Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Onlar yürüyor,
biz gülüyoruz!
Darbeciler yargılansın mı? Buna kim "hayır" diyebilir ki? Her duyduğumuzda içimizi hoş eden bu dilek, iki gün önce, Ankara ve İzmir'deki "Demokrasi Mitingi"nde de tekrarlandı: "Anayasa'nın geçici 15. maddesi kaldırılsın, darbeciler yargılansın..." Peki, yargılansın! Her yıl izleriz bu tiyatroyu. Saçı-sakalı ağarmış ağabeylerimiz ve onlara eşlik eden genç müntesipler (çeşit olsun diye aralarında bol miktarda sendikacı, eğitmen, solcu yazar bulunmaktadır; bunlar "kitle çizgisi"ni savunurlar ve devrimcidirler), ellerinde pankartlar, 12 Eylül ve Kenan Evren aleyhinde sloganlar atıp dostluk türküleri çığırırlar; bazen de sağa sola saldırıp cam çerçeve indirirler, Kadıköy Meydanı'nda olduğu gibi çiçek tarhlarını sökerler filan... Biz de güleriz! Militarizmle ödeşmeye hazır bu "kitle", niçin başka tür militarizmlerle, başka darbecilerle, sözgelimi 27 Mayıs'çılarla, 28 Şubat'çılarla ilgili değil diye güleriz. Saf oldukları için güleriz. Olmayacak duaya "amin" dedikleri için güleriz. Kendilerini solcu, demokrat, ilerici zannettikleri ve militarizmle göbek bağının farkında olmadıkları için güleriz. Ya da canımız gülmek istediği için güleriz. Doğruya doğru; Türkiye'de darbecileri yargılayacak bir irade, bir toplumsal konsensus, bir güç, bir "gelişmiş hukuk" bulunmamaktadır. Bu şeraitte, bu anayasayla, bu toplumsal kabulle, bu sözümona "bilinçlilik düzeyiyle", böyle bir halkla ne darbeleri önlemek mümkündür, ne de darbecileri yargılamak... Sacit Kayasu ismi size ne hatırlatıyor, bilmiyorum. Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu, Türkiye'de darbecileri yargılayacak bir irade bulunup bulunmadığını test amacıyla (bence sırf bu amaçla) Kenan Evren ve arkadaşları hakkında iddianame hazırladı. Dostları uyardılar, "Sakın işleme koyma, yanarsın, çoluk çocuğun var, yazık değil mi?" diye... Kayasu dost uyarılarını dinlemedi, 20 yıllık zaman aşımının bitmesine az bir süre kala iddianamesini ilgili mahkemeye gönderdi. Sonra ne mi oldu? Mahkemeden "görevsizlik" kararı çıktı. Kayasu, darbecileri yargı önüne çıkarmayı umuyordu ama, kendisini hakim karşısında buldu. Yargılandı, ceza aldı, meslekten atıldı. "Olsun, ben de serbest avukat olarak çalışır, ekmek paramı kazanırım" dedi. Ama avukatlık hakkı da elinden alındı. Şimdi mutsuz bir emeklilik hayatı sürüyor. Demek ki, miting alanlarını doldurup "dostluk türküleri" çığırmakla, "darbeciler yargılansın" diye boş slogan atmakla olmuyor. Her tür militarizmle, her tür darbeciyle ödeşmek, aynı şekilde 27 Mayıs'cıdan da, postmodern darbeciden de hesap sormak gerekiyor. Mağlup komşumuz henüz mütekamil bir demokrasi fikriyatına (tecrübesine) sahip değilken, biz demokrasiye geçtik. Üstelik, İkinci Dünya Savaşının getirdiği yıkım ve kızıllar-faşistler, kralcılar-antikralcılar kavgası, komşuyu daha "dezavantajlı" bir konuma itiyordu. Fakat onlar süreç içinde siyasal sistemi zaafa uğratan "arazı" giderip ("kuvvetler ayrılığı" ilkesini ikame edip), asker-siyaset ilişkisini bir esasa bağladılar ve 1974 yılında demokrasiye geçtiler. Darbecilerini de yargılayıp hapse attılar. Biz darbecilerimizi yargılayamadık. Üstelik, Anayasa'ya, onları koruyan maddeler ekledik. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, "Ara rejimler ülkenin kurtulmasında önemli katkılar sağlamıştır" diyen siyasetçileri baştacı yaptık. Komşu şimdi "Avrupa Birliği" üyesi. Kişi başına düşen milli geliri 15 bin doların üzerinde. Biz hâlâ takım tutar gibi darbe tutuyor, sabahlara kadar "bizim generaller iyidir, sizin generaller kötü" tartışması yapıyoruz... Bu ülke mi darbecisini yargılayacak?
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |