AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Boş genel kurul sıraları Özince'yi nasıl üzdü?

Bankacılık ve banka patronu olmak özellikle 2000 yılının son çeyreğine kadar bütün işadamlarının ve profes-yonellerin hayalini süslerdi. Kral bankacılardı. Para onlardaydı. Her toplantının baş konuklarıydı onlar...

Binli dolarla ifade edilen maaşları onlar alır, en şık giyinenler yine onlardı. Ancak şimdilerde kimse bankaların yanına bile yaklaşmıyor. Son yıllarda yeni banka satın alan tek yerli grup, Yapı Kredi'yi satın alan Koç oldu. Oysa 5 sene önce herkes siyasilerin kapılarında yatardı, banka sahibi olmak için.

Bu durumu Bankalar Birliği'nin genel kurulunda İş Bankası Genel Müdürü ve Birlik Başkanı Ersin Özince'nin BDDK Başkanı Tevfik Bilgin ve TMSF Başkanı Ahmet Ertürk'ün çaresizce gözlerinin içine bakarak, ağzından dökülen şu cümleler çok iyi ifade ediyor:

"Bir zamanlar bu sıralarda oturacak yer kalmazdı. Şimdi ön sıraları bile dolduramıyoruz." Özince kürsüden iniyor ve konuşmasını buruk bir psikolojide yaptığını gören deneyimli gazeteci arkadaşımız Fatma Çiftçi soruyor: "Salon tekrar dolacak mı?"

Özince de geçmiş günleri özelercesine "Elbette dolacak daha genciz diyor. Tabii dolacak. Genciz de ondan, genç olduğumuz için Türkiye'de her alanda istikrarlı büyüme artacaktır. Bu sadece bankacılıkta değil... Mali sektör de çok büyüyecek.''

Özince'nin bu sözleri bana göre temenni. Çünkü kimse artık banka sahibi olmak istemiyor. Bankalar yabancılara satılıyor. Patronaj ve yönetimler değişiyor. Son günlerin moda tartışmalarından biri de milli bankacılık meselesi. Ben de Avrupa'da bu iş nasıl oluyor diye baktım. İngiltere'de %100 Türk sermayeli banka sahibi olabilirsiniz. Olana kadar gizli servisler dahil ciddi bir soruşturmadan geçersiniz. Ama banka genel müdürü olamazsınız. Yasal bir engel yok ama, onay makamı kesinlikle İngilizi genel müdürü yapana kadar atama yaptırmaz. Sabancıbank PLC bunu örneği. İsviçre'de de %100 Türk sermayeli bir bankaya sahip olabilirsiniz. Ama yasa gereği bırakın bankanızı herhangi bir şirketinize bile genel müdürü mutlaka İsviçre'den atamalısınız. Fransa'da da durum pek farklı değil. Çoğunluk hissesi Vakıfbank ve Finansbank'a ait olan Paris'teki Bank de Bosphors'da olduğu gibi... Biz de ise yerliden çok yabancı banka genel müdürü daha revaçta nedense. Tartışma da burada sanırım...


Vergi, kazlar, kaçakçılık ve turizm...

Geçen hafta bu sütunlarda, "Turizmcilerden ve denizcilerden neden vergi rekortmeni çıkmıyor?" diye yazdım. Tamamen tesadüfi... İki gün sonra hükümetin otellere yatak başına 3 dolar yerel yönetim vergisi getirmeyi planladığı açıklandı.

İşte bu açıklamayla birlikte Türkiye Otelciler Birliği Yönetimi cuma günü öyleden sora olağanüstü İstanbul'da toplandı. Toplantı sonrası TÜROB Başkanı Ahmet Bulut aradı. Üzgün ve şaşkın bir ses tonuyla, "Bayram Bey bu nasıl iştir? Akşamdan sabaha vergi oranı değişiyor. Biz yıllık bağlantılarla otellerimizi pazarladık. Şimdi bunu yabancılara ek yük olarak yansıtmamız imkansız. Ne yapacağımızı bilemiyoruz?" dedi.

Bulut, söze bir türlü gelemiyordu. Sonunda geldi ve patladı: "Böyle bir ortamda nasıl vergi şampiyonu olalım? Otellerde kalanlar yabancı, hepsi içki içiyor. İçkide ÖTV, KDV çok yüksek. Oda satışlarında da öyle. Elbette gelir ve kurumlar vergisinde şampiyon olamayız. Bir de ödediğimiz KDV ve ÖTV'ye bakın. Şimdi de yatak vergisi geliyor. Bizi resmen vergi kaçırmaya itiyorlar. Zaten İspanya Yunansitan gibi ülkelerle rekabet için fiyatımızı onların yarı seviyesinde tutuyoruz."

Bulut'a göre, içkideki KDV ve ÖTV yüksekliği, özelikle de 4 yıldız ve altındaki oteller ile turistik restoranları kaçak içkiye yöneltti... Şimdi son dakika satışlarının ağırlıkta olduğu bu yerlerde daha da artacağını savunuyor. Oysa her şey dahil satan 5 yıldızlı otellerde vergi kaçırmanın imkanının olmadığını, ancak bu kararla onları da vergi kaçırmanın yollarını aramaya iteceklerini söyledi ve ekledi: "Bu şartlarda nasıl vergi şampiyonu çıkaralım."

Hafta ortasında gazeteniz Yeni Şafak'ta bir haber vardı. "Edirne'de petrol istasyonu sahipleri valiliğe başvurdu. Kaçak benzin ve mazot, satışlarımızı yüzde 55 azalttı" şeklinde. Bu aslında turizmciler gibi 'bizi kaçakçılığa itmeyin' şeklinde bir uyarıydı. Ankara'nın bile hesaplarında akar yakıt kaçakçılığı 3 milyar doların üzerinde. Cep telefonu, gözlük, saat, sigara kaçakçılığı... Kaçakçılık dalga dalga yayılıyor. Polisiye tedbirler artıyor sonuç alınamıyor. Çünkü vergi oranları ekonomik olmaktan çıkmaya başladı. OECD'nin raporlarına kadar girdi bu konu.

Maliye'nin kaynağa ihtiyacı olduğu kesin. Ama kazı yolarken boğazlamayalım. Çünkü o yolunan tüy tekrar çıkar ama boğazlarsak hem kazdan hem tüyden oluruz. Tabii yakalarsak... Yakalayamadığımız kazlarsa yüksekten uçar hiçbir şey alamayız.


Üç önemli tesis ve milyon dolarlar nasıl çürüyor?

Önceki hafta sonu Antalya'ya gittim. Turizm çok iyi, dolu. İşadamı Ahmet Aydın'ın yaptırdığı bir zamanlar parti liderlerinin konakladığı 5 yıldızlı ünlü Falez Otel'in önüne beton bariyerler konmuş!

Sonra Ankara yolundayız... Bolu'ya yaklaşıyoruz. Çok güzel bir tesis. "Kimin?" diye sordum; "Uzel Grubu'nun" dediler. Bu bu tesisi geçen yıl da görmüştüm boştu. Halen de boşmuş! Sonra Aytaç'a gelmeden bir fabrika binası daha. Mavi kırmızı renklerde. Onu da geçen yıl görmüştüm. O da halen boşmuş, hem de ekonominin hızla büyüdüğü bu ortamda.

Galiba savurganlık sadece devlette değil.


6 Haziran 2005
Pazartesi
 
BAYRAM BAŞARAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED