Siz bu işten bir şey anlıyor musunuz Allah aşkına? Cumhurbaşkanlığı seçimine neredeyse iki yıl var; Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi 2007 yılının mayıs ayında doluyor. Seçim süreci de aynı yılın nisan ayında başlayacak. Bilindiği ve kulağa geldiği kadarıyla bu takvimin erkene çekilmesi için herhangi bir 'mücbir' sebep bulunmuyor. Gerçek bu iken, neden CHP ve destekçisi çevreler ısrarla bu konuyu gündemde tutuyor ve adaylığını deklare etmemiş isimler üzerinden kampanya yürütüyorlar?

Gerçekten bunu anlamak çok zor. Ancak, yine de her siyasî davranışta aramamız gereken 'rasyonel' gerekçeyi bu tartışmada da bulmak zorundayız. CHP durduk yere maraza çıkartmıyor ya; CHP sözcülerinin böyle bir kampanya açıp gaz kesmeden sürdürmesinin mantıklı bir sebebi olması gerekiyor.

Özellikle de, benzer bir kampanyayı yürüttükleri 1999 öncesinden ders çıkartmış olmaları gerekirken... 28 Şubat günlerinde, CHP, o zaman da Deniz Baykal'a hiç yakıştıramadığımız bir tavrı benimsemiş ve dönemin hırçınlığa kapı aralayan konularının dâvacısı haline gelmişti. 28 Şubat için 'demokratik' sıfatını kullanan, siyaset dışı kalması gereken kurumlardan 'sivil toplum kuruluşu' olarak söz eden CHP sözcüleriydi. O politik çizgi CHP'nin ilk seçimde baraj duvarına toslamasına sebep olmuştu.

Bugün de gerdiği konuda toplumdan destek görmesi imkânsız CHP'nin; genel seçime bugünün tartışma ortamıyla gidilmesi durumunda, sandık, CHP'ye 1999'dan farklı bir muamele yapmayacaktır. Kamuoyu, ciddi yoklamaların açıkça gösterdiği üzere, 'başörtüsü' konusuna CHP'nin verdiği türden tepkileri tasvip etmiyor. Cumhurbaşkanı makamında oturacak kişide toplumun aradığı vasıflar CHP'nin sergilediği hassasiyetlerden çok başka.

Sıkıntı da en fazla bu noktada yoğunlaşıyor. Buradan hareketle şu soruyu sorabiliriz: CHP, bugünkü çıkışlarıyla, Ak Parti'nin hareket alanını daraltarak, Çankaya'ya halka değil de çok daha dar bir çıkar çevresine hoş gelecek birini çıkarmanın mı peşinde acaba? Turgut Özal'ın cumhurbaşkanı olmasıyla (1989) gerçekleşen, ancak önce Mesut Yılmaz başbakan olunca darbe alan sonra da ANAP'ın iktidardan düşmesiyle (1991) tamamen biten 'Çankaya-hükümet anlayış birlikteliği' manzarasının tekrarlanmasını önlemek ister gibi CHP...

Oysa, ülkenin yararına olan, Çankaya ile hükümet arasında anlayışa dayalı bir ilişkinin varlığıdır. Bu tür bir ilişki sağlanamadığı zaman, yürütme darmadağınık oluyor, yasama faaliyetleri aksıyor, yargı bile bu bölünmüşlükten nasibini alıyor. Cumhurbaşkanının Meclis çoğunluğu içinden çıkması veya onların onayladığı bir isim olması, sistemi rahatlatacak, ülkeye sıçrama yaşatacak yeni bir başlangıç olabilir.

CHP'nin aleyhine olacağı çok açık bir kampanyayı erkenden başlatmasının sebebi herhalde bu: Gerilim, özellikle başörtüsü eksenli bir gerilim, CHP için aleyhte sonuç veriyor; ancak gerilimden uzak bir Türkiye'de de bugünkü yapısıyla CHP varlık sebebini bütünüyle yitirebilecektir. Dünyayı 1940'ların ölçüleriyle değerlendiren, çağdaş gelişmeleri doğru okuyamayan muhalefet, Çankaya'ya kendi istediği birini seçmeyi başararak güçlenmiş, Cumhurbaşkanı ile hükümet arasında oluşacak uyumdan da yararlanan iktidar karşısında ciddi biçimde zorlanacaktır.

Kendini yenileyip çağa uygun bir siyasî çizgi tutturmak ve bu yolla siyasî hayatta kalıcılık kazanmak varken ülkenin önünü tıkadığı geçmişte görülmüş gerilim politikalarından medet uman bir muhalefet... Evet, biraz garip kaçıyor, ama galiba bugünün Türkiye'sindeki CHP gerçeği bu...

Ak Parti'nin yapması gereken, bu tuzağa düşmeyip ülkeyi gerilimden uzak tutacak politikalar üretmektir. Bugünün işini yarına bırakmak yanlış, ama yarının işini bugüne taşımanın iler tutar bir tarafı bulunmadığı da çok açık...

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan