AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Batı kamuoyunda Türk saplantısı

Bir veto'nun arkasındaki gerçek
Günümüzün tartışma konusu, Fransa'da ve Hollanda'da Avrupa Birliği Anayasasına hayır denilmesinde Türkiye'nin AB.ye üyelik müzakerelerine başlamasının rolünün olup olmadığıdır. Şurası gerçektir ki, Avrupa kamuoyundaki Türk imajı tek sebep olmamışsa da, hayır denmesinin etkenlerinden birisidir.

Kamuoylarında, bazı milletler hakkında oluşmuş imajlar vardır. Bu imajın nasıl ve neden teşekkül ettiği bilinmez amma bunun var olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Fransa'da yayınlanan Çingeneler isimli bir kitabın ilk cümlesi şudur: Dünyada iki ulus vardır ki, tarih boyunca bunlar her ülkede küçük görülmüşlerdir. Bunlardan birisi Yahudiler, diğeri Çingenelerdir.

Türk halk kamuoyunda da bazı milletler hakkında oluşmuş olumlu veya olumsuz kanaatler vardır. Bunlar birer saplantıdır. Mesela, bazı çevrelerde, İtalyan deyince akla sanatkâr fakat korkak, İranlı deyince sarıklı Molla imajının akla gelmesi gibi.

Bizde olduğu gibi, batı kamuoyunda da Türk deyince akla gelen bir resim, bir imaj vardır. Bu resmin, hoşumuza gitmese de, var olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bunu bilmezsek, Avrupa Birliği yol haritasında önümüze çıkan en büyük engelin farkına varmamış oluruz.

Bir İngiltere seyahati
1991 yılında, TBMM Dış İşleri Komisyonu üyeleriyle İngiliz parlamentosuna bir ziyaret yapmıştık. Bu ziyaret. 1. ırak harekâtının yapıldığı ve büyük sayıda Kürt mültecilerin ülkemize göç ettiği bir zamana rastlıyordu.

O gün dünya televizyonlarının ilk haberi Iraktan Türkiye'ye yönelik göç olayına ayrılıyordu. Türkiye'ye başlamış olan göç sebebiyle, bütün Avrupa ülkeleri Kürt göçmenlere yardım için seferber olmuştu. Ama bu haberler yanlı olarak veriliyordu.

Mesela BBC televizyon yayınlarında Hollanda'dan gönderilen bir uçak dolusu yardım malzemesinden bahsediliyordu. Bu haberi o kadar büyüterek veriyorlardı ki, bazı gıda maddelerinin uçağa yüklenişinden, uçağın havalanışı ve Türkiye'de boşaltılışına kadar uzun uzun gösteriliyordu: Fakat Türkiye'nin yaptıklarından bir kelime bahsedilmiyordu. Tüklere ait sadece bir haber vardı: Bunda, ekmek almak için hücum eden mültecileri sıraya dizmek maksadıyla bir Mehmetçiğin dipçikle müdahalesini gösteriyordu.

İngiltere Parlamentosu Dış İşleri Komisyonunda, heyette bulunan arkadaşlarımız, BBC yayınlarından şikâyette bulundular. O zaman Komisyon başkanı olan tecrübeli bir parlamenter enteresan bir cevap verdi:

-Evvela BBC nin yayınlarına biz müdahale edemeyiz. Fakat bir gerçeği kabul etmemiz gerekir. Bütün dünyadaki gazeteler, televizyonlar bazı ülkeleri hedef seçerler. Ve devamlı bunlara saldırırlar. Hedef ülkeler siyasi konjuktöre göre değişir. Bu gün için benim gördüğüm hedefte üç ülke vardır. Bunlardan birincisi İsrail, diğerleri Güney Afrika ve Türkiye dır.

Başkan biraz durakladıktan sonra şunu ilave etti:

-Şunu da belireyim ki, İsrail'in arkasında Amerika var. Güney Afrika'nın güçlü ekonomisi olduğu için bunlardan fazla etkilenmiyorlar. Bu konuda Türkiye savunmasız kalıyor. Türkiye'ye karşı yapılan bu haksızlığa biz de üzülüyoruz. Komisyon Başkanının bu yaklaşımı Batı dünyasında önümüze çıkan bir engeli anlatıyordu. Bu engel, Batı kamuoyunda yerleşmiş Türk resmi idi. Bu gerçeği, yaşadığımız çeşitli olaylarla da açıklamamız mümkündü.

Enteresan ve garip bir soru
Fransız Cumhurbaşkanı Giscare D!Estainge, Avrupa Konseyini ziyarete gelmişti. Konseyin Protokol Müdürü bir Türk'tü.(*) Protokol müdürü bu ziyareti o kadar güzel yürütmüştü ki, Cumhurbaşkanı Protokol Müdürüne teşekkür ettikten sonra dayanamayıp sordu:

-Siz hakikaten Türk müsünüz?

Başka bir olay
1983 yılında, Prof. Aldıkaçtı ile Avrupa Konseyinde toplantıya gidiyorduk. Köln'de bir caminin misafirhanesinde kalan bir dostumuzu ziyarete gittik. Otururken içeriye Alman karı koca girdi. Biz hoş geldiniz deyince:

-Biz buradan geçiyorduk. Cami kapısını açık görünce merak edip geldik dediler. Sonra, Alman misafir konuşmaya başladı:

-Ben Türkleri çok severim. Onlar sözüne güvenilir ve kahraman insanlardır. Amma bunların Almanya'yı terk etmesinden yanayım. Ülkelerine dönsünler istiyorum, dedi.

Konuşurken etrafına şaşkın şaşkın bakıyordu. Çünkü orada bulunanlarla Fransızca, İngilizce anlaşabiliyordu. Camide hizmet eden gençler, kıyafetleri düzgün ve mükemmel Almanca konuşuyordu.

Şaşkınlığını açıkça ifade etmekten çekinmedi:

-Hayatımda da ilk defa Türklerle karşılaşıyorum. Sizler Türke benzemiyorsunuz. Galiba ben Türklerin elit bir tabakasının içine düştüm.

Alman çifte, ortada hizmet eden gençlerin, Almanya'da çalışan işçi çocukları olduğunu ve üniversiteyi bitirdiklerini söylediğimiz zaman şaşkınlıkları büsbütün artmıştı. Alman aile ayni şeyi tekrarlıyordu: Siz Türk'e benzemiyorsunuz...

Avrupa Konseyi ödül törenlerinde
Avrupa Konseyi Çevre Komisyonu Başkanlığında bulundum. Bu sıfatla Avrupa'da ödül alan yüzden fazla belediyeye ödüllerini verdim. Çoğu zaman eşim de törenlere katılıyordu.

Komisyonumuz sekretaryası, ödülün bir Türk Parlamenteri tarafından verileceği duyurulunca, şehirlerde bir memnuniyetsizlik oluştuğunu hissediyordum. Bunu anlamamış gibi görünerek törenlere katılıyordum. Kafalarındaki Türk imajı ile gördükleri Türk gerçeği, biribirine uymuyordu.

Hissediyorduk ki, yüzümüze karşı söylemiyorlardı ama içlerinden: Siz Türk'e benzemiyorsunuz, diyorlardı.

AB yoludaki en büyük engel
Fransa'da, Almanya'da ve diğer ülkelerin çoğunda, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olmasına karşı çıkanların ortaya attıkları bazı sebepler vardır: Nüfusumuzun çokluğu, ekonomik şartlarımız, Müslüman oluşumuz gibi şeyler. Bunlar sadece görünen sebeplerdir. Oysa biz Hıristiyanlığı kabul etsek, ekonomimiz dünyanın en ileri ülkeleri arasına girse bile, batı kamuoyunda oluşan bu saplantı'nın tasallutundan kurtulmamız çok zordur.

Bu konuda Avrupa'yı ve Avrupalıyı kabahatli görmeye hakkımız yok. Yıllar var ki, Avrupa karşısında Türk olduğunu söylemekten utananlarımız oldu. Tarihimizin sadece at nallarıyla kazanılmış zaferlerden ibaret olduğunu söyleyip durduk. Avrupa medeniyetine katkılarımızın ne olduğunu ne araştıranımız, ne merak edenlerimiz oldu.

Kısaca söylemek gerekirse, uluslar arası toplantılarda ayakta durmayı kabadayılıktan ibaret saydık.

Bazı batı ülkelerindeki bu saplantının asıl sebebi bu ülke yöneticilerinin kendilerini diğer milletlerden üstün görmeleridir. Fransa, Almanya gibi ülkeler sadece Türk'lere değil, Doğu Avrupa ülke vatandaşlarına dahi farklı gözle bakarlar. Bu bakış Nazizm'in yeni bir versiyonudur.

Fransa ve Hollanda halkı, gerçekte Türkiye'nin üyeliğini değil, başka milletlere ikinci sınıf insanlar gözüyle bakan yöneticileri ret etmiştir. Oradaki parti liderleri ve politikacılar, kendi gururlarının mağlubu olmuşlardır.
(*) Sayın İzzet Sedes


6 Haziran 2005
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED