T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 HAZİRAN 2006 SALI | ||
|
Ben de bir Gündüz Aktan okuruyum... Emekli büyükelçi olan Gündüz Aktan gerçekten de önemli ve değerli bir devlet adamı. Bir gazetede yazıyor oluşu, stratejik meseleleri dert edinmiş ASAM'ın başında bulunması durumu değiştirmiyor: O bir devlet adamı. Şöyle de söyleyebiliriz: Bir Gündüz Aktan yazısı okuduğunuzda, kendinizi bir "yazar"la karşı karşıya hissetmiyorsunuz. Bunda, değerli emekli büyükelçinin de payı var elbette. Belki de, yazarken, devlet adamı reflekslerinden kopamadığı (haklı olarak kopamadığı), devlet adına "öğüt verme" tavrını özenle sürdürdüğü için... Kuşkusuz, söyleyeceklerini, her yazarın yaptığı gibi, çok bilinen ve alışıldık bir yöntem olan "yazı"yla söylüyor. Mesela, kelime kullanıyor. Cümleler kuruyor. Çok parlak cümleler kuruyor bazen... Kimi zaman "ihsas" yoluna başvuruyor, eğretilemeler yapıyor, satıraralarını konuşturuyor... Ama, hiçbir zaman onun karşısında kendinizi, geçmişte çok sert politik yazılar yazmış olan Çetin Altan'ın, lineer mantık örneğinin yaşayan en büyük temsilcisi Hasan Pulur'un, yahut zaman zaman şakacı olmayı bilen Oktay Ekşi'nin karşısındaymışsınız gibi rahat hissetmiyorsunuz. Ben bir Gündüz Aktan yazısı okuduğumda, her defasında sınanıyormuşum, gözetleniyormuşum duygusuna kapılıyorum. Panik halinde başladığım yazıyı, kan ter içinde bitiriyorum. Başlamadan önce de mutlaka içimden şöyle geçiriyorum: "İnşaallah onu kızdıracak bir şey yapmamışızdır..." Öyle kırıp döken, herşeye öfkelenen biri değil. Bilakis, son derece anlayışlı ve mutedil bir görüntü veriyor. Sadece görünüşte değil, gerçekte de "mutedil" biri. Sokakta rastlaştığınızda rahatlıkla selam verebilirsiniz, karşılıklı oturup bir meseleyi müzakere edebilirsiniz. Mutlaka sizi dinleyecek, sorduğunuz her soruya sabırla cevap verecektir. Hiç müşerref olamadık ama, öyle hissediyorum. Belki de sorun şurada: Bir "üslup dairesi" içinde konuşuyor/yazıyor. Diplomat olmanın getirdiği "dikkat"ten hiç taviz vermiyor. Kelimeleri seçerek kullanıyor. Çağrışım alanı geniş cümleler kuruyor ve cümle içindeki seçenekleri, farklı anlamları karşı tarafın ferasetine bırakıyor. Biz bu anlamlardan birini alıp yazarla tartışsak bile, sonuçta kendimizi tartışmamış görebilir ve söylenenler içinde "farklı anlam katmanları" bulunduğu için sükût-i hayale uğrayabiliriz. Ben şahsen Gündüz Aktan'la hiç tartışmak istemem. Böyle bir şeyi kendisinin de isteyebileceğini, bir tartışmada "taraf" konumunu kabullenebileceğini sanmıyorum. Hayır, "demagojik" olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Kabullerle ilgili bir şeyden sözediyorum. Gündüz Aktan'daki "kabullerin" (örneğin devlet kavramı ve devlete bakış), verimli bir tartışmaya izin vermeyeceğini söylüyorum. Bu kabuller, "olması gereken"den o kadar kopuk ki, siz ne söylerseniz söyleyin, hiç demagojik olmayan Gündüz Aktan, "Hayır öyle değil... Bu mesele sizin bildiğiniz gibi değil" demenin bir yolunu bulacaktır. Hemen belirteyim, karşısında kendimizi bir otorite tarafından sınanıyormuş hissettiğimiz ve çok korktuğumuz Gündüz Aktan başarılı ve usta bir yazar... Kaç aydır demokrasinin "ertelenebilir bir süreç" olduğunu yazıyor, hiç birimiz cevap veremiyoruz. Biliyoruz ki, cevap verdiğimiz an, kendimizi "devlete düşman kesilmişler ve bir türlü bu travmadan, şoktan kurtulamışlar" kategorisinde bulacağız. Bütün Gündüz Aktan yazılarından çıkarabileceğimiz ortak cümle şu: "Dünyada her yerde aydınlar devlete saygılı davranırlar..." Belki de değerli emekli büyükelçinin, korkumuzu izale etmesi için, önce şu sorunun cevabını vermesi gerekiyor: "Dünyanın her yerinde görülen devlet, burada görülene benziyor mu?"
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |