T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 1 AĞUSTOS 2006 SALI | ||
|
Yer Bostancı pazarı. Aylardan Temmuz. Günlerden Çarşamba. Bütün Türkiye sembolik olarak sanki bu mekanda toplanmış. Bütün Türkiye sanki burada yaz alışverişine çıkmış. Tatile giderken lazım olacak ne varsa burada. Her kalite, her marka tüketicinin emrine amade. Satıcılar kadınları, kadınlar birbirlerini sayfiye için gayrete getiriyor. Yaşı yedi olan da yetmiş olan da kendini "sayfiye güzelliğine" hazırlıyor. Ertelenmişliğin ikmal edilebileceği bir durum gibi kodlanıyor zihinlere "sayfiye". Bütün olmazlar olacaktır orada. Yaşlılar genç gibi olacak, gençler on iki ay boyunca kalbi hazır hale getiren "yaz aşk"larına gark olacak, sanki deniz ve güneş olmazları oldurup herkese "bronz" madalya gibi konacaktır. Her alışveriş orası için, orası, yani sayfiye, yani ertelenmiş bütün hazları emzirecek "cennet-mekan" için planlanıyor. Kadınlar birbirlerinin sırtına tezgahlardan seçtikleri giysileri konduruyor: "Ay çok yakıştı valla. Mis gibi giyersin sayfiyede." Bedenleri ne olursa olsun, yaşları kaça merdiven dayarsa dayasın sanki o kıyafeti alınca kendilerinin aniden daha genç ve daha güzel olabileceğini varsayıyor bu kadınlar. Eğitimlerinin, kültür seviyelerinin, sosyo ekonomik düzeylerinin farklılığı Sindirella sendromuyla imha oluyor. Herkes bir ve aynı. Bir kıyafet giyince dünyanın en güzel kadını olacağına nasıl inanılmaktadır böyle! Bilim adamlarının görmenin seçici bir eylem olduğunu söylediğinden elbette haberi yok bu kadınların. Ama hepsi sanki bu gerçek ile yaşamayı öğrenmeye çalışır gibi bir eylem planı hazırlıyor. Sanki bütün bir yıl boyunca şehrin o kalabalık atmosferinde kimseler tarafından görülmemişler, yani fark edilmemişler, fark edilmedikleri için de merkeze alınmamışlar, merkeze alınmadıkları için de ne kıskanılan ne özenilen ne de sevilen biri olmamışlar. Bütün bu olumsuzlukları bitirecek olan yegane şey tatildir. Güneş görünmeyenleri görünür mü kılacaktır. Görünür kıldığı için sevilecekleri bir merkez mi çizecektir etraflarına. Derileri bronzlaşınca, teneke hayatları da bronz payesine mi erişmiş olacaktır. Anadolu'da bir söz vardır: Evin çirkinse sıva çal, karın çirkinse urba al. Bu sözün arka planında da Sindirella sendromu yok mu? Bir kıyafet giyince değişiverecek hayat. Kül kedisi iken prenses olunacak. Bir kıyafet bütün olmazları olduran olacak. İşte modacıların başarıları buradan kaynaklanıyor. Güzellik yüz güzelliği, kalp güzelliği ayırımından sonra artık bir de trend güzelliği kategorisi kazanmış durumda. Trend güzelliği "bakımlı kadın" imajı içinde şenleniyor. Bakımlı kadın kim? Medyanın söylediğine harfiyen uyan kadın. Bir kıyafet, bir mekan(tatil) alarak, herkes şimdi kendini baştan yaratmakla meşgul. Genç yaşlı şehrin bütün kadınları kendisini Sindirella olmaya hazırlıyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |