T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 HAZİRAN 2006 SALI | ||
|
Sabahın körü... Daha kimsenin afyonu patlamamış... Politikanın yakın gözlemcisi bir dostumun telefonuyla irkildim... "Birbiriyle ilişkili iki nokta önemli" dedi, açar açmaz; "İlki şu: Senaryo yazarı geçmişte askeri de hesabına katıyordu ve başarısı o sebepleydi. Bu dediğime hak verdiysen ikinci noktayı kendin de çıkarmışsındır: Olan-bitene çok fazla önem vermişsin..."
Olan-biten, nihayet başkaları tarafıundan da yazılan 'derin kulis' haberi: "Erken seçimi zorlamak, Cumhurbaşkanlığını Ak Parti'nin egemen olduğu bu Meclis'e seçtirmemek ve sandıktan farklı bir hükümet çıkarmak" sacayağı üzerine oturan bir senaryo uygulamaya konuldu. Sağı ve solu tek cephede buluşturma senaryosu bu. Sağda Mehmet Haberal, solda Yılmaz Büyükerşen'i öne çıkartmayı öngörüyor senaryo; birleşik cephe sandıkta başarılı olduğunda, ikiliden biri cumhurbaşkanı, diğeri de başbakan olacakmış... İki profesörü devlet yönetiminde söz sahibi etmeyi hedefleyen senaryonun dört önemli direği var: Cumhuriyet yazarı İlhan Selçuk, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal... İlhan Selçuk'un Cumhurbaşkanı Sezer'i, Demirel'in de CHP lideri Baykal'ı birlikteliğe ikna ettiği söyleniyor... Günün ilk ışıklarıyla arayan dostum bu projenin işlerliğine ihtimal vermiyor. Toplum mühendisliği girişimlerinin başarısızlığa mahkum olduğu bir ülke bizimki. 28 Şubat kısa vâdeli sonucu bakımından 'başarılı' oldu da ne oldu? Orta vâdede amacına ters bir iktidar çıkmadı mı ortaya? Dostum, 'asker' unsuru devrede olmadığı için, bu defa kısa vâdede bile başarı beklemiyor bu projeden... Proje müelliflerinin bunu bilmediğini sanmam. Herhalde Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'e niyetlerini doğrudan açamamışlardır bile. Duvarlarındaki takvimde harekete geçmek için öngördükleri tarih, biraz da bu sebeple, ağustos ayını tâkibeden günlerdir... Dostumun Türk siyasî hayatını yakından izleyenlerden olduğunu söylemiştim, değil mi? Bu son cümlemi duyunca, "Hiç heveslenmesinler" dedi... Benzer bir girişimin 28 Şubat'ın ardından erken seçime gidilen ortamda da denendiğini bilmem hatırlar mısınız? DSP içerisinden kalabalık bir grup milletvekili istifa ettirilmiş, üçlü bir liderlik etrafında bir geniş cephe oluşturulmak istenmişti. Sağa da sola da ters görünmeyen İsmail Cem lider olacak, Hüsamettin Özkan ile Kemal Derviş ise hemen yanıbaşında yer alacaklardı. O girişimin de amacı, kafaları karıştırıp sol ile sağı aynı cephede birleştirmekti. 'Mâkul çoğunluk' deyimi size neyi hatırlatıyor? O deyimle kast edilen de bugün Yavuz Donat'ın kaleminde 'ulusal mutabakat' diye anılan 'derin kulis' senaryolarıydı. Aile bağlarıyla politikanın içinde sayılabilecek genç bir diplomat görevinden bu sebeple istifa ettirildi. Etrafında halkalanması planlanan isimler çok ilginçti: YÖK'ün adı hiç unutulmayacak başkanı Kemal Gürüz'dü onlardan biriydi... Ayrıca, eskiden ve halihazırda politikaya meraklı kimler varsa, o günlerde, 'mâkul çoğunluk' projesi etrafında buluşacaktı. Plan buydu... O günle bugün arasında en belirgin fark şu: O projeyi, hepsi de 'merkez medya' denilen gazetelerde köşesi olan, bir bölümü medya yöneticisi gazeteciler sahiplenmişti; bugün yürürlüğe sokulması planlanan projeyi ise Cumhuriyet gazetesi sahipleniyor... Dün de yazdım: Projeyi sağ ve sol diye iki farklı grup varmış gibi planlamalarına hiç gerek yok; projede yer alması düşünülen kişilerin hemen hepsi üzerlerine yakıştırılan bu tür sıfatları çoktan aşmış insanlar... Mehmet Haberal'ı 'sağ' ile irtibatlamak da, Yılmaz Büyükerşen için 'solcu' demek de o insanlara haksızlık etmektir. Haberal'a pekâlâ 'solcular' da iltifat edebilir, Büyükerşen ise 'sağcı' bilinenlere hiç de ters düşmeyecek bir kişiliğe sahip... 28 Şubat'tan hemen sonra devreye sokulan 'mâkul çoğunluk projesi' toplumda tutamak bulamamıştı. O amaçla bir değil tam iki tane parti kurdurulmuştu, ikisinin de adlarını bugün ben bile hatırlamıyorum. O günlerde de, şimdi olduğu gibi, Ankara'da, İstanbul'da, Kocaeli'nde, Bolu'da nice toplantılar yapılmıştı. Proje için seferber olanlar arasında pek çok ünlü kişi de bulunuyordu. Hiç unutmuyorum; 'solcu' bilinen bir meslektaş, o partilerden 'sağcı' olsun diye kurulana girmiş kardeşine Ankara'da göz kulak olmamı istemişti benden... Türkiye bu bakımdan da ilginç bir ülke: Olmayacağı deneyenler çıkıyor, hayal kırıklığına uğruyorlar; aradan çok vakit geçmiyor, aynı kişiler olmayacağı yeniden deniyor ve bu defa hayal kırıklığına uğramayacaklarını umuluyorlar... Belki de bir bildikleri vardır...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |