T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 HAZİRAN 2006 SALI | ||
|
Onur Öymen, dünya görüşlerimiz uyuşmasa da, kişiliğine, nezaketine, laiklik savunusundaki, -kendi içinde tutarlı, inanarak yaptığı- açıklamalara her zaman saygı duyduğum biridir. Ama Onur Öymen ve diğer laikler, laik bir Türkiye'nin, dev/ş/irilmiş ve (işi) bitirilmiş bir Türkiye anlamına gelebileceğini kavramaktan çok uzaklar. Onur Öymen, geçen haftaki İskele Sancak programında, aynen şunları söyledi: "Türkiye, laiklikten uzaklaşarak 70 milyonluk bir İslâm ülkesi olma yolunda ilerliyor diye endişe ediyor Fransızlar. O yüzden Türkiye anayasalarını değiştirdiler." Yalnızca Fransızlar değil, tabii ki! İngilizler de, Amerikalılar da, İsrailliler de, bizzat Schroeder'in, Blair'in, Reagan'ın, Clinton'ın, Wolfowitz'in, Rice'ın, Perez'in, Rabin'in, Perle'ün ağzından bu endişelerini açık seçik bir dille dile getirdiler, getiriyorlar. İyi de, neden? Peki, böyle bir endişeye biz niçin kapılıyoruz ki? Türkiye, Batılıların sömürgesi mi ki? Türkiye'deki laik elitlerin endişeleriyle, Batılıların endişeleri tastamam örtüşüyor. Burada bir gariplik, bir tuhaflık, bir acayiplik, bir dev/ş/irilmiş durumu yok mu? Oysa bu durum, Türkiye'nin değil, Batılıların işine yarıyor. Biz, burada aktör (özne = üreten, konuşan) değil, figüranız (nesne = Batılıların ürettiklerini tüketen, onların konuştuklarını burada "papağan" gibi tekrarlayan) dev/ş/irilmiş kişileriz. Yakıcı soru şu: Eğer biz, laikleşecek, Batılılaşacak idiysek, kendi iddialarımızdan vazgeçerek devirilecek ve devşirilecek idiysek, ne diye Batılılara karşı Kurtuluş Savaşı verdik ki? Hayır biz, sizin sömürgeniz olmak istemiyoruz; sizin işgal ettiğinizde burada yapmayı tasarladığınız şeyi (aynen İngiliz Başbakanı Gladstone'un dediği gibi "İslâm'ı ve Kur'ân'ı Türklerin hayatından tümüyle uzaklaştırarak laikliği yerleştirme" girişimlerini) bizzat kendimiz yapmak, kendi kendimizi sömürgeleştirmek istiyoruz, demek için mi? Bizim yaptığımız şey bu çünkü! İş mi bu şimdi? Hiçbir toplum, yabancılaşarak, yani kendi temel dinamiklerini dinamitleyerek özgürleşemez. Özgürleşemeyen, dolayısıyla devşirilen toplumlar, kendi temel dinamiklerini, zengin tarihsel tecrübelerini de inkâr etme çocuksuluğu ve hırçınlığı ile hareket edecekleri için aslâ özgün ve büyük şeyler yapamazlar; "kafalarına çuval geçirildiği için" önlerini göremezler; tökezlerler, çuvallarlar ve gerçeklerle yüzleşmekten korkarlar ve kaçarlar hep! Türkiye'nin laikleşmesini ve İslâm ülkesi olmaMasını isteyen Batılılar, Türkiye'nin gerçekten güçlenmesi, büyümesi, yeniden büyük bir güç olması için mi böyle bir şeyi istiyorlar, yoksa Türkiye'nin büyümesini, güçlenmesini, önünün tıkanmasını istedikleri için mi? Akıl tutulmasından kurtulalım ve adam gibi soru sormasını öğrenelim artık! Türkiye'nin İslâm'dan uzaklaş/tırıl/arak laikleştirilmesi, Türkiye'nin devşirilerek devirilmesi ve bitirilmesi demektir. Oysa Türkiye, dünya tarihinin yapılmasında Selçuklular ve Osmanlılarla birlikte en kilit rol oynayan aktörlerden biridir. Nasıl İngilizler, Fransızlar, Almanlar, kendi tarihsel derinliklerinden güç alıyorlarsa ve şu ânki güçlerini bu derinlikli tarihin verdiği özgüvene, birikime, tecrübeye borçlularsa, biz de, tarihimizi Cumhuriyet'le başlatma "Çılgın Türk"lüğünü / çocuksuluğunu terk ederek, yeniden bölgemizin ve dünyamızın geleceğinin şekillenmesinde tarihsel tecrübemizi, birikimimizi ve özgüvenimizi kuşanmak zorundayız. Osman Gazi, nasıl bir çadır'dan, İslâm'ın adalet, hakkaniyet ilkelerini, insanın halife olduğu hakikatini eksene alan büyük bir rüya görerek tarihin akışını değiştirdiyse, biz de, dünyanın büyük bir kaosun eşiğinden geçtiği bir zaman diliminde, yeniden böyle büyük bir rüya gördüğümüz, İslâm'ın medeniyet yürüyüşünü yeniden üstlendiğimiz zaman, bu kaotik gidişatın sona erdirilmesi sürecinde, bir kez daha büyük bir tarihî rol oynayabileceğimizi görelim artık. Türkiye'nin gücü ve imkânları fark edildiği içindir ki, etrafımız çepe çevre kuşatılmış durumdadır. Bu kuşatmayı yarmamamız içi dev/ş/iriyorlar bizi. Türkiye'nin kaderi devşirilmek olamaz. Unutmayalım: Devşirmeler yalnızca devirirler; çünkü devşirilerek iddialarını ve ruhlarını yitirmişler ve devrilmişlerdir. Ve yalnızca vaziyeti kurtarmak için (üstelik de, kişisel / grupsal çıkar vaziyetlerini kurtarabilmek için) çırpınıp dururlar; duruma vaziyet etmek için değil.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |