T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 1 AĞUSTOS 2006 SALI | ||
|
Dünyanın bu kez dolaştığı terör sarmalı öncekilerden içerik olarak farksız ama nitelik olarak yeni bir evreye girildiğini gösteriyor. ABD ve İsrail'in hedeflerine sadece silah yoluyla ulaşmayı bir uluslararası kural haline getirdiği yeni bir evreye giriliyor. Irak ve Filistin örnekleri kanamaya devam ederken; geçtiğimiz aylarda bağımsız seçimlerin yapıldığı, Suriye askerinin ülkeden çıkartıldığı Lübnan'a yapılan muamele bunu açıkça gösteriyor. Amacın demokrasi ve özgür seçim olmadığı biliniyordu; şimdi bu tür sözlere ihtiyaç da duyulmayacağı anlaşılıyor. Sadece sivil hedefleri vuran İsrail bombalarının ve o bombardımanın yardım-yatakçısı Amerika'nın verdiği mesaj da aslında budur: Kimse demokrasiden ve uluslararası hukuktan söz edip kendisini gülünç duruma düşürmesin. Amerika'nın herkesi uluslararası hukuk ve küresel değerlerin saf ortakçısı aptallar yerine koyan dünya düzeninin sonu bir kez daha geldi. Washigton'un İsrail'i yöneten "ölüm kabinesi''ne verdiği destek, Büyük Ortadoğu gibi göstermelik projelerin de sonunun geldiğini haber veriyor. Yeni yaklaşıma bir ad konulamayacaktır çünkü dünya seyirci kalmaya devam ettikçe, bir yandan Amerika, bir yandan da İsrail öldürebildikleri kadar ilerleyeceklerdir. Bunun için açık komplolardan da çekinmeyeceklerdir. Mesela, şimdi hafızalar biraz zorlanırsa, eski Lübnan Başbakanı Hariri'nin geçtiğimiz yılın 14 Şubat'ında Beyrut'ta öldürülmesinin bugün ülkede olacaklar içir atılmış etkili bir adım olduğunu söylemek daha mümkündür. Türkiye'nin de dahil olduğu uluslararası bir seferberlikle Suriye askerinin ülkeden çıkarılmasına yol açan o cinayetin aslında bugünkü Lübnan tablosunu isteyen ABD-İsrail ortaklığının bir tasarımı olduğunu söylemek artık komplo sayılamaz. Ama zaten "yeni evre'' dediğimiz sürecin özelliği de budur. Bir önceki aşamada, yaptıklarının terör olduğunu söylemek ABD ve İsrail'in kabul etmediği, reaksiyon gösterdiği bir tanımlamaydı. Artık bu tür sataşmalar da önemini yitirdi. Eylemler ve politikaları hakkında neler söylendiği, nasıl tanımlamalar yapıldığı farketmiyor. Dolayısıyla, ne geçmişte kalan Hariri suikasti gibi olaylar, ne de bundan sonra olacaklar için suçlanmayı da umursamayacaklardır. Amerika ve ortağı, sadece Lübnan'ı değil dünyayla aralarındaki iletişim bağını da tahrip etmiş durummadır. BM Güvenlik Konseyi'nin saldırıları kınayamaması ve adeta "ateşkes zamanına İsrail'in karar vereceği''ni teyid eden bir bildiri yayınlaması da bu tahribatın amacına ulaştığını gösteriyor. Son İsrail saldırıları, insanlığın ortak değerlerinin hiçliğini olduğu kadar, dünyanın "Müslüman'' toplumlar için güvenli olmaktan çıkarak bir atış poligonuna dönüştüğünü de ortaya koyuyor. Bu yargıya ulaşmak için, "Eğer İsrail Hıristiyan toplumları hedef alsaydı dünya yine bu kadar rahat olabilir miydi?'' sorusuna dürüst bir cevap vermek yeterli olacaktır. Sorunun cevabından yürünecek olursa Arap-İslam ülkeleri ve Arap olmayan İslam ülkelerinin, ortaya saldırıların doğrudan kendilerine yapıldığına dair irade ortaya koymaları artık kaçamayacakları bir sorumluluktur. Birleşmiş Milletler dahil bütün uluslararası kuruluşların içini de boşaltan şiddetli bir fırtınaya dönüşen son saldırı dalgası, devletlere halklarının dinsel kimlikleriyle saf tutmak dışında bir seçenek bırakmıyor. Zaten, bu büyük insanlık dramına iki umursamazlık fazladır... ABD-İsrail ortaklığının kendileri hakkında ne düşünüldüğüne dair umursamazlığı İslam dünyası hükümetlerine olup biteni derinden umursama mecburiyeti yüklüyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |