AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Şehit annesi başını açsaydı...

"Ben bir kaymakamım. Her şeyi yazmadım." Bu Ahmet Çınar imzalı bir kitap. Adından da anlaşılacağı gibi bir Kaymakamın anılarından oluşuyor. Kitapta beni derinden etkileyen birkaç olay oldu. Birisi Yüzbaşı Aydın'ın hikayesi, birisi Şeyh Şamil'in kız kardeşi Patimat'la ilgili bir hadise, biri de Siirt valisi ile İkinci Ordu Komutanı Aytaç Yalman arasında geçen bir konuşma... Onları farklı yazılarda sizlerle paylaşacağım.

Ahmet Çınar yaptığı bir Kafkasya gezisindeki izlenimlerini anlatıyor. İşte onun Şeyh Şamil'in kız kardeşi Patimat (Acaba Fatıma mı?)'ın kendini attığı uçurumun başındaki izlenimleri:

"Patimat'ın kendisini aşağıya attığı yer" yazan tabelanın önünde durduk. Yaşlı rehberimiz önce sustu biraz; duygulanmıştı; derin bir nefes aldı. "Ahhulgoh'ta artık neredeyse herkes ölmüştü. Patimat, Şamil'in yanında en az erkekler kadar çetin ve ustaca savaştı. Rusların tepeye hakim olmasıyla savaşarak taa buraya, en uç noktaya kadar geldi. Artık yapabilecek hiçbir şey kalmamıştı. Ahhulgoh'ta artık kan göletleri oluşmuştu. Rus askerleri top - tufekleriyle tepeye tamamiyle hakim olmuşlardı. Rusların kendi üzerine geldiğini gören Patimat, uçurumun kenarına iyice yaklaştı. Tam bu noktaya geldi. Baş örtüsünü çıkarıp gözlerini bağladı onunla. Kendisini oradan aşağıya atacaktı; ama, intiharın Allah tarafından yasaklandığını ve cezasının da çok ağır olduğunu biliyordu. Ellerini kaldırdı, 'Ya Rabbi! Görüyorsun, başka çarem yok. Ruslar üzerime geliyorlar. Biliyorum, intiharı yasakladın bizlere; ama, herhalde Sen de Rusların pis ellerinin bedenime değip beni kirletmesindense, Sana böyle tertemiz gelmemi istersin. Biliyorum, Sen affedeceksin beni!" dedi ve arkasından da "Lailahe illallah" diyerek attı kendisini aşağıya."

"Yaşlı rehberimiz olayı büyük bir metanetle anlatmaya çalışırken son cümlelerinde hıçkırıklarla ağlamaya başladı....

"O noktada Patimat'ın çok yakın dostu olan Allah'la konuşmasını dinlerken bir zerre onurun, bir zerre inancın bütün bir alem karşısındaki yüceliğini, anlamını çok iyi gördüm ve anladım." (s. 138)

* * *

Bir başka olayı önceki gün bir "baba"dan naklen anlattılar.

-Kızım üniversiteye alınmadığı gün eve geldi, sedire oturdu. Dirseklerini dizine dayadı. Başını önüne eğdi ve kilitlendi. Tam 40 gün hiç kimse ile konuşmadı ve 40 gün sonunda da ruhunu Allah'a teslim etti.

* * *

Bir başka olay Fransa'da yaşanmıştı. Başörtülü olarak okula alınmayan Cennet isimli Türk kızı, zorbalığa diyet olarak saçlarını kazıtmayı tercih etmişti.

* * *

Bir olayı yine Ahmet Çınar'ın kitabından alacağım:

"2. Ordu Komutanı Aytaç Yalman gelmişti Siirt'e. Vali Bey'in makamındaydık. Vali Bey, TOKAP'la yapılan mucizelerini anlatıyordu. 'Çok sayıda kadın ve kızın başlarını açtırdık, modern kıyafetler giydirdik....' Karşılığında büyük iltifatlar beklerken, 'Milleti çok fazla açıp saçmayın sayın vali, sonra yoldan çıkarırsınız!' diye tokat gibi bir cevap aldı paşadan." (s. 277)

* * *

Şimdi artık, "şehit annesi"nden başörtüsünü açma talebine gelebiliriz. Daha önceleri Orduevi önlerinde yaşanan olay, şimdi Üniversite kapılarında yaşanıyor.

Hani bazan deriz, "Bu iş olursa yer gök titrer..." diye...

60, 70, 80 yaşındaki bir şehit annesine "başörtünü çıkar da gel" demek ne utanç verici bir şey. Ne arlanmaz bir yüzün ürünü... Ne kararmış bir kalbin işi...

Ya açsaydı o anne?

Bu memleketin tüm Ankara'sının yüzü kızarmaz mıydı?

Utanç olmaz mıydı tüm bugün yaşayanlar için?

O adam rektör diye orada duruyor hala... Ona bir Cumhurbaşkanı refleksi olmuyor, bir YÖK refleksi olmuyor. Bu memleketin "şehit annesi"nin başörtüsünü savunmak sadece siyasi iktidarların işi mi? Baykal viraj alamadı değil mi? "Çankaya - türban" ateşine odun taşırken, "şehit annesi"nin başörtüsünü savunmak kolay alınır viraj değil, değil mi? Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüren Demirel kıvranıyor ötelerde...

Bu ülkenin "Türkiye"liliğini gene de bir "şehit annesi" savunmuştur, başörtüsünü çıkarmayarak. Ya o da başını açsaydı, nerede kalırdı bu ülkenin Türkiyeliliği?

Anadolu'da bir üniversite... ne kadar ayıp!
Erzurum'da bir üniversite... ne kadar ayıp!

Taa Balıkesir'den gelen bir anneye "Sen bu okula giremezsin" demek, ne kadar ayıp...Yahuu, bu memlekette "Tanrı misafirliği"nin de mi köküne kibrit suyu döküldü... ne kadar ayıp!

Sen Anadolu'da bir üniversitede rektör olacaksın ve "Başörtülü, 80 yaşında bir anne"yi, kızının - oğlunun mezuniyet törenine almayacaksın. Sonra da bu üniversitenin bu ülkeye hizmet için varolduğunu söyleyeceksin. İşgal altında bir ülkenin üniversitesi nasıl olurdu acaba?

Taa Balıkesir'den gelmiş bir annenin elini öpsen, yüzünü sürsen eline ne olur?

Başörtüsü sorunu, YÖK sorunu ve bütün bunları kapsayan devlet - toplum ilişkilerindeki sancı sorununu çözme zamanı çoktan geldi, artık yeter!


16 Haziran 2005
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED