T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet ŞEKER

Babalar günü

Her sene geliyor, bu yıl da geldi ve gitti. Bir babalar gününü daha idrak ettik. Hediyeler alındı, sevgi cümleleri sarf edildi, eller öpüldü, yanaklar öpüldü, dualar edildi.

Babası hayatta olmayanlar ve kendisine 'baba' diye seslenecek birisi bulunmayanlar için yine buruk bir gündü.

Buruk, yani içeride hissedilen burgunun ağır ağır döndüğü...

Dönedursun.

Bir burgunun nasıl çalıştığını hiç görmemiş olanlar için de bir ödev olsun, bulup görsünler.

Birkaç okurumuzun hatırlatmasını dikkate alarak, 'Baba' başlıklı eski bir yazıyı tekrar ediyorum. Arzu eden, "yoğun istek üzerine" şeklinde yorumlayabilir...

*

İnsan, kaç yaşına gelmiş olursa olsun, babası hayattayken 'dünya fâni' lafını tam olarak idrak edemez fikrimce.

Arkasında hep sağlam bir ağaç vardır sırtını dayayacağı.

Uzakta olsun, yakında olsun, isterse kırk günlük mesafede yaşasın, fark etmez.

Ne zaman ki babasını toprağa verir, işte o gün, her şey birden bire değişir.

Dünya, gerçekten fânidir artık.

Gelen, gitmektedir ve sıra yaklaşmaktadır, her ne kadar bu iş sırayla olmasa da.

Taşın sert olduğunu o zaman anlar insan, yıkanırken ağlar...

*

Hatıralar geçer gözünün önünden. İlkokula kayıt yaptırdığı gün gelir aklına. İlk karnenin alındığı gün canlanıverir. İlk tokat hatırlanmaz da, ilk mektup unutulmaz; mesela askerlik sırasındaki. Onun 'oğlum' deyişindeki sıcaklık hiç gitmez.

Son defa sarıldığı ânı hep yaşamak ister insan. "Canım babacığım" diyerek tekrar tekrar kucaklaşır zihninde. Onu ne kadar çok sevdiğini yeterince söyleyemediğine yanar.

Bir vakitler onu kırdığı aklına gelince, yüreği kavrulur. Gerçi, babadır, affetmiştir çoktan. Ama bir burgu, habire dönmektedir. Çocuklukta ne çok şey bilmektedir baba; ne kadar güçlüdür...

*

Bir çocuk, annesinin elinden tutmuş, iskeleye yanaşmış haldeki kocaman bir yolcu gemisinin yanı boyunca yürürken, ağzından şaşkınlıkla şu cümle dökülmüştü:

- Babamdan bile büyük!

Öyledir, ancak devasa gemiler babalardan büyük olabilir.

Sonra sonra aradaki ilişki değişir, babaların da aslında normal bir insan olduğu fark edilir.

Hatta delikanlılık döneminde "babam da hiç bir şeyden anlamıyor"a dönüşür. İleride, "keşke babam hayatta olsaydı da ona fikir danışsaydım" denilecektir ya...

*

Bir zamanlar beraber top oynanan, koşu yapılan, kimsenin yerinden kıpırdatamadığı eşyaları kuş gibi havaya kaldıran o güçlü adam, elden ayaktan düşüp güç kaybedince, yürüyebilmesi için koluna girip ağır adımlarla ilerlerken, insanın içi nasıl da ezilir, yaşayan bilir.

Yastığını hafifçe kaldırmak için bile ne kadar zorlanmaktadır.

Gözleri iyi seçmediği için, porselen tabağın desenini, yemekten bir parça sanıp da çatalını batırmaya çalıştığını gördünüz mü hiç babanızın?

Ben gördüm ve yüreğim parçalandı. Ağladım. Onu ne kadar çok sevdiğimi yeterince söyleyememiştim, ondan içim acıyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi