T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 1 AĞUSTOS 2006 SALI | ||
|
Lübnan sınırını aşıp Suriye'ye geçmeyi başaranlar geride bıraktıkları topraklarda yaşadıklarının şokunu hâlâ atmamış görünüyorlardı. Suriye'de yakınları veya belli süre için de olsa barınma imkanına sahip olan hepsinden önemlisi sınırı aşacak bir araç bulabilenlerdi gelenlerin önemli kısmı... Sosyal ve ekonomik statüleri ne olursa olsun ülkelerini terk etmek zorunda kalan savaş yorgunu insanlardı.. Uzun bir araba kuyruğu oluşturan bu Lübnanlı mültecileri Suriye tarafına geçer geçmez hoş bir sürpriz bekliyordu. Dünyaca ünlü bir gıda firması sıcaktan bunalan bu insanlara soğuk su dağıtıyor, isteyenlere, hemen oracıkta kurulan çadırlarda dinlenme imkanı sunuyordu. Dünyada hiçbir yardım kuruluşu yetişmeden sıcaktan bunalan insanlara sembolik de olsa yardım elini uzatan bu küresel firmanın davranışı elbette sadece gösteri olarak yorumlanamaz. Her ne kadar aynı araba kuyruğunun ters istikamette ilerleyen Türkiye'den gelen yardım TIR'larını kimse fark etmese de zihinlerde kalan, yine, o ellerinde su şişeleriyle koşturan 'marka yardım' elemanlarıydı... Savaş yorgunu insanlara yalnız olmadıklarını hatırlatacak sembolik bir adımı takdirle karşılamak durumunda olurduk, eğer küreselleşme denilen kompleks ilişkiler ağının bu olayda ne şekilde tezahür ettiğini bilmiyor olsaydık... Bir şişe suyun içinde çalkalanan çıkar ilişkilerini çözümlemeden Lübnan'da yaşananları kavramanın, katliama karşı çıkmanın fazla bir anlamı kalmıyor. Çünkü İsrail bombalarından kaçan mültecilere soğuk meşrubatlar sunan bu firmanın finansal olarak İsrail'in en büyük destekçilerinden biri olduğunu biliyorsanız olup bitene daha farklı bir gözle bakmak zorundasınız demektir. Güney Lübnan'da çocukların bedeninde patlayan bombalarda en azından parasal katkısı olan kapitalist ilişkiler ağının merkezindekiler aynı insanlara Suriye sınırında soğuk su sunuyor. Kavurucu sıcakta, ateş topuna dönüşen arabalara su taşıyan firma görevlilerini görünce ilk olarak, ulusal sınırları aş/ındır/an küresellleşmenin ahlaki sonuçlarından biri bu olsa gerek diye düşündüm. Ahlaki açıdan İsrail'in yaptığı katliamına karşı çıkarken küresel kapitalizmin çıkar ilişkilerinden bağımsız dünya siyaseti tasavvuruna sahipseniz, en azından, olup bitenleri kavramak bir yana, karşı olduğunuzu düşündüğünüz haksızlığın bir ucundan size bulaştığının fark etmiyorsunuz demektir. Küreselleşme karşıtlarının, savaş karşıtı kampanyaların neden gerçek bir muhalefet olamayışlarının nedeni burada yatmaktadır. Karşı olduğunuz sistemin argümanları içinde kalarak 'muhalif olmak' mümkün değil çünkü. Küresel kapitalizmin çapraşık çıkar ilişkileri ve bunun siyasal, askeri sonuçları göz ardı ederek, sadece katliamlarda ölenlere ağıtlar yakmak, en azından kendi kendini aldatmaya dönüşüyor. Bilerek görmezlikten gelmek ise ahlaki açıdan, Amerika'nın BM Temsilcisi J. Bolton'un, İsrail'in Lübnan'da giriştiği katliamla ilgili olarak yaptığı açıklamadan daha hafif değil: İsrail'in operasyonlarındaki sivil kayıplarla İsrail'de hain terör eylemleriyle öldürülenler ahlaken eşit tutulamaz. ABD'nin açık biçimde İsrail'le suç ortaklığı yapmaya iten sebep sadece Yahudi lobisinin Amerikan siyasetindeki etkisine indirgenemez. ABD'nin Kana katliamına destek veriş gerekçesi ile Irak'ı işgal eden gerekçe aynıdır. Küresel kapitalizmin geçirdiği dönüşüm, Amerika'nın önümüzdeki on yıl içindeki muhtemel konumu ve tüm bunların üstünde Batı medeniyetinin temel krizi kavramadan 'bir şişe soğuk suda ergimiş halde sunulan ahlak' bunalımını çözmek mümkün değil.. Bu ahlak sorunu sadece açık biçimde katliamdan yana tavır alan Batılılar ve özellikle Amerikalılarla sınırlı değil şüphesiz. Bir yanda İsrail'i eleştirirken diğer yanda liberal kapitalizme entegre olmak gibi ikilemin farkına bile varmayan sığ ve sağ-muhafazakar çevrelerin içine düştükleri ahlaki çelişki çok daha büyük. "Paranın dini imanı olmaz" diyerek küresel sermayeye eklemlenmeyi marifet bilenlerin İsrail'in işlediği cinayetlere karşı çıkmaları, en azından ahlaken, Lübnanlı mültecilere su dağıtan firmanın tavrından pek de farklı değil. Küresel kapitalizmin çıkar ilişkileri kendi ahlaki normlarını da beraberinde getirmektedir. Ekonomik ve finansal açıdan sisteme entegre olarak kendi ahlaki ölçülerinizi savunmak ne kadar mümkün?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |