ki, "savcılar, hâkimler bilcümle hukukçular tank ve zırhlı araçlarla sokaklara düşmüşler, yönetime el koyduklarını" ilan ediyorlar.(!) Bu anlatımımız biraz abartılı gelmiş olabilir. Ancak kuvvet komutanı Büyükanıt'a yönelik soruşturma isteğinin "Askere karşı bir darbe olduğu" söylemi kadar abartılı değil herhalde.

HUKUK ÖNÜNDE HERKES EŞİTTİR

Konunun sağlıklı değerlendirilebilmesi için 1997 yılına kadar geri giderek zihinlerimizi tazelemenin yararlı olacağını sanıyorum. Malum yıllarda "postmodern darbenin alt yapısını oluşturma üzere ihtiyaç duyulan yargıç tipinin hazırlanması" için meslek içi eğitim(!) niteliğinde bir dizi brifing tertip edilmişti. Hatta ilk birifinge katılamadığı için adeta meslek içi eğitimden (!) mahrum olmak istemeyen yargı mensuplarının ikinci bir birifing isteği olumlu karşılanmış ve iki gün sonra yeniden bir brifinge-eğitime alınmışlardı. Bu süreç devam ederken ve hiç kimsenin sesi çıkmazken bir taşra savcısı devlet içindeki yasadışı yapılanma ile çete ilişkilerini ortaya çıkartacak bir soruşturmaya tevessül etti. İşte kıyamet tam bu esnada koptu. Aslında kıyameti kopartan ciddi bir şey mevcut değildir. Anlaşılamayan husus, her zaman "devletin yanında olan yargının" alışılagelmiş ezberi bozmuş olmasında yatmaktadır. Darbe ima edenler, "kanun önünde herkes eşittir" kuralını uygulamaya kalkan savcının soruşturmasını, "üstünlerin eşitliğine" yönelik bir suikast girişiminde bulunulması olarak algılıyorlar. Anayasanın 10. maddesinde "herkesin kanun önünde eşit olduğu" vurgulanır. Ve "hiçbir kişi veya zümreye ayrıcalık tanınamaz" kuralı, herkesin aynı hukuka tabi olduğu, üstünlerin farklı bir hukukunun olamayacağı belirtilir.

ANAYASA TAM OLARAK UYGULANSIN

Esasen Türk Hukuk sisteminde suç oluşturan "Devletin Anayasal düzenini tebdil, tağyir ve ilgaya teşebbüs" girişiminin vatandaşlardan veya askerlerden gelmesine bakılmaksızın suç oluşturması karşısında kısa aralıklarla "darbeye tevessül eden ve darbeciliği ile de övünen" bir zihniyetin varlığı düşünüldüğü takdirde Anayasada var olan eşitlik ilkesinin pek fazla bir anlamının olmadığı görülür. Ne var ki, darbeciler açısından böyle olsa da eşitlik kuralına sahip çıkması gereken vatandaşlardır, millettir. Bu eşitlik kuralına sahiplenme adına "Şemdinli'ye atılan bombanın sorumlusu" olan ve olaya karışanlarla ilgili olarak "hepsi okumuş çocuklardır" reklamını andırır bir biçimde "iyi subaydır, birlikte çalıştım" diyerek hukuk önünde "üstün bir eşitliğe-üstünlerin hukukuna" vurgu yapan komutanın soruşturulmasını isteyen savcıya destek vermek gerekir. Hukukun üstünlüğü ve adalet duygusu bunu gerektirir.1980 darbesini yapanların yargılanmasını istemek bir meziyyettir. Ancak bunun darbenin üzerinden 20 küsur yıl geçmesinden sonra seslendirilmesi bir eksikliktir. Halbuki Van Savcısı tam da görevini yapması gerektiği anda bu soruşturmayı başlatmış ve devamını talep etmektedir. Yapmak zorunda olduğu görevini ifa eden bir savcıya "ne yapmak istediğini" sormak kadar abes bir şey olamaz. Çeteciliği, yolsuzluğu ve devlet içindeki bir dönemde ifşa olan "Batı Çalışma Gurubu" nevinden yasadışı oluşumları soruşturma ve açığa çıkarma görevi savcıların ve yargının görev alanlarına girmektedir. Görevini ifa eden savcıyı "askere darbe yapmakla" suçlayanlar, kendi zihinlerinin arka planında gizlediklerini ortaya koymalılar. Gece "ışıklarını izleyerek" kimin sahura kalktığını tespit ederek fişleme yapanların, ne adına kimin için halkını fişlediğinin anlaşılması herkesin hayrına olacaktır.

YASADIŞI FAALİYETLER YARGILANABİLMELİ

Darbelerin sadece onu gerçekleştirenlere yararı olabilir. Diğerleri için darbeler kan, gözyaşı ve zulüm demektir. Bunun sona ermesi ise darbeyi ima edenlerin bile yargı önünde hesap verebilir hale gelmesi ile mümkündür. Onun içindir ki bu sürece katkıda bulunduğu için Van Savcısı'nın takdir edilmesi gerekir. Çünkü Van Savcısı'nın yaptığı, kendilerini "la yüs-el-yaptıklarından sual olunamayan" sananlara, yaptıklarının hesabını verebilecek bir sürecin başlatılması isteğidir. Yolsuzluklara ve devlet içinde yasadışı oluşumlara karşı mücadele edenlere destek verilmelidir. Susurluk'ta kaza ile açığa çıkan devlet-mafya ilişkisi maalesef yargı tarafından deşifre edilememiş, dahası ört bas edilmiştir. Bundan cesaret alan "yasadışı" güçler devletin kurumlarının imkanlarını da kullanarak yasadışı faaliyetlerini ve kirli ilişkilerini devam ettirmektedir. Nitekim 28 Şubat sürecinde mafya-devlet işbirliği ile ihale dağıtanların yargılandığı davaların "zaman aşımı" iddiasıyla ortadan kaldırılması isteği de bu çerçevede değerlendirilmelidir.

*Avukat-Hukukçular Derneği Başkanı

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi