AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Namazın Bitişindeki Tesbihler ve Dualar

Bundan önceki iki yazıda, namaz öncesinde müezzinin görevleriyle ilgili olarak ezan, tesvîb ve kâmet konuları ile namazdan hemen sonraki istiğfar dileği, selâm dileği, yardım dileği ve âyetel kürsînin okunuşu konularını ele almıştık. Bu yazıda ise, namaz sonrasındaki tesbihleri ve duaları ele alacağız.

Namaz Sonrasındaki Tesbihler

1) Sonrasında Nafile Bulunmayan Farz Namazlar: Hz. Peygamber (s.a.), müslümanlara sevap kazandıracak işleri sayarken şöyle buyuruyor: "(..) Her namazdan sonra, otuzüçer defa sübhânellah (tesbîh), elhamdülillâh (tahmîd) ve Allahuekber (tekbîr) dersiniz." (İbn Mâce, ikâmet, 32, no: 927; Tecrîd-i Sarîh, 2/901, no: 466) Bu hadis, namaz sonrası tesbihleri konusunda, farz ya da sünnet namaz ayrımı yapmaz. Müslim'de (mesâcid, 146) yer alan başka bir hadis ise, yukarıdaki hadiste geçen namaz sonrası tesbihlerinin, farz namazlardan sonra olduğunu bildirir.Bu tesbihlerin amacı, Allah'ı zikrin namaz sonrasında da sürüp manevî atmosferden keskin bir çıkış yapmamaktır.

"Camilerde, namazlardan sonra çekilen tesbihler ve yapılan toplu âminli duaların hepsi bid'at ve uydurmadır. Hz. Peygamber'in uygulamasında bunlar yoktur. Namazın bizzat kendisi dua ve tesbihtir. Allah'ın belirlediği ve sınırlarını çizdiği bu dua ve tesbih faaliyetine, onun birkaç katı zamanı tutacak ilaveler yapmak, Allah'ın dinine hüküm sokmaktan başka nedir ki?" (Y.N. Öztürk, Kur'an'daki İslâm, s. 592) şeklindeki değerlendirme, kavram karışıklığınan kaynaklanan sığ bir din ve ibadet anlayışının sonucudur. Yukarıdaki hadisler karşısında, böyle bir sonuç çıkarmak, tamamen tutarsızlıktır. Hz. Peygamber'in yaptığı bir uygulamaya onu güzel (müstehap) görerek uymak, Allah'ın dinine hüküm sokmakla da hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü bunlar, farz derecesinde kabul edilmemiştir. Bu tesbihleri yapmak istemeyenler, daha önceden camiden çıkıp evlerinde veya başka yerde tek başlarına yapabilirler.

Hz. Peygamber (s.a.), (bir rivayette farz) namaz sonrası tesbihlerinden sonra, "tehlîl", yani "lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh, lehul mülkü, ve hüve alâ küllişey'in kadîr" (Allah bir tektir, ortaksızdır, bütün mülk onundur, o her şeye gücü yetendir) denilmesiyle, deniz köpükleri kadar çok olsa bile günahların bağışlanacağını bildirmiştir. (Müslim, mesâcid, 144-146; Ebu Davud; Tirmizî, dua, 3695) Bu tehlîli, üç defa söylemiştir. (Buharî, deavât, 18; Nesâî, zikir, 86)

Sabah ve ikindi namazlarının ardından son sünnet denilen nafile namazlar yoktur. Bu tür namazların farzları kılındıktan sonra, imamın mihrapta biraz yer değiştirip, ezkâr ve tehlîlât (yukarıda hadislerde belirtilen tesbihler) ile meşgul olması müstehaptır (iyidir).

2) Sonrasında Nafile Bulunan Farz Namazlar: Öğle, akşam ve yatsı namazlarının ardından, son sünnet denilen nafile namazlar vardır (yatsının son sünnetinden sonra vacip vitir de vardır). Hanefiler dışında kalan cumhura göre, bu tür namazlarda da farzlardan sonra tesbihât ve tehlîlât ile meşgul olunur.

Hanefiler ise, son sünnet namazları kılmayı, tesbihât ile meşgul olmaya tercih edip evlâ görürler. Çünkü namaz, dua ve tesbihten de, salâtü selâmdan da efdaldir.

Namazlar kılındıktan sonra camide veya başka yerde, tesbih ve duaya devam ederek, Allah'ın huzurundan keskin bir ayrılış yapılmamalıdır. Özellikle camideki tesbih ve dualar, hele de güzel sesli müezzinler olursa, insanı huzur dolu bir manevî atmosfere taşırlar. Bu büyük zevkten yoksun kalınmamalıdır. Kendi adıma konuşursam, camiye namazın başından sonuna tamamen böyle bir manevi ortamı bulmak için giderim. Allah'ın rahmetinin cemaatin üzerinde oluşunun bir tezahürü de herhalde bu ortam olmalıdır. Bazılarının sandığı gibi, bunun emir komutayla zikir olarak görülmesi, "geleneklerin oluşturduğu bid'atler ve hurafeler yığını, Kur'an'ın emri olan ibadetlerden çok, geleneklerle beslenmiş bir seremoni, bir festival haline getirme" şeklinde değerlendirilmesi (Y.N.Öztürk, Kur'an'daki İslâm, s.589), cemaatle namazın anlamının, cemaat rahmeti ve bid'at kavramının biraz uzağında sığ bir değerlendirmedir.

Acele işi, tuvalet sıkışıklığı gibi, bir mazereti olanlar ya da bu bölümekatılmak istemeyenler, namazdan hemen sonra tesbihleri beklemeyip camiden işlerini görmeye elbette ayrılabilirler. Tesbih vedua bölümüne katılmayanları kınamak da, doğru değildir.

Namaz Bitiriş Duası

Tesbihâttan sonra, namazı bitiriş duası yapılır. Yalnızken ya da camide, namaz kılanın/müezzinin tehlîl ve "Sübhâne rabbiyel aliyyil a'lel vehhâb" (Ulu, yüce ve çok lutfeden rabbim mükemmeldir) veya benzeri başka bir duayı söyleyişinden sonra, namaz bitiriş duası yapılır.

Hz. Peygamber'in (s.a.), her namazın ardından şu sığınma duasını yaptığı nakledilir: "Allahümme innî eûzü bike minel buhli, ve eûzü bike minel cübni ve eûzü bike min en erüdde ilâ erzelil umri, ve eûzü bike min fitnetid dünyâ , ve eûzü bike min azâbil kabri" (Allahım: Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım. Düşkün ihtiyarlıktan sana sığınırım. Dünyanın sıkıntısından sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım.) (Buharî, ezan, 149; Müslim, zikir, 50, 52, mesâcid, 134; Ebu Davud, salât, 149, 179)

Namaz kılanlar ve imamlar tarafından, elbette bunun dışında dualar da yapılabilir.

Namazı/Müezzinliği Kapatma Duası

Genel olarak namazların bitirildiği dua, şu âyette yer alan duadır: "Sübhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yesıfûn, ve selâmün alel mürselîn, vel hamdü lillâhi rabbil âlemîn" (Senin güçlü rabbin, onların nitelemelerinden uzaktır. Gönderilen peygamberlere selâm olsun. Hamd, âlemlerin rabbi, Allah'adır.) (Sâffât, 37/180-183)

Bundan sonra, el-Fâtiha denerek, salevât söylenir ve Fâtiha Sûresi okunur. Daha sonra, camiden/namaz kılınan yerden ayrılınır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Hanefilerin müezzinlerle yaptıkları namaz sonrası duaları ve tesbihleri, dinin özüne bir aykırılık oluşturmadığı gibi, cemaat kavramının özüne ve ruhuna çok daha uygunluk gösterirler. Bid'at diyerek, bu gibi uygulamalara karşı çıkanlar, kendi mezheplerinin sünnet ve bid'at anlayışlarını, müdahaleci bir yöntemle başkalarına da dayatmak isterler. Hanbeliler'in dar bir yorumu olan Vehhabiliğe bağlı Araplar'ın serbest zikir yapmaları, sanki herkes için zorunluymuş ve tek yorum buymuş gibi, Hanefilere veya başkalarına dayatılmamalıdır. Hanefiler de, kendi yorumları doğrultusunda hareket ederek, müezzinlik uygulamasına devam etmelidirler.


16 Haziran 2005
Perşembe
 
VECDİ AKYÜZ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED