T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 HAZİRAN 2006 SALI | ||
|
Fenerbahçe'nin yollarını ayırdığı Daum, Almanya'da gazeteci arkadaşımız Gürcan Bilgiç'e ilginç açıklamalar yapmış. Doğrusu her biri gündem oluşturacak, çarpıcı sözler; -Fenerbahçe'den ayrılmak istedim, kalsam başarılı olamazdım, -Capello 3 haftada kaçar, -Fenerbahçe'de yapmak istediklerini gerçekleştiremiyorsun -Başkan'ın Erciyes maçında 'Deniz'i çıkarın' demesi şık olmadı. -Başkan'a "Avrupa'da bu kadroyla başarı gelmez, iyi oyuncular alalım" dedim, dinletemedim. - Alex hariç tüm yabancılar gitmeli. Transferde söz hakkım olmadı. Aslında biz bu türden açıklamalara alışığız. Ben Daum'dan böyle bir patlama bekliyordum. Ancak bu açıklamaları yaparken insanların biraz ağızlarından çıkanları kulaklarının duyması lazım. Bu tür sözlerin inandırıcılığı ve saygınlığı olması için söylenenlerin bir iki ay önce söylenenlerle çelişmemesi lazım. Denizlispor maçından iki gün sonra yaptığı basın toplantısında ne demişti Daum... "Kalıp, kalmamam konusunda kararı yönetim verecek." Bu sözler henüz arşiv tozu yutmadı. Buna karşın Alman hoca, görevine son verilince, "Yengiyi galibiyeti çevirmek" için kendisinin ayrılmak istediğini söylüyor. Kim inanır acaba Daum'a! 3 sezon boyunca her fırsatta, "Efsane Başkan" dediği Aziz Yıldırım'ın makbul bir başkan olmadığını görmek için Fenerbahçe'den ayrılmayı mı bekliyordu Daum? Sonra sormazlar mı adama; "Sen nasıl teknik direktörsün" diye "Takımı kurmana karışıyorlar, transferde söz hakkın yok, oyuncu değiştirmene karışıyorlar..." Hani senin kişiliğin? Hani senin teknik adam kimliğin? 2.5 milyon Euro uğruna her yapılana "evet" de, her şeyi sineye çek, sonra da kapının önüne bırakılınca yaramaz çocuklar gibi ağla, kapıyı tekmele. Özetle bu açıklamalar Daum'un gerçek yüzünü bir kez daha görmemizi sağladı. Doğrusu biz tanıyorduk zaten, dilerim kendisine, "Efsane Başkan" dediği için onu yere göğe sığdıramayan Yıldırım'da dersini almıştır.
Dünya Kupası tatsız mı?
Dünya Kupası'nda guruplarda ilk iki maçlar sona erdi. Genel bir memnuniyetsizlik var. Kupayı dikkatle izleyen pek çok futbol otoritesi oynanan futboldan memnun değil. Doğal olarak bizim bu konuda ne düşündüğümüzü soruyorlar. Sizinle paylaşalım. Ben de ilk maçlarda oynanan futbolu birkaç mücadele dışında fazla beğenmedim. Ancak hayal kırıklığı da yaşamıyorum. Çünkü bundan önceki Dünya Kupalarında da özellikle iddialı takımlar açısından bakıldığında gurup maçlarında yüksek kalite ve mücadele görmek mümkün olmamıştı. Bence asıl çekişme, kalitenin yükselmesi grupta oynanacak 3. maçlarla başlayacak. Takımlar turnuvaya iyice ısınacak, kazanmamın değeri artacak. Geride bıraktığımız maçlarla, önümüzde olanlar arasında ki fark ciddi bir biçimde ortaya çıkacak. Sözgelimi, daha iyi Brezilya, Almanya, İngiltere ve Hollanda izleme olasılığımız çok yüksek. Arjantin ve İspanya'yı turnuvaya iyi bir başlangıç yaptığı için ayrı bir yere koymak istiyorum. Keza yıldızların durgunluğunun da guruplarda ki son maçların ardından sona ereceğine inanıyorum.
Tuhaf şeyler
Dünya Kupası'nın Kanal 1'den yayınlanmasına en çok üzülenlerin başında herhalde Hıncal Uluç geliyordur. Genellikle bu tür organizasyonlar öncesinde kalemini bir kılıç gibi bileyerek, nereye saplayacağını şaşıran Uluç, yayını çalıştığı grubun televizyonlarından biri yapınca yaz ortasında kış uykusuna yattı. Oysa yayını TRT yapsaydı, nasıl coşacaktı kim bilir. Önce spikerlerin idam fermanını imzalayacak, bunun TRT koridorlarında ilan edilmesini isteyecekti. Maç öncesi ve sonrası yayınlar, yorumcular aklınıza ne gelirse Hıncal'ın öfkesinden payını alacaktı. Bununla kalsa iyi. Ona yaranmak adına harekete geçecek kalemşörler de ustalarına omuz verecekti. Ancak bakıyorum da ne Hıncal Uluç'tan, ne de kalemşörlerinden "tık!" yok. Mesela 90 dakika bitiminde TRT, Kanal 1'in yaptığını yapıp, yayını bıçak gibi kesse, maç sonunda ki o güzelliklere ekranı kapatsa, sizce Hıncal Uluç durdurulabilir miydi? İki maç arasında "CSI; Miami" dizisini Dünya Kupası yayınlayan TRT ekrana getirse, "Büyük Usta!", Genel Müdür dahil herkesi istifaya davet etmekle kalmayıp, "Devletin paraları nereye gidiyor. Yok mu hesap soran" demez miydi? Başbakan'a açık mektup yazmaz mıydı? Maç sonrasında, Almanya'ya canlı bağlantılar yapılması yerine, Kanal 1'in yayına koyduğu "Tuhaf Şeyler"i TRT'nin başına çalmaz mıydı? Peki ne oldu Hıncal Uluç'a? Ya Dünya Kupası'nı izleyemiyor, ya da yayını çalıştığı grubun televizyonu Kanal 1 yapınca, pamuk gibi oldu. Dikkat edin, spikerlere hoşgörülü, yayın akışına razı, yorumculara saygılı. Bizim tanıdığımız Hıncal Uluç bu olamaz. Sizin anlayacağınız "Tuhaf Şeyler" oluyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |