Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Çeyrek asır sonra 12 Eylül darbesine bakmak
12 Eylül 1980 darbesinden bu yana tam çeyrek asır geçti. Bir insan ömrü için azımsanmayacak bu sürenin bir milletin tarihi için fazla bir önemi yok. 12 Eylül 1980 tarihinden sonra doğanlar nerede ise toplumumuzun üçte birini oluşturuyorlar. Demek ki 12 Eylül darbesi öncesindeki kaosu, anarşiyi ve karanlık günleri hatırlayanlar toplumun sadece üçte ikilik bir bölümüdür. Aradan çeyrek asır geçmiş olmasına rağmen 12 Eylül'ü gerçek boyutlarıyla değerlendirebilmiş miyiz? 12 Eylül'e nasıl gelindi? Darbeye varan süreçte ne tür faktörler rol oynadı? Darbenin iç ve dış bağlantıları nelerdi? Neden önlenemedi? 12 Eylül'e varan süreçte oynadıkları rol nedeniyle kendilerine fatura kesilen kesimler gerçekten suçlu muydu? 12 Eylül rejiminin uygulamaları, düzenlemeleri ve yeniden inşanın muhasebesi yapılabildi mi? Darbe döneminin olağanüstülükleri ve keyfilikleriyle hesaplaşabildik mi?.. Bütün bu sorular hâlâ ortada; cevap ve üzerinde durulup değerlendirilmeyi bekliyor. 12 Eylül darbesi üzerinde durulup düşünülecekse öncelikle iki temel husus üzerinde odaklanmak gerekiyor: Biri 12 Eylül darbesine varan sürecin değerlendirilmesi, diğeri ise 12 Eylül yönetiminin icraatları ve bugün yaşadığımız temel sorunlar üzerindeki etkileri. 12 Eylül darbesi hem yetmişli yıllardaki gelişmelerin bir sonucu, hem de seksenlerden bu yana yaşadıklarımızın bir sebebi olarak değerlendirilmelidir. 12 Eylül bir darbedir… 12 Eylül, farklı değerlendirmeler olsa da kelimenin tam anlamıyla bir "darbe"dir. Genelde belli kesimler demokrasiye yapılan müdahaleleri "harekat", "müdahale", "ihtilal", "devrim" gibi farklı kavramlarla karşılamaktadır. Müdahale veya harekat dendiğinde kabul edilebilir bir eylem ve siyasal davranış olarak sunulmaktadır. Oysa ki demokratik yöntemlerle seçilmiş bir iktidarı silah zoruyla alaşağı edip güç ve kuvvete dayalı bir iktidar tesis etmek darbeden başka bir şey değildir. Gerekçesi ne olursa olsun seçilmiş bir iktidarı dışarıdan yapılan bir zorlamayla görevden uzaklaştırmak en açık biçimiyle bir darbedir. Bu bakımdan ister 27 Mayıs, ister 12 Mart, isterse 12 Eylül olsun her biri birer darbedir ve başka bir kavramla karşılanamaz. Elbette ki her bir darbeyi anlamlandıran çeşitli sebepler vardır. Darbeye başvuran ekip neticede sağlıklı, makul ve toplum tarafından kabul edilebilir birtakım gerekçelere dayanmak zorundadır, yoksa darbenin kamuoyu nezdinde temel bulması ve darbeyle kurulan iktidarın ayakta durması mümkün değildir. Darbelerin arka planlarına bakmak gerekir. Darbe nasıl bir sosyal, siyasal ve ekonomik olay ve gelişmelerin sonunda gerçekleşmiştir? 12 Eylül'ün iç boyutu… 12 Eylül sürecinin iç ve dış boyutları önemlidir. İçeride öne çıkan belli başlı gelişmeler şunlardı: Sol yükseliş içindeydi, sağ kendi arasında bölünmüştü, sistemin iki temel partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Adalet Partisi (AP) arasında hiçbir alanda işbirliği yoktu, toplumun kırsal kesimi hızla şehirlere akmaktaydı, şehir merkezlerinin etrafını çevreleyen gecekondu kesimler hızla artıyor ve bunların yarattıkları her alandaki talep patlaması sistem tarafından karşılanamıyordu. Yükselen sol Türkiye tarihinin en başarılı dönemini yaşamakla beraber bir türlü iktidar olamıyordu. 1973 genel seçimlerinde % 34, 1977 erken genele seçimlerde ise % 41 oranında oy alan CHP ve sol kesimler tek başına iktidar olamamanın tepkisi içindeydi. 1977 seçimlerinden sonra CHP önce azınlık hükümeti kurmuş ancak güvenoyu alamamış, daha sonra 1978'de ise AP'den bakanlık vaadiyle transfer ettiği "onbirler" ile kurduğu hükümeti Türkiye'nin en başarısız ve sorunlu hükümeti olmuştu. Yükselen sola karşı sağ "milliyetçi cephe" oluşturmuş sağ partiler birinci ve ikinci Milliyetçi Cephe hükümetleri kurmuşlardı. Ülkenin sol ve sağ kamplara ayrılması şehirlerin, mahallelerin, kasabaların da bölünmesine varmıştı. Siyasal istikrarsızlık ve kaos ekonomik yapıyı çökertmiş ülke yoksulluk ve kuyruklara teslim olmuştu. Bu yıllarda yaşanan petrol krizi, işçi dövizlerinin kesilmesi, üretimin düşmesi gibi gelişmeler ekonomide enflasyonu ve işsizliği körüklemişti. Böyle bir ortamda siyasal aktörlerin sorunları çözmek için işbirliği yapmaları ve ortak hareket etmeleri gerekirken bir araya gelinememiş ve dar hesaplar uğruna ülkenin darbeye teslim olmasının önüne geçilememişti. Ekonomide son çare olarak uygulamaya konulan 24 Ocak İstikrar Tedbirleri'ne karşı muhalefet partileri adeta savaş açmışlardı. Bu kaos ve gelişmelerin darbe sürecini beklediği, güçlendirdiği ve son çare olarak gündeme taşıdığı açıktır. Siyasetin çözemediği kaos ve anarşinin çözümü darbede aranmıştır. 12 Eylül'ün meşruiyet temelini anarşi ve kaos oluşturmuştur.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |