Televizyon dizileri bir bir sona eriyor. Ekmek Teknesi de bitti. Allah rahmet eylesin, Fırıncı Nusrettin Baba'yı kaybettikten sonra nasıl devam edecekti ki!

Bizimki de laf işte.

Hasan Kaçan'a sordum geçen akşam:

- Ekmek Teknesi yerine yeni sezonda ne teknesi başlayacak?

"Bir şeyler düşünmüşüzdür" dedi, "Boş bırakmayız."

Pana Film tarafından düzenlenen gecedeydik.

Kurtlar Vadisi ve Ekmek Teknesi çalışanlarıyla Şov tv yöneticileri bir aradaydı.

Senaristler, yönetmenler, oyuncular, ışıkçılar, kurgucular, sesçiler, hepsi oradaydı.

Bir açıdan sezon sonu partisi, bir açıdan "gurur gecesi".

Boğaz'ın kenarında havai fişekler patladı, kristal bardaklar çatladı, gecenin sonunda sahneye çıkan İbrahim Tatlıses, şarkı ve türküleriyle gecenin keyfini ikiye katladı.

O sırada iki kişinin hararetli bir şekilde konuştuklarını duyduk.

Biri Polat, biri Nizam.

Bakın neler konuştular...

Nizam: İstanbul ne kadar yukarıdaysa Ankara o kadar derindedir... Devletin kendisi bizzat derindir... Hükümetler yürütmeyi yürütürler ama, iktidar bilfiil devletin elindedir... Derin devlet diye bir şey yoktur, devlet derin olduğu kadar devlettir, ve o nispette güçlüdür!

Polat: Devletin hangi noktalarıyla temasımız var?

Nizam: Her noktasıyla... Ama bizim asıl işimiz gerçek iktidar sahipleriyle... Devleti, hükümeti, toplumu etkileyen baskı grupları vardır... O baskı grupları bizzat biziz!

Polat: Nasıl yani?

Nizam: Örneğin, biz bir şey isteriz, Ankara bunu yapmakta zorlanır yahut gecikir... Anında Samuel devreye girer, özellikle borsa yoluyla öyle manipülasyonlar yapar ki, ekonominin beli kırılacak noktaya gelir ve Ankara, isteklerimizi yerine getirir... Tabii ki faiziyle birlikte...

Polat: 2001 krizinde olduğu gibi mi?

Nizam: Aynen öyle...

Polat: Peki Cumhurbaşkanı Anayasa kitapçığını fırlatmasaydı ne yapacaktınız?

Nizam: Başka bir şey bulunurdu... Başbakan öksürdü, nezle oldu, tansiyonu oldu, iş ki siz zemini hazırlayın, borsadan parayı çekmek, bir tek saniye!

Nizam, anlatmaya devam ediyordu:

Bugün, Türkiye'nin geldiği noktada, yerel yargının gücü sıradan vatandaşlarla sınırlı... Uluslar arası sermaye, uluslar arası kuruluşlar için yargı çevresinden birisiyle temasa girmek zaman kaybı...

Polat: Tahkim?

Nizam: Evet... Artık kimse Türkiye'de risk almıyor... Biz de dahil... Uluslar arası hukuk şirketleriyle anlaşıp, meselelerimizi tahkime götürüyoruz... Tabii ki tahkimde kazanmanın yolu, gücünüz... Hangi hukuk firmasıyla çalışıyorsunuz, hangi uluslar arası avukatlarla golf oynuyorsunuz, Lahey'de, Brüksel'de hangi hakimlerle ilişkiniz var, bu önemli...

Gecede her köşeden ayrı bir parfüm kokusu geliyordu burnumuza.

Köşeden değil, kişiden diyecektim.

O kadar çok değişik kokuyu bir arada duymak, bir süre sonra baş ağrıtıyor.

Hani, kimi salon davetlerinde "koyu renk elbise" yahut "frak" gibi kıyafet şartı konulur ya, tıpkı öylece, bu tür davetlerde de ortak bir parfüm markası tespit edilerek davetiyelerde belirtilmesi hiç fena olmaz sanıyorum.

Böylelikle kimse baş ağrısı çekmez.

O akşam kıyafetler de bir acayipti doğrusu.

Erkeklerin hepsi normal giyinmişti, kimi takım elbise, kimi kot pantalon, gömlek ve üzerine de bir mont.

Fakat kadınların çoğu, tam yatmak üzereyken aniden evden çıkmak zorunda kalmış gibiydiler.

Ekmeğini dizi sektöründe kazananların, erken yatma alışkanlığı bulunduğunu bilmiyordum.

KANAMALI HAYDUT

Ahmet Kekeç'in yeni kitabı "Kanamalı Haydut" Selis'ten çıktı.

Mürekkebi kurumadan haberiniz olsun istedim.

Belki canınız güzel bir kitap okumak çeker.

Arka kapakta yer alan satırları ben aktarayım, içeridekileri siz edinmeye bakın.

Hiç değilse yarım saatliğine kendinizi iyi hissedersiniz.

"Yazarlar sinik insanlardır. Onları, sürekli yakınmak ve acıdan gebermek hoşnut eder.

Benim sorunum, çözümün başkalarında olması.

Elimden başka bir şey gelmediği için yazıyorum.

Dilekçeme yanıt alsaydım, bu labirente girmezdim.

Çünkü, bir öyküyle, 'Umum Vekâlete' yazılmış bir dilekçe arasında hiçbir fark yoktur."

MEHMET ŞEKER

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan