T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 HAZİRAN 2006 SALI | ||
|
Gözümüze gözümüze sokulan hayatların mahpusuyuz işte! Bizi hiç ilgilendirmeyen hayatların, mecburi tanığı olarak, kendi hayatımıza gölgelenmek için bile uğrayamıyoruz. Gazeteye yazı göndermek için internete bağlanıyorum ve her internete bağlanışta BM gönüllüsü olarak o kadını görüyorum. O "güzel kadını". Holywod yıldızı. Kucağında mülk edindiği çocukları. Evet evlat değil, mülk edindiği çocukları. Mülk edindiği çocukların yanına şimdi kendi kanından "markalı bebek" dünyaya getirdi. Neden markalı bebek? Çünkü bir kare fotoğrafına milyon dolarlar bahşediliyor. Anne ve baba kendi çocuklarının tek bir karesinin milyon dolar üzerinden gazetelere basılmasını pek makul görüyorlar ve bu vesile ile öteki çocuklara, yani dakikada yüzlercesi ölen öteki çocuklara, kendi çocuklarının bir kare fotoğrafını "kurban" ediyorlar. Böylece kendi çocuklarının "markası"nı tescillemiş oluyorlar. Daha doğar doğmaz öteki çocuklara hayat veren marka bebek. Farkı ne dakikada yüzlerce doğan öteki bebeklerden? Çünkü o marka sahibi bir anne babanın "üretimi". Evet çocuklar cennetten gelen koku değil de bir üretim olarak algılanmaya başlanınca markalısı ,markasızı,gözden kolay çıkarılanı olarak bir sürü kategoriye ayrılıyor.Öyle olunca yeni doğan ünitesindeki bakterili ortam kimseleri ilgilendirmiyor. Çünkü acıların da maden olarak bir karşılığı var değil mi?Yeni doğan ünitesindeki bakterilerden ölen bebeklerin annelerinin gözyaşı kaç krat eder. Hiç .Taştan ve topraktan o kadınlar ! Markalı ana-babaların markalı bebeklerini, bebek imajının yegane temsilcisi olara kutsamalıyız değil mi? Onların bebekleri hepimize bebek olarak yeter.Yetmeyecek olsaydı niye bir kare fotoğrafları milyon dolar etsindi! Şöyle diyecek bazıları. Barış elçisi kadın, o güzel kadın kendine hiç benzemeyen çocukları -birinin adı Mado bakın adını bile ezberlemişim haber tacizi sonucu- evlat ediniyor. Siz ne yapıyorsunuz?İşte bütün mesele burada. Çocuklar üzerinden imaj sahibi olmak.Çocuklar üzerinden imaj sahibi olmaya itiraz ediyorum. Çünkü imaj sahibi olmak ile bir yetimin başını okşamak arasında birbirine deyip dokunan bir mana benzerliği yok. Son yıllarda anneler günü- babalar günü vesilesiyle, şöhretlerin anneliği ve babalığı nazara veriliyor.Çünkü bu özel günlerin reklam diline en ziyade katkı sağlayacak olanlar yine bu reklamların ürettiği kişiler.Bu defa rolleriyle değil "gündelik hayat gerçekliği içinde anne ve baba olarak göz önüne seriliyorlar.Ne denmiş oluyor böylelikle? Üç kuruşu olanların analık -babalık neyine? Çocuklarına markalı bir gelecek veremeyeceklerini bile bile bu ne küstahlık bu ne vurdumduymazlıktır dünyaya bebek getirmeye tevessül ediyorlar.Fakirler olmasa "yaşanası bir dünya" olacakken heryer, "suçlu üretim merkezlerinin", dünyaya getirdiği çocuklar ile "kendi çocuklarımızın" konforu elden gidiyor..Anne baba olmak da her şeyin en iyisine layık olanların, dolayısıyla en fazla tüketenlerin hakkı olmalıdır.Ne kadar tüketim kapasitesi o kadar ana -babalık. II- Acılı anneler ve babalar şimdi gazete okuyucusu olacak durumda değillerdir. Anadolu'da bir adet vardır. Ölü evine yemek taşınır. Bu adettin temelinde de efendimizin hadis-i şerifi yatar. Evlerine yemek götürecek durumda değilim.Ama bu yazı ile gönüllerine uğramak istedim.Üstelik evlatsız kalakalmanın babalar gününde neye benzediğine yıllar önce tanık olmuştum. Özel günler kimsenin gününü mutluluktan yana özel yapmaya yetmiyor, ama bazen acının daha da ağırlaştığı ıslak bir yorgan oluyor. Acının özel günü, başkalarının kutladığı mutluluk özel günüyle çakışınca, boğazdaki yumruk, kalbin üzerine oturmuş kaya da ağırlaştıkça ağırlaşıyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |