T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 HAZİRAN 2006 SALI | ||
|
Siyasetin merkezindeki hareketler bugün eskiye kıyasla daha önemlidir. Çünkü, merkezde AK Parti'nin kapsadığı alan, özellikle sağı epeyidir haraketsizliğe mecbur kılmıştı. Şimdi, en küçük hareketin bile değeri yüksektir. Seçimlerin üzerinden 3,5 yıl gibi uzun bir süre geçmesine rağmen iktidar partisine yönelik ciddi bir politik tehdit ortaya çıkmadı. Merkezden pay almak sorusu sorulamaz oldu. İki partinin barajı aşıp aşamayacağından öte ciddi bir rekabet belirtisi de gözlenmiyor. Bu yüzden, özellikle solda teori düzeyinde de olsa birtakım birleşme, ortak hareket etme girişimleri siyaset adına önemsenmesi gereken kıpırdanmalardır. Heyecanlı "birleşme" söylemi, sol için alışılmış ve sıkıcı da olsa bir gündem oluşturuyor. Sağda ise tablo, daha geleneksel bir özellik arzediyor. İki tarafın da kendisini iktidarın gücüne göre konumlandırmak gibi bir gerçeği hesaplama sorumluluğu var... İktidar, birinci icraat dönemini 17 Aralık Avrupa Birliği müzakere kararı gecesi bitirmişti. 18 Aralık'tan sonra ikinci evre başladı. İkinci evrenin yarısına ulaşılmış olmasına rağmen merkez sağ muhalfette görülür, hissedilir bir sıçrama olmaması bu durumu kalıcı bir politik veriye dönüştürmektedir. Bugün ile sandığın kurulacağı güne kadar geçecek süre arasında, sağ muhalefet lehine neler değişebileceği düşünüldüğünde ortaya dikkat çekici bir malzeme de çıkmamaktadır. Üstüne üstlük iktidar ve Başbakan şimdiden sonra, birinci icraat evresinde ihmal edilen, "içe dönük ve milliyetçi söylem, hal ve hareket" kalemlerine de vakit ayırmak imkanı da bulacaktır. İç siyaset her durumda, Tayyip Erdoğan'ın rakiplerine oranla daha iyi yöneteceği ve kendisini çok daha rahat hissedeceği bir alandır. DYP ve MHP'nin, hala "barajı aşıp aşamamak" kritiğinin ötesinde bir noktada bulunmamaları; beklentilerin aksine seçime kadar geçecek sürenin aleyhlerine işleyebileceği tehlikesini de beraberinde getiriyor. Bu bıçak sırtı denge, "kararsızların" hiç de hoşlanacakları bir manzara değildir. Öte yandan, paylaşacağı pasta daha küçük ve CHP açısından bakıldığında daha sorunsuz olan solun da çıkmazı, birleşme manifestosu üretememektir. Bir adım geriye gidilecek olursa Türkiye'ye hitap edecek bir sol söylemine sahip olamamaktır. Ortadaki birleşme manzaralarının ciddiyetten uzaklığı, bir ülke meselesi konuşmaktan çok okul temsilini andırır hali de bunu pekiştiriyor. Neden ciddiyetten uzak? Çünkü en başta solun en büyük partisi CHP böyle bir projeye inanmıyor, birleşme isteyenlerin gelip kendisine katılmasını bekliyor. Bunda da haksız değiller çünkü, CHP dışındaki bütün sol projeler başarısızlıkla sonuçlandı ve kim ne derse desin ortada Deniz Baykal'ı aşacak bir lider veya ortak lider adayı bulunmuyor. Yılmaz Büyükerşen gibi öneriler, daha önce sağda ve solda ortaya atılan ve şimdi hatıraları bile akla gelmeyen isimlerden daha büyük bir potansiyel vaat etmiyor. En önemlisi de... Tek amacı "sağcı" bir hükümete karşı "cihad" ilanı olan bir birleşme çağrısının Türkiye toplumuna söyleyeceği birşey yoktur. Hatta ürkütücüdür de... Ortaya, tek bir cümle politik değer koymadan yapılan birlik çağrılarına ses verilmesi de eşyanın tabiatına aykırıdır. Zaten Baykal da "laiklik-rejim" eksenine indirgediği muhalefet koordinatıyla, solda birlikten çok yine o konvansiyonel muhalefet tarzına sadakatini ilan etmiş oldu. Baykal'ın da böylesi "birleşme" süreçlerini yönetmede usta olduğunu kabul etmek gerekir. Seçime kadar süreceği ve büyük ihtimalle sonuç alınamayacağı belli olan bu tartışmalar son anda, "Birleşme olmadı, bari en büyük parti olan CHP çatısında birleşelim"e varacaktır. Sağda da solda da "birleşme" için geriye yine aynı adres kalıyor: Sandık!
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |