T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
S İ N E M A | 28 TEMMUZ 2006 CUMA | ||
|
'Uzakdoğu usûlü korku'nun gösterişli bir örneği
"Göz" üçlemeleriyle bütün dünyada tanınıp ciddi bir hayran kitlesi edinen Hong Konglu Pang Biraderler, gerçek setlerle grafik animasyon teknolojisini ustaca buluşturdukları bu yeni filmlerinde kalite çıtasını bir karış daha yükseltiyorlar.
Yazılarında "Chu Xun" takma adını kullanan genç kadın yazar Ting-yin (Lee Sinje) ilk romanı ile Güneydoğu Asya'da en çok satanlar arasına girmeyi başarmıştır. Romanın konusu, okuyucuların hepsini derinden etkileyen bir aşk öyküsüdür. Menajeri Lawrence, kitabından uyarlanan filmin tanıtım gününde medya mensuplarına, Ting-yin'in "Hayalet Dünya" adlı yeni romanına başlayacağını anons eder. Ancak bu defaki yapıt, romantik bir olay örgüsüne sahip olan öncekinden çok daha farklı olacaktır. Ting-yin, "doğaüstü güçler" hakkındaki yeni kitabını çok geçmeden yazmaya başlar. Ancak romanın ilk bölümünü kâğıda dökerken ansızın durur; yazdıklarını beğenmez ve çöpe atar. Bu arada kitabındaki kahramana çok benzeyen gizemli bir kadın da gündelik hayatının çeşitli anlarında sık sık karşısına çıkmaya başlamıştır. Kahramanımız kitabına konsantre olmaya çalıştıkça başına gelen garip olayları açıklamak onun için gitgide imkânsızlaşmaktadır. Ting-yin, yazdığı doğaüstü olayların teker teker gerçekleşmesi yüzünden artık delirdiğini düşünmeye başlar ve hayâl ile gerçek olan arasında sıkışıp kalır. Çünkü, yeni öyküsünün içeriğine yerleştirdiği her şey, kısa bir süre içinde gerçek hayatta da karşısına çıkmaktadır. Genç kadın, en sonunda kendisini alabildiğine tedirgin eden bu sarmaldan çıkabilmek için "Hayalet Dünya"ya gitmeye karar verir. Girdiği ürkütücü âlemde şimdiye kadar hiç yaşamadığı şeyler yaşayacak, hayatı boyunca yüzleşmekten hep korktuğu en gerçek korkularıyla karşılaşacaktır. "Hayalet Dünya", bu gibi görece uzak diyarlardan sinema salonlarımıza ulaşan, olağanüstü görsel imgelerle bezeli etkileyici bir yapıt... Sinema dünyasında artık "Pang Biraderler" olarak anılmaya başlanan 1965 Hong Kong doğumlu ikiz kardeşler Oxide Pang Chun ve Danny Pang'ın dördüncü ortak çalışması olan film, Tayland'ın tropik ormanlarda 40 derece sıcak altında kurulan devâsâ setlerde çekilmiş. Bu gerçek setlere sonradan eklenen bilgisayar animasyonlarıyla ürpertici bir görselliğin kapılarını açan "Hayalet Dünya", daha önce "Göz", "Göz-2" ve "Göz-10" adlı üçlemeleriyle bütün dünyada büyük sükse yapan ikilinin korku-gerilim sinemasındaki parlak yeteneklerinin bir başka çizgi üstü örneği... Bundan iki hafta önce "Acı Tatlı Hayat"ı tanıtırken de belirttiğim gibi, gözleri ve beyinleri tek tip bir sinemasal algıya alıştırılıp Hollywood klişelerinin tutsağı yapılmış bizim gibi izleyici grupları için, oyuncularının tamamı çekik gözlü olup jenerik yazıları ve diyalogları kulağa hiç tanık gelmeyen dillerde akan öyküler ilk anda izlenmesi özel çaba gerektiren birer deneyime dönüşüyor. Ancak bütün gerçek sinemaseverlerin bu tek tipleşmeyi inatla reddetmeleri ve ülkemizde gösterime girebilen böylesi alternatif örnekleri keyif alarak izlemeyi öğrenmeleri gerekiyor. O noktada da dış pazarlardan film seçerken Hollywood'u boşverip özellikle alternatif ülke sinemalarına yönelen Chantier, Medyavizyon ve Bir Film'e minnettarız. "Hayalet Dünya", içeriğiyle ancak erişkin ve rafine sinemaseverlere uygun olabilecek bir öykü. Hafta sonu için eğlencelik bir komedi arayanlara ya da küçük çocuklara göre değil. Görsel bir meditasyon seansına girip arada da hafiften ürpermek isteyenler bu filme, bol gürültülü bir eğlence isteyenler ise "Karayip Korsanları"na yönelebilir. Çılgın Fransız'ın siyah-beyaz dönüşü
Yeteneksiz bir dolandırıcı olan Andre'nin, Paris kentinin yarısına onbinlerce dolar borcu bulunmaktadır. "Teknik olarak" kendisini bir Amerikalı olarak gören Andre, Amerikan Büyükelçiliği'nden de hiç bir yardım alamaz. Ardından, yine kendi güvenliği için polisin onu hapse atmasını ister; fakat bu girişiminde de başarısız olur. Son çıkış noktası olarak intihara doğru yol alırken, tesadüfi bir şekilde rastladığı uzun bacaklı Angela'nın sorunlarının üstesinden gelmesine yardım etmesiyle birlikte, genç adamın kaderinin seyri de değişecektir. 1999 yapımı "Jeanne D'arc"tan bu yana kamera arkasına geçmeyen ve daha ziyade başka yönetmenlerin filmlerine destek vermekle yetinen Fransızların harika çocuğu Luc Besson, görsel güzelliğine özel bir önem atfettiği yeni filmiyle huzurlarımızda. "Angel-A"yı şaşılası düzeyde boş kılmayı başardığı bir Paris dekorunda ve siyah-beyaz olarak çeken Besson, onuncu yönetmenlik denemesinde önceki yapıtlarına göre daha bir Fransız takılıyor. Zaten, kendi ifadesi de bu saptamayı doğrular nitelikte. Filmle ilgili olarak verdiği bir demeçte, "Bu çalışma, benden yeni bir Leon ya da Nikita görmek isteyenler için değil; kendimi gerçek bir Luc Besson filmi yapmak için zorladım" demiş. "Angel-A"nın gerçekten çok emek verilmiş görüntü kalitesine hayran olmamak mümkün değil; ancak Besson'un adının çekiciliğine kapılarak yaşayacağınız bu deneyim, zaman zaman Amerikan tarzı sinemadan oldukça uzaklaşan Avrupalı atmosferiyle sizi hayal kırıklığına da uğratabilir. Nitekim, filmin uluslararası beğeni istatistiği de beklenmeyecek ölçüde düşük kalmış. Fakat, "İmza bu olunca yine de denemeye değer" diyorsanız ne âlâ...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |